Yine uzun bir aradan sonra yazma motivasyonuma kavuştum. Her şeyi bir arada yazamayacağım için buralarda olmadığım dönemde olanları kısa kısa yazacağım birazdan. Kısa kısa dediğime bakma epey uzun bir yazı olacak adamım. Hazır mısın ?
Önce havadan sudan bahsedeyim. Geçen hafta ekinokstu. Hava serinlemeye, günler kısalmaya başladı artık. Yaz güzel mevsim ama buralardan göç etti şimdilik. Yazın son haftasını hasta geçirip havuza sezonu kapatmadan son kez girememene çok kızdın ama yapacak bir şey yok babacım. Normalde bütün kış okulla beraber uyguladığımız bir rutinimiz vardı. Sabah uyanıp servise binmeden önce bir bardak suya 10 damla propolis damlatıp içirirdim sana. Ardından hindistan cevizi yağı, çörek otu yağı ve zerdeçal karışımından bir kaşık, son olarak da omega 3. İşte bu takviyeler sanırım bağışıklık sistemini epey güçlendirmiş olacak ki geçen yılı neredeyse hastalanmadan ve antibiyotiksiz geçirmiştik. Ama yaz gelince bu rutinimiz bozuldu. Ben işe giderken sen henüz uyuyor olduğun için ve hafta içi iki gün evde 3 gün anneannende göçebe gibi yaşadığın için bu düzenimiz bozuldu. Okul için tüm hazırlıklarımızı yapıp yattığımız pazar gecesi ateşin çıktı. Kulağın ve boğazın ağırdığı için ağladın. Biz orta kulak iltihabını artık tanıdığımız için o gece hemen antibiyotiğe başladık. Seni okula göndermedik ve annen izin alıp evde seninle kaldı. Nerdeyse 4-5 saate bir ateşin yükseldi ve ateş düşürücü vermek zorunda kaldık. Salı-Çarşamba da ben izin alıp evde seninle kaldım. Ama ateşini antibiyotik kullanmamıza rağmen ilk kez 3 güne yakın düşüremedik. Bu süreçte bir sabah 5-6 civarı annen beni uyandırdı. Doruk'un ateşi çıkıyor, dudakları mosmor dedi. O halin bizi epey panikletti. Hemen çıkıp acile gittik. Ekstra bir şey söylemedi doktor. Tedaviye devam ettik ve sonunda iyileştin çok şükür. Ama okulun ilk haftası tatsız başladı. Gerçi sen pek şikayet ettin diyemem. Bütün gün ipad ve tv ile geçti. Aşağıdaki resim sabah altıda Hisar Hastanesi'nin acilinden.
Şimdi hemen lokman hekim kürlerimizi hazırladık. Tekrar vitaminlere başladık. Doktor bize o hafta için dört gün rapor verdi. Okula fiilen bu hafta başlayabildin. Aslında Bahçeşehir Kolejinde yeni öğrenciler bir hafta önce 3 gün boyunca yarımşar günlük oryantasyona katılmıştı. Okulda 3 yarım gün harcadın yani. Pazartesi sabah seni ben bıraktım okuluna. Öğretmenlerinizle tanıştınız. Okulu, sınıfınızı, yemekhaneyi, laboratuarları tanıtıp, işlerin bu yeni okulda nasıl yürüdüğünü anlattılar. Diğer herkesten bir hafta önce okula gitmekten pek hoşlanmadın ama eski okulun Avrupa Koleji de 1 hafta erken açıyor okulu dediğimde çok uzatmadın. Sen bazen ilk anda verdiğin kararla ilgili zaman içerisinde tereddüte düşebiliyorsun. Okul konusunda da bundan endişenmiştim açıkçası. Basketbol yaz kampını hatırlıyorum. Kayıt olurken bizden çok heyecanlanmıştın ama otobüse binip yola çıkmak üzereyeken ağlamış neredeyse gitmekten vaz geçecek duruma gelmiştin. Okulunu değiştireceğimizi söylediğimizde de sevinmiş, bundan memnun olduğunu söylemiştin. Ama ben o gün geldiğinde acaba pişman olur musun diye düşünmüyor değildim. Neyse ki bu kez fikrin değişmedi. Yeni okulunu çok sevmişsin. Oryantasyona gittiğimiz sabah eski okuluna gittiğimiz yolu kullandık. Bahçeşehir Koleji, Avrupa Kolejini 500 metre geçtikten sonra solda çünkü. O sabah yolda Pelin'i gördün. Onlarda okulun ilk günü için yoldaydı. Baba Avrupa Kolejine gidelim, arkadaşlarımı ve öğretmenimi görmek istiyorum dedin. Perşembe Cuma günlerimiz boş o gün gideriz diye sözleşip konuyu kapadık. Cuma günü işten erken çıkıp seni eski okuluna götürdüm. Arkadaşlarının yemek saatine denk geldi. Seni çok güzel karşıladılar. Sen onları, onlar da seni çok özlemiş. Sanki hala orada okuyormuşcasına eğlenceye kaldığın yerden devam ettiniz. Ben aşağıda seni bekliyordum. Bir süre sonra sen gelmeyince ben sınıfa çıkıp aşağıdaki kareleri çektim. Öğretmeninle merhabalaştık ve ayrıldık. Ama eski arkadaş gurubundan kopmayacağız gibi. En azından anneler ve babalar hala görüşüyor. Doğum günlerinde bir araya geliyoruz. Artık iki sınıfın ve iki arkadaş gurubun var. Bence süper. :)
Bahçeşehir Kolejinde yeni başlayan tüm öğrencilere yaz başında bir ingilizce seviye tespit sınavı yaptılar. Sen 98 aldın sınavdan. Zaten Avrupa Kolejinin tek beğendiğimiz yanı ingilizce eğitimiydi. Bu yüzden Bir ay önceden ingilizce hazırlık derslerine girmek zorunda kalmadın. Doya doya yaz tatili yaptın. Okul açılmadan 2 hafta önce de bizi tanıtım toplantısına çağırdılar. İlk izlenimim kesinlikle daha kurumsal, ne yaptığını bilen bir okul burası. Kadroda iyi. O gün toplantıdan sonra ilk kez yeni öğretmeninle tanıştık. İsmi Nebahat Şerefoğlu. Güleryüzlü sempatik bir kadın. İlk tanıştığınız gün "Bak Doruk yeni öğretmenin Nebahat Hanım" dediğimizde gidip öğretmenine sarıldın. O bile bu dışa dönük halini ve sıcak kucaklamanı beklemiyordu. Biraz şaşırdı. :) Sevgi dolu iyi yürekli oğlum benim. Umarım elektriğiniz uyar ve iyi anlaşırsınız. Geçen gün "baba öğretmenim süper hiç bağırmıyor" dedin :) Şimdilik işler yolunda sanırım.
Yeni sınıfın, sınıf arkadaşların belli oldu. 4-B sınıfındasın ve okul numaran 1131. :) Bu kadar denk gelir yani. Sınıf mevcudunuz sen dahil 13 kişi. Buna çok sevindim ben. Öğretmeniniz her birinizi daha iyi tanıyıp her birinize daha fazla zaman ayırabilecek. Sınıfındaki diğer 12 kişiden 3'ü geçen seneki okulundan. Melis, Damlasu (ana sınıfından arkadaşındı) ve Selin. Selin aynı zamanda bizim sitede bizim blokta oturuyor. Cem abinin kardeşi. Dolayısıyla yeni sınıfına adapte olmakta zorlanmadın sanırım. Yeni arkadaşların nasıl diye konuştuk tabi arada. Anladığım kadarıyla yeni ekipten memnunsun. Onat, Arda, Ozan şimdilik ismini sık duyduklarım. Bir haftadır başımın etini yiyorsun. Onat'ı evde misafir etmek niyetindesin. Oğlum önce bir tanışalım ailelerle acele etme dedim ama nafile. Bir kaç gün önce iki kağıda Onat'ın anne ve babasının cep telefonları yazıp gelmişsin. Ara telefon bekliyorlar dedin. Bir iki gün durumu sallamaya çalıştım ama yine kurtulamadık, dün de Onat'ın annesi ile görüşmüşsün. Telefonunu bekliyorlar baba Çarşamba gelebilirmiş, ne zaman arayacaksın dedin. Ben de annene devrettim o işi. Bugün anneler konuşup çok heveslendiğin şu buluşmayı organize edecekler sanırım. Eski okulunda da sık sık Artun, Kuzey ve Rüzgar'ı misafir ederdin. Sonradan gelen edit : Evet arkadaşların geldi. Çok eğlendiniz. Ben de izin alıp evde size göz kulak oldum. 3 tane anarşik ortalığı yıkmayın diye. Arkadaşların Onat ve Ozan'da aynı sen. Pizza partisi yaptınız. Hepinizin diline youtuberların birbirlerine laf attıkları saçma sapan şarkıların sözleri dolanmış. Ben uyuz oluyorum sen süper diyorsun. Al ibret olsun diye aşağı koyuyorum videosunu :)
Bu yaz senin de bizim de bazı rutinlerimizde değişiklikler oldu babacım. Öncelikle arkadaş çevren biraz değişti. Geçen yaza kadar genellikle senden büyük yaşta çocuklardan oluşan gurupla takılmaya çalışıyordun. Yine geçen yaza kadar ben de genellikle oyun zamanlarında sana eşlik ediyordum. Ama bu büyük çocuklar arasında yaşça küçük olman ve seni ezmeleri, ve senin de kendini kabul ettiremediğin zamanlarda hırçınlaşman ve sürekli şikayet etmen doğru yolda olmadığımızı düşünmeme sebep oldu. Önceleri bu zorlukla yalnız baş edebilmen için oyun zamanlarında aranıza katılmayı bıraktım. Ancak bu kez sorunları agresifleşerek, küfür ederek ve genellikle ağlayarak bana şikayet etme yolunu izleyerek çözmeye çalıştın. Ben sorunlara müdahil olup seni korumaya çalıştıkça diğerleri seni daha çok dışladı. Çünkü sen sorun olunca babasını çağıran ve başlarının derde girmesine neden olan çocuk oldun. Özellikle Emir'le bazı sorunlar yaşadınız ki ben müdahil olmadan edemedim. Sonuçta doğal yollardan bu gurubun bir parçası olmanın sana uygun olmadığına karar verip yaşına daha uygun çocuklarla takılmaya başladın. Geçtiğimiz yıllarda pek zaman geçirmediğin Yiğit, Ali, Toprak, Mert, Berk, Doruk ve diğerleri yeni arkadaşların oldu. Onlarla geçinmeyi daha kolay başardın. Bu arada bizim blokda sen dahil 4 tane Doruk oldu. En büyükleri sensin. Senin için zorlu ve sınavlarla dolu bir yaz oldu bu yaz. Büyümek de böyle bir şey babacım. Seninle gurur duyuyorum.
Bizim için bir başka ilginç gelişme de çevrende artan kız arkadaş gurubun. :) Bu yaz kapımız Doruk nerede ? Doruk dışarıya bizimle oynamaya gelir mi ? Doruk bize gelebilir mi ? diye çok çalındı. Bütün kızla sana bayılıyor valla benden söylemesi. Hira, Zeynep, Defne ve ismini hatılamadığım bir sürü kızdan oluşan bir arkadaş gurubun daha oldu. İşin ilginç kısmı bu kız gurubu senden başka hiç bir erkek çocuğunu aralarına almıyor. :) İlk kez anne annen dışında bir yerde gece yatıya kaldın. O da arkadaşın Zeynep'lerin evi. Bilemiyorum seni erken mi kaptırıyoruz ne :) Kızlarla bu yaz slime çılgınlığı yaşadınız. Zeynep size organik slime yapmayı öğretti. Bir ara bütün ev ve vücudun simli yapışkan slime ile kaplıydı. Bir de kızlar sayesinde uzun zamandır evde küflenen rollerblade kullanılmaya başladı. Seninkiler artık küçüldüğünden annenin numarası ayarlanabilen rollerbladeleri senin oldu. Rollerblade ile ilgili bir anı var onu da anlatmasam olmaz. Senden bize de geçen grip yüzünden evde yorgan döşek yatıyordum. Sen de yine rollerblade için dışarı çıkmıştın. Sonra telefonum çaldı. Arayan sendin. Baba düştüm canım çok yanıyor diye. Koşup yanına geldiğimde bir baktım etrafında onlarca kişi yolun ortasında sırt üstü yatıyorsun. Hareket edemediğini söylediler. Korkuttun beni. Paten kayarken sırt üstü düşmüşsün. Hafifçe kaldırıp çimenlerin üzerine taşıdık seni. Bir süre dinlendin kontrol edip çok ciddi bir durum olmadığına kanaat getirince ve sonra Arda'nın getirdiği tekerlekli sandalye ile eve taşıdık. Ama görsen nasıl nazlısın. Eren bisikletten düştüğünde siteye ambulans geldiğini gördüğün için bir ara bana niye ambulans çağımıyorsun diye söylendin hatta. Ama ben oğlumu tanıdığımdan ne kadar nazlı ve canı tatlı olduğunu bildiğimden serinkanlı davranmaya çalıştım. Neyse ki bir şeyin yoktu. O kımıldıyamıyorum yaa diye bağıran çocuk evde 15 dakika dinlenip, iyim ben bisiklete binmeye gidiyorum dedi yine :)
Yine bir akşam sitenin spor sahasında kurulan açık hava sinemasında çocuklar için animasyon filmlerden birini açmıştık. Sen de orada diğer çocuklarla birlikte film izlerken biz de çardakta arkadaşlarımızla oturuyorduk. Yine sen aradın. Ağlayarak "baba ayağım yarıldı" dedin. Koşa koşa sinemanın oraya geldiğimde bir ayağın sandalyeye uzatılmış olarak oturuyordun. Etrafında bir kolunda bir kız diğerinde bir başkası. Parmağının üzeri sandalyeye sürtüp hafif sıyrılmış. Ama etrafındakilerin sana muamelesine baksan savaş gazisi dersin. Neyse gönlünü hoş tutacak ufak bir pansuman ve ilgi gösterisinden sonra seni sinemanın olduğu yere götürürken kızlar Doruk benim yanıma oturacak, hayır benim yanıma oturacak diye kavga ediyordu :))
Bir kere de çardağın orada seni yine kız arkadaşlarınla oynarken gördüm. Birisi çimlere yatmış siz tepesinde. Zeynep uyuyan prensesi uyandırmak için Doruk'un onu öpmesi lazım diyordu. Sen de kıpkırmızı bir halde öpmem yaa sen öp diyordun :)) Mert'in annesi whatsapp gurubunda, "kızını seven çardaktan alsın Doruk 7 kızla uyuyan güzel oynuyor" diye yazmıştı :)
Kızlarla oynamadığın zamanlar neler yapardın söyle hatırlamaya çalışayım. Bol bol bisiklete bindin. Kasksız bisiklete binmeme alışkanlığını kazandın neyse ki. Bundan çok memnunum. Arada istisnalar olsa da genelde kask takıyorsun. Aslında benim kaskımı takıyorsun. Kendi kaskını bu yaz ortasında kaybettin. Eşyalarına sahip çıkmama huyun devam ediyor. Azıcık bir gelişme katetmiş olsan da bu sıkıntı sürüyor. Scooterini da kaybettin yaz sonuna doğru. Aslında sitede böyle şeylerin kaybolmaması lazım. Ama ortalıkta bir şey bırakırsan gidiyor işte. Kaybettiğin topları saymıyorum artık. En azından kaybettiğin şeyin yerine yenisini almaktan vazgeçtik artık. Bunu fark ettiğinden beri biraz daha dikkatlisin sanki. Dün akşam hadi eve gidelim dediğimde, " Dur kaskım kafede kaldı onu alıp geliyorum" dedin mesela :) Valla şaşırdım.
Sonradan gelen Not: Scooterini kaybetmemişsin. Ersan amcanların orada bırakmışsın. :))
Sonradan gelen Not: Scooterini kaybetmemişsin. Ersan amcanların orada bırakmışsın. :))
Okul sana yeni bir ipad almamızı istedi. Derslerde bir sürü uygulamada kullanılacakmış. İyi haber gidip istediğin renkte bir tane aldık. Çok mutlu oldun. Mağazadan çıkarken poşetine sarılıp öpüyordun :) Bu yeni nesil çocuklarda ipad fetişi var kesinlikle. Kötü haber öğretmeninle konuştum ders uygulamaları dışında hiçbir şey yüklemenize izin vermiyorlarmış. Onu düşürüp kırma diye de sana çok sağlam bir kılıf aldım. Düşme testlerinden falan rekor puan almış. E sana da bunu söylemiş bulundum. Dün akşam o kılıfa eski ipadini koyup arkadaşlarına hava atmaya gitmişsin. Bak kırılmıyor diyip yere atınca camı kırılmış. :)))) Çok gaza geliyorsun oğlum ya. Suçlu ben oldum yine. Hani sen bu çok kaliteli kırılmaz demiştin diye bana söylendin. İpadin yere düştüğü ve kırıldığı belli olmasına rağmen yalan söylediğin için ipadini kaldırdım. Buna öfkelenip bağırdığın için bilgisayarı da kaldırdım. Sonra babana söylenmeyecek şeyler söylediğin için ipod, Playstation ve televizyon kartını da kaldırdım. Dün akşam epey gergin bir akşamdı anlayacağın. Bana çok öfkelenip ben başka baba istiyorum, doğum günümde yeni baba isteyeceğim kendime dedin. Bana dünyanın en kötü babası sensin, ben 4ncü sınıfım anlamıyor musun, deli gibi ders çalışıyorum ve sen her şeyimi yasakladın dedin. Hatta bir ara çantanı toplayıp evden çıkıyordun. Nereye oğlum dedim. Kendime yeni anne baba bulmaya gidiyorum dedin :)) Seni çok seviyorum agresif keçi. Neyse bir süre odanda sakinleştikten sonra konuşabildik. Birbirimize derdimizi anlatıp konuyu tatlıya bağladık.
Bu ipad işi başa bela babacım. Neden öyle, anlatayım. Birincisi çok eğlenceli. Yapabilecek onlarca şey var kabul ediyorum. Ama sen en çok youtube'da video izlemeyi seviyorsun. Sana özel değil bu. Bütün yaşıtlarında benzer bir durum var ne yazık ki. İzlediğin videolarda kusura bakma ama ilginç ancak sana hiçbir şey kazandırmayan vasat içerikler. Bİlgisayar oyunlarının oynayış videoları, saçma sapan challange videoları, funny fails vs. Eğlenceli buluyorsunuz bunları. Ama oto kontrol sıfır olunca kantarın topuzu kaçıyor haliyle. Müdahale etmediğimiz zamanlarda saatlerce başından ayrılmadığın oluyordu. Sitedeki bütün çocuklarda benzer bir durum var. Kafede herkesin elinde bir tablet, zombi gibi saatler geçirebiliyordunuz. Ben de diğer ailelerden destek bulamayınca senin tabletine uygulamaları sınırlayan bir uygulama kurdum. Belli saat limitleri ve belli uygulamaları seçebiliyorduk. Böylece nispeten seni daha sağlıklı faaliyetlere yönlendirebildik. Günde 2 saatle sınırlandırdık ipadi. Bir iki istisna dışında sen de bu kurala uydun.
En azından hırsız-polis, futbol ve basketbol oynamak, bisiklete binmek hem zihin hem beden sağlığın için daha faydalı. Dombili oldun birazcık. 40 kilogram civarında geziyor ağırlığın. Boy atamadın henüz o yüzden biraz balık eti kıvamındasın. Tam ısırmalık yani. Ama bu durum senin hareket kabiliyetini sınırlandırıyor. Doğal olarak çabuk yoruluyorsun. Ipad başında geçen zamanın buna da sebep olduğu ortadaydı hem. Kilo konusunu biraz dert ettiğini farkettim geçtiğimiz günlerde. Buna bizim sık sık bu konudan bahsetmemiz neden olduysa çok üzülürüm. Geçen akşam okuldan gönderilen kendinizi tanıtın sayfasında kilonu yazmak istemedin. Dalga geçerler benimle dedin. :'(
Havuz da bir diğer yaz eğlencen oldu. Bizim annenle havuzdan keyif almadığımızı bilmene rağmen bizsiz havuza gitmeyi istemedin pek. Ama baktın olmuyor pes ettin sonunda. Biz kafede takıldık sen havuzda. Asıl aktiviteniz yüzmek değil tabi. Sürekli havuza atlayıp çıkmak. Nasıl bir enerji şaşıyorum gerçekten.
Tam bir hayvan sever oldun bu yaz. Özellik eve kedi ve köpek alma konusunda annene yaptığın ısrarlarda ciddi bir artış oldu. Annen net duruşunu bozmuyor bu konuda. Ben de eve köpek almak için yanıp tutuşsam da mevcut düzenimizle bu sorumluluğu alamayacağımız için senin gibi bağrıma taş basıyorum babacım. Ama ne güzel bir çocuksun sen. Hayvan sevmeyen insan da sevemez zaten. İyi yoldasın babacım. Bir kere seni sitede ararken A3'ün orada bisikletini gördüm. Biraz bakındığımda çimlere oturmuş kucağında bir kediyi okşayıp sevgi ile ona baktığını gördüm. Sen de beni görünce iç çeke çeke ağlayarak bir kedim olmasını istiyorum dedin. Biraz büyü, onun sorumluluğunu almaya hazır ol, mutlaka bu dileğini yerine getirmeye çalışacağım. Ama zamanından önce alıp yeterli ilgi ve bakımı veremeyip, sonra da olmuyor diye sokağa atamayız. Bu aşağıdaki kedinin adı Sakız. Senin ona koyduğun isim bu sanırım. Siyah bir kediye neden sakız dedin bilmiyorum :) Ama gördüğüm en insan canlısı en uysal kedi. Ben de çok seviyorum onu. Zeynep'in kedisi, Mert'in köpeği var. Arada gidip onları seversin şimdilik. Bir de gördüğün her yerde Sakız'ı tabi. Marketten kedi maması alıp sırt çantana koyduk. Sitede kedi gördüğün zaman durup mama veriyorsun onlara.
Annen Bulgaristan vatandaşlığı için uğraşıyor 2-3 senedir. Bu yüzden arada sırada Bulgaristan'a girip çıkması gerekiyor. Yine o seyahatlerinden birinde annen. Bizde 4 günlük bir baba-oğul zamanı geçiriyoruz. Geçtiğimiz yaz bir kez de seni de alarak gittiler. Ali Mert'de geldi. Ben yanınızda olmadığım için tatilinizin detaylarını yazamıyorum ama döndüğünde eğlenceli geçtiğini söylemiştin. Buraya seyahatinizden annenin gönderdiği bir iki kare ekleyeyim. Bu arada bu kadar iyi nişancı olduğunu bilmiyordum. Ağzım açık kaldı izlerken. Bir adam yaptığı her işte ortalamanın üstünde başarılı olur mu yaa. Bu haksızlık değil mi şimdi ?
Bulgaristan ziyaretinde annen bize kayak merkezleri konusunda da bilgi topladı. Geçtiğimiz kış Avusturya'ya gitmiştik kayak için. Çok güzel ama bir okadar da pahalıydı. Geçen yıl snowboard öğrendin. Annen de kayak yapmayı öğrendi. Artık kış ayları da yaz ayları gibi tatili dört gözle beklediğimiz zamanlar oldu. Ailece keyifli zaman geçiriyoruz. Ama bu işi biraz daha makul fiyatlara kotarmamız lazım. Bu yüzden belki sömestrede Pamporovo ya da Bansko'ya gideceğiz. Hafta sonu yeni snowboardunu çıkarıp etiketlerle süsledik. Sen botlarını da giyip halının üzerinde antreman yaptın. Gelse de Aralık sonu kaymaya gitsek.
Sonradan gelen not : Kayak planını yaptık. Ama Bansko değil. Yine Bulgaristan'da Borovets diye bir kayak merkezi. Sömestrede oradayız bir aksilik çıkmazsa. Öncesinde de yılbaşından önce 3 günlüğüne Sarıkamış'ı ayarladım. Sezonu orada açarız niyetiyle. Gidelim onları da yazarım. Dronumuzu Gopromuzu aldık. Hevesle seni videoya çekmeyi bekliyorum :)))
Bulgaristan ziyaretinde annen bize kayak merkezleri konusunda da bilgi topladı. Geçtiğimiz kış Avusturya'ya gitmiştik kayak için. Çok güzel ama bir okadar da pahalıydı. Geçen yıl snowboard öğrendin. Annen de kayak yapmayı öğrendi. Artık kış ayları da yaz ayları gibi tatili dört gözle beklediğimiz zamanlar oldu. Ailece keyifli zaman geçiriyoruz. Ama bu işi biraz daha makul fiyatlara kotarmamız lazım. Bu yüzden belki sömestrede Pamporovo ya da Bansko'ya gideceğiz. Hafta sonu yeni snowboardunu çıkarıp etiketlerle süsledik. Sen botlarını da giyip halının üzerinde antreman yaptın. Gelse de Aralık sonu kaymaya gitsek.
Sonradan gelen not : Kayak planını yaptık. Ama Bansko değil. Yine Bulgaristan'da Borovets diye bir kayak merkezi. Sömestrede oradayız bir aksilik çıkmazsa. Öncesinde de yılbaşından önce 3 günlüğüne Sarıkamış'ı ayarladım. Sezonu orada açarız niyetiyle. Gidelim onları da yazarım. Dronumuzu Gopromuzu aldık. Hevesle seni videoya çekmeyi bekliyorum :)))
Saçlarının önceki hali ve sonraki hali resimlerde dikkatini çekmiştir sanırım. Yaz ortasıydı sanırım. Siz afacanlık yapıp fitness merkezinin camından içeri girip koşu bantlarında oynuyordunuz. Aşağıda sizi yakalayış anımın resmi de var. Sağ ve sol yanındakiler büyük çocuklar gurubundan Yiğit ve Tuğra. İkisi de saçlarının ön tarafına boya yaptırmış. Biri mavi biri külle sarı arası bir renk. O gün başımın etini yedin ben de yaptırmak istiyorum diye. Annen o hafta bir yerlerdeydi. O olsaydı muhtemelen izin vermezdi. O gün gidip senin de saçlarına senin deyiminle "havalı" bir şeyler yaptırdık. Bir kaç ay geçince yavaş yavaş izleri kaybolmaya başlayan boya canını sıkmış olmalı, hafta sonu saçımı boyatıcam yine ama bu sefer daha çok dedin. Okulda yasakmış dedim ama dinletebilecek miyiz görelim. Bu aşağıdaki resim önceki halin. Yazının başındaki hali ise boyattıktan sonraki.
Bu yaz öncekiler gibi göçebe hayatı yaşadın babacım. Mecburiyetten tabi. Okullar kapanınca bakıcımız yarım günden tam güne geçince haftada 2 ya da 3 gün gelmeye başlıyor. Sende gelmediği günler genellikle anneannene gidiyorsun. Bazen sabahları bazen de akşamdan seni oraya bırakıyorum. Bundan pek bir memnun olduğunu söyleyebilirim. Birincisi anneanneni çok özlüyorsun, onunla hasret gidermek iyi geliyor sana. İkincisi orada ipad sınırsız. Son olarak kardeşin gibi sevdiğin yeğenin Ali Mert ile takılıyorsun. Ali Mert büyüdükçe daha tatlı oluyor. Ona nasıl abilik yaptığını, onu koruduğunu gördükçe çok mutlu oluyoruz. O da senin gibi araba delisi. Senin bebekliğinden kalma araba koleksiyonun en çok onu mutlu ediyor. Bize her geldiğinde yerini artık ezberlediği araba çekmecesini açıp beğendiği arabaları seçiyor. Sen de Ali Mert hayatına girdiğinden beri kardeş istiyorsun. Sık sık söyledin bu yaz. Eskiden ne gerek var derdim ama ben de üzülüyorum kardeşin olmamasına. Artık zamanı kaçırdık biraz aslan oğlum. Hem yaşımız geçti hem de fizyolojimiz ikinciyi yapmaya izin vermedi. Sen sağlıklı huzurlu ol, mutlu ve eksiksiz büyü bize yeter. Sana yeter mi bilmiyorum. Bilmem de çok zor. Ama umarım senin hayatında da kardeşten öte dostların olur. Elimden gelen sadece bu temenni artık.
Ali Mert gibi hem çok sevdiğin hem de güzel abilik yaptığın Mert var mesela sitede. Senden 2 yaş küçük ama çok uyumlu ve sevimli bir çocuk. Onu koruyup kolluyorsun sitede. :)
Anneannene gitmediğin bir iki gün seni bizim şirkete getirdim. Beraber takıldık. Öğleden sonraları sıkıldığın için erken kaçtık hep. Biraz çalışmanın zor olduğunu, para kazanmak için bedel ödemek gerektiğini bu nedenle sahip olduğun eşyaların kıymetini bilmen gerektiğini öğren istedim. Ama çok dolaylı oldu bu anlatım sanırım. Bizim de bu yıl başında iş yerimiz taşındı. Bu yeni iş yerimizden bir kare. İşlerde çok tatsız tuzsuz bu aralar. Hayırlısı diyelim. Resimde elindeki şey de bu yazın fenomeni fidget spinner. Bundan 10 tane falan aldık galiba, yetmedi telefona uygulamasını kurduk oradan da çevirdik. Bir keresinde de sıkılma diye PlayStation'u getirdik şirkete. En üst katta TV'ye bağladım ve ben biraz işlerle ilgilenirken sen de bol bol Need For Speed oynadın :)
Daha önce yazdım mı hatırlamıyorum. Kontrol etmeye üşendim şimdi. Piyanodan sıkıldın. Yaklaşık bir yıldır gidiyordun. Biz de nasıl olduda piyano seçtin anlamamıştık. Neyse bu sefer bateri istedin. Eve elektronik bateriler amfiler alındı. Evde pratik yapacağım konulu sözler verildi, yeminler edildi. Ama arada sırada benim zorumla çalıyorsun şimdi. Yazın Sezin Sanat'ın gösterisinde başlangıç seviyesi baterist olarak küçük bir gösterin oldu. Finali beğenmedin sen ama bence yeni başlayan biri için gayet güzeldi. Senin sayende ben de arada sırada çalışıyor senin ders notlarından bateri öğreniyorum. Ama bir süre daha evdeki bateriyi kullanmazsan henüz para ediyorken satacağım onu haberin olsun. Zorla güzellik olmaz.
Okullar bitince basketbol kursun da bitti. Bu sene Toprak ve Yiğit de katıldı basketbola. Ama seni bir iki hafta sonra bir üst guruba almışlardı. Sene sonu yaz kampına gitmek istemedin. Bir kaç kez fikir değiştirdin ama sonunda kararını gitmemek yönünde verince biz de üstelemedik. Okullarla beraber eylül ayında basket okulun da yeniden başladı. Özlemişsin basket oynamayı. Bu kez sat 11:30 da gidiyoruz. Toprak ve Yiğit'le aynı gruptasınız. Özellikle maç yaptığınız pazar günleri daha eğlenceli geçiyor. Bu pazar maçını izlemesi için anneni de davet ettin. Güzel de oynadın. Biraz daha sonuçtan bağımsız eğlenmek için oynamayı denesen çok daha mutlu olacaksın. Bazen hırstan kendini yiyorsun. Kaybetmeye hiç tahammülün yok oğlum. Aşağıdaki resim bu pazar günkü maçınızdan. Resimde en sağdaki mavi ayakkabılı sensin. Ama resimden anlaşılmayan maç boyunca sürekli pas pas diye bağıran da sensin :)
Geçen yaz senin için aldığımız yatırımlık bir ev vardı. Onu satıp Tekirdağ'da bir arsa aldık. Tarla demek daha doğru. Annen ve anneannen çok uzun zamandır bir tarlamız olsun istiyorlardı. Sinan dayınla ortak alındı tarla. Yani yarısı senin yarısı Ali Mert'in. Biz her hafta sonu başka bir programımız olduğu için pek gidip ilgilenemedik ama anneannen her hafta sonu gidip bıkmadan yorulmadan ilgilendi sağ olsun. Bir sürü ceviz ağacı dikmişler. Meyve ağaçları sebzeler ne ararsan var. Bu yaz domatesi, biberi, patlıcanı karpuzu, kavunu, fasülyeyi hep behçeden yedik. Geçen ay hep beraber Tekirdağ'a gittiğimizde bahçede çalıştık. Karpuz, kavun topladık. Yaban otlarını yolduk. Senin en büyük eğlencen toprakla uğraşmak, orayı burayı çapalamak, çatlak karpuzları patlatmak, kuyu kazmak oldu. Yorucu ama çok da eğlenceli bir hafta sonu geçirdik. Bu da kuzenin Dalyanın tarlasında çalışırken çekilmiş tarım emekçisi Doruk :) Hemen altındaki resim ise Ali Mert ile senin tarlanın yeni aldığımız Drone ile tepeden çekilmiş hali. Bu drone'u snowboard yaparken seni çekmek için almıştım. Deneme çekimlerini Tekirdağ'da yaptık.
Bayram ziyaretlerine Tekirdağ'dan sonra İzmit'e giderek devam ettik. Umut abini çok seviyorsun. Ne zaman İzmit lafı olsa gidelim dersin. Umut'un köpeklerden kaçarken kolu kırıldı bu yaz. Hem geçmiş olsuna gidelim, hem de bayram için gelen halalar kuzenlerle birlikte zaman geçirelim dedik. Ortamda çok çocuk kalabalık bir sülale olunca hiç sıkılmadın. Arada Umut'la didişip eve gidelim dedin, sonra fikir değiştirip eve dönerken mızmızlandın. İzmit'te bir sülale pikniği yaptık. Benim çocukluğumun geçtiği Çenesuyu bölgesine yakın Çenedere diye bir piknik alanı var. Oraya gittik. Hiç hatıladığım gibi değildi. Çocukluğumda kocaman akarsu gibi gelirdi bana o minik dere. Çocukken her şey çok büyük görünüyor insana. Her piknikte olduğu gibi mangal başına geçtin. Kibrit olsun, çakmak olsun, mangal ateşi olsun fark etmiyor. Bir şeyleri yakmaktan inanılmaz keyif alıyorsun. Biz de evi etrafı yakma diye sürekli teyakkuzdayız haliyle. Büyüklerden en iyi Ali Amca ile anlaşıyorsun. Yakışıklı nerede ? Yakışıklı burada diye birbirinize takılmanız gelenek haline geldi. Aşağıdakiler İzmit'teki hafta sonundan bir iki kare. İlk resimdekiler soldan sağa, Erencan, Umut, Arda ve sen. Alttaki de piknikte derenin üzerindeki bankta kuzenler toplaşması. Helin de yanınızda. Son resimdeyse dedeylesin.
Bu yazın unutulmazlarından biri de Nusret takıntın. Az önce annen arayıp hatırlatmasa aklıma gelmeyecekti. İlerde de meşhur bir restoran işletmecisi olarak kalır mı bilmiyorum ancak bu son bir kaç yılın en ünlü kebapçısı Nusret. Tüm dünyada fenomen oldu adam. İşini iyi yapıyormuş. Muş diyorum çünkü hiç gitmedim restoranına. Duyduğumuza göre çok pahalıymış. Ayrıca adam Amerika'da da ünlü. Eti kesiş ve tuzlama şekli bir değişik. Zaten patlamasına da bu garip halleri neden oldu. Bütün çocuklar bu adamı taklit ediyor. Adam resmen popstar oldu. Tanışmak, onun restoranında yemek yemek olay. Söylememe gerek yok sanırım ben uyuz oluyorum bu duruma. Ama seni çok eğlendiriyor. Sık sık onun et tuzlayışını, ya da samuray gibi et kesişini taklit ediyorsun. Epeydir de Nusret' SteakHouse'a gidip onunla tanışmak istiyorsun. Başımızın etini yedin. Annen en sonunda pes etti. Babanın doğum gününde orada yeriz dedi. Sağ olsun doğum günüme iki hafta kala rezervasyon yapmak için aramış. Ve oğlum Nusret'le de tanışmak istiyor ne zamanlar orada oluyor demiş. Yetkili de belli olmuyor mesela şu an burada müşteriler ile ilgileniyor demiş. Annen de beni arıyor koş Doruk'u okuldan alıp Nusret'e götür diyor. Düştüğümüz hallere bak oğlum ya. :) Kusura bakma da işten kaçamam oğlum şu an. Nusret denen arkadaş da şu aşağıdaki. Tipe bak allah aşkına :)
Bu yazın takıntıları Nusret'le bitmiyor. Gece Gölgenin Rahatına Bak adında bir şarkı patladı. Çağatay Akman diye bir apaçi söylüyor. Youtube'da sanırım 1 milyar izlenmeyi geçmiş. Çoğu senin gibi 12-13 yaş altı apaçi potansiyelli çocuklar zaten. Duyduğum en saçma şarkı sözleri ve en kötü vokal performansı olabilir. Ama şarkı öyle bir tuttu ki parodi videoları bile sanatçıyım diye gezenlerin videolarından çok izlendi. Bu yaz sürekli bu şarkıyı söylemenden gına gelmişti. Bir ara bizim de dilimize doladın. Manasız bir şekilde birden gece gölgenin rahatına bak, bir de dön kaderimin bahtına yaaaar diye söylenirken buluyorduk kendimizi. Artık ezbere bildiğin bu apaçi rap şarkıyı okulun son gününde sınıfta ve Zeynepin doğum gününde kareoke yaparak söyledin. Yılın sonlarına doğru Aleyna Tilki çıktı bir de "O sen olsan bari o sen olsan bari " :)))
Bu uzun bir yazı olduğu için bir günde bitmedi babacım. Yaklaşık 1 haftadır fırsat buldukça yazıyorum. Dün olan şeyi de araya sıkıştırıp bir durumdan bahsedeyim. Dün, yani Çarşamba günü sen okulda biz işteyken, revirden anneni aramışlar. Doruk basket oynarken ayak bileğini incitti bilginiz olsun diye. Sabah çıkarken saatini yanına almayı unuttuğun için sen arayıp bilgi veremedin muhtemelen. Bileğine buz koymuşlar, sarmışlar ve sanırım biraz da ağrı kesici vermişler. Annen beni aradığında bir süre bekleyelim, bizimkinin canı çok tatlı biri üç diye anlatıyor dedim ve bekledik. Ama saat 2 gibi bir de sınıf öğretmenin aradı. Ağrıları var ve bileğinde hafif bir şişlik oluştu demiş. Ben de hemen işten çıkıp okula geldim. Seni revirde tekerli sandalyede oturup test çözerken gördüm :) Hemen hastaneye gittik. Film çekildi. Kırık çatlak yok çok şükür. Yumuşak doku zedelenmesiymiş. Bir fısfıs verdiler ve eve döndük. Ayağının üzerine basabilmeye başladın. Bu sabah da okula gittin tekrar. Kırık çıkık olmamasına çok sevindim. Sürekli röntgen çektirmekten hiç hoşlanmıyorum. Kollaman lazım biraz kendini nazlı oğlum. Ama hiç oralı değilsin. Her türlü aksiyonda elde bayrak en öndesin. Biraz da savruksun. Bisikletin önünü kaldırmaya başladın şimdi. Her yaptığında yüreğim ağzıma geliyor. Çünkü düşüyorsun da. Tehlikeli işler yaparken gözünü budaktan sakınmayan sen, en ufak bir çizikte ortalığı yıkıyorsun ama. Hem öyle hem böyle olmaz değil mi. En kötü sıkıntın bunlar olsun.
Bu arada okulda sınavlarda başladı. Öğretmenin çok zeki bir çocuk diyor senin için. Aklın havada gibi hareket ediyorsun, yerinde durmuyorsun ama dersi de dinliyorsun anladığım kadarıyla. Çünkü ilk iki sınavından çok iyi puan aldın. Babam "Ben sizin başarılarınızla gurur duyuyorum, en büyük hediye bu bana" derdi. Şimdi onu daha iyi anlıyorum. Hem sınıf hem de okulda birinci oldun ilk iki sınavında. Bütün yaz ders çalışmadan geçirdiğimiz halde deneme sınavından da 95 aldın. Yani potansiyeli yüksek, öğrenmeye açık, çabuk kavrayan bir çocuksun. Dener ve istersen yapamayacağın şey yok. Seninle gurur duyuyoruz.
Neyse bu yazıyı bir yerde bitirmem lazım, yoksa böyle günlerce taslak olarak kalacak. Yaz özeti geçerken deniz tatilinden bahsetmemek olmaz. Şimdiye kadar her yıl iki veya daha fazla kez denize tatile giderdik babacım. Ama bu yıl tek tatille noktayı koyduk. Hem para ile ilgili sebepler hem de çok heveslenmedik ondan sanırım. Tatil köylerinin fiyatları dudak uçuklatıyordu bu sene. Hem kriz var diye ağlıyorlar hem de 1 hafta tatile 8-10bin lira istiyorlar anlamak mümkün değil. Bir de hep iyi yerlere gittik şimdiye kadar. O yüzden beklentide büyük oluyor. Baktık gönlümüze göre bir yere gitmek için çok para harcamak gerekecek biz de son yıllarda düzenli uğrak yerimiz olan Bozburun'a gitmeye karar verdik. Bu üçüncü gidişimizdi sanırım. Her şey dahil değil, kaydıraklı havuzları, lunaparkı yok belki ama ne zaman oraya gitsek hem mutlu hem de dinlenmiş dönüyoruz. Ayrıca denizi nefis. Ve fiyatı da uygundu. Senin için 3-4 gün de olsa tatil köyü planı yapalım dedim ama bu yaz denk getiremedik adamım. Seneye umarım.
Bayram tatiline denk getirdik Bozburun'u. Sahibi olan amcanın adıda Bayram :) Bizi limandan alıp otele teknesiyle bırakırken dümeni sen aldın. Bizi otele, markete ve sahile hep sen götürdün. Park işini de çözdün diyebilirim. Resim eklerim aşağıya. Burada kaydıraklı havuz yok ama nefis bir deniz var. İskeleden giriyoruz. Yaklaşık 2-2.5 metre derinlikte. Bütün tatili iskeleden atlayıp merdivenden çıkarak geçirdin. Senin kafada bir arkadaş, abi buluyorsun her gittiğimiz yerde. Buna rağmen bizi de hadi sürekli çıkıp çıkıp suya atlayalım diye darladığın çok oldu :) Bizde sendeki enerji ne arasın be oğlum. Ayak uydurabildiğimiz kadar işte. Bütün gün iskelede tembellik yapıp, denize girip, kitap okuyarak, ipadde oyun oynayarak geçirdik tatili. Bu yaz okey oynamayı da öğrendin ki bir yazlık geleneğidir :) Bir de mutlaka bir günümüzü tekne gezisine ayırıyoruz. Nefis koylar var civarda. Teknede öğle yemeği hazırlanırken mangaldaki balıklara bakıyorsun, teknenin üstünden çivileme suya atlamayı, duşla oynamayı seviyorsun. Ben çok seviyorum Bozburun'u. Sen de güzel hatırlıyorsundur umarım. Muhtemelen unutmazsın ama eğer daha önce yazmadıysam başımızdan geçen bir fiyaskoyu da anlatayım. Aşağıdaki resimde arkanda Selimiye manzarası olan yer Bozburun yolu üzerindeki Seyir terası. Her gidişimizde orada durur ve bir resim molası veririz. Arabanın bagajında senin için çok önceleri aldığım ve hepsini tüketemediğimiz torpillerimiz vardı. Tüm yol boyunca sürekli torpil patlatalım baba diyip durdun. Nedense o seyir terasının olduğu yerin bunun için uygun bir mekan olduğuna karar verip torpil yaktık. Birincisini ben patlamadan hemen önce havaya fırlattım. İkincisini sen atmak istedin ama patlamasına çok varken panikleyip tepeden aşağı attın. Yerde patladı. Hemen ardından arabamıza binip Bozburun'a doğru yola çıkmak üzereydik ki çalılıklardan dumanlar çıktığını gördük. Meğer torpilin fitili yanarken yerdeki kuru çalıları tutuşturmuş. Bir panik arabada ne kadar su varsa gittik ateşe döktük ama o kadar hızlı tutuşuyordu ki inanamazsın. Bagajdaki yangın söndürücü de o panikle aklımıza gelmedi. Bir battaniye bir yastık annenle ateşin içine dalıp güç bela söndürdük. Etraftakilerin suçlayıcı bakışları arasında başımız önde ayrıldık oradan. Çok korktum ve utandım açıkçası. Bizim gibi aklı başında olduğunu varsaydığımız insanlar bile böyle yapıyorsa diğerleri neler yapmasın dedim. Bu da böyle bir anımız oldu ama :)
Dönüş yolunda o sırada Didim'de tatilde olan Sinan'lara uğradık. Gece kalmadık ama bütün gün orada denize girdin. Kaydıraklı havuzdan kaydın, Ali Mert'le oynadın. Sonra evin yolunu tuttuk. Kısa ama keyifli bir yaz tatiliydi. Bu yaz fırsat olursa erkenden daha iyi planlarız umarım. Bu yazıyı burada bitireyim artık. Uzadıkça uzayacak yoksa. Yenisinde görüşürüz adamım. Seni çok seviyorum.
Bu yazın unutulmazlarından biri de Nusret takıntın. Az önce annen arayıp hatırlatmasa aklıma gelmeyecekti. İlerde de meşhur bir restoran işletmecisi olarak kalır mı bilmiyorum ancak bu son bir kaç yılın en ünlü kebapçısı Nusret. Tüm dünyada fenomen oldu adam. İşini iyi yapıyormuş. Muş diyorum çünkü hiç gitmedim restoranına. Duyduğumuza göre çok pahalıymış. Ayrıca adam Amerika'da da ünlü. Eti kesiş ve tuzlama şekli bir değişik. Zaten patlamasına da bu garip halleri neden oldu. Bütün çocuklar bu adamı taklit ediyor. Adam resmen popstar oldu. Tanışmak, onun restoranında yemek yemek olay. Söylememe gerek yok sanırım ben uyuz oluyorum bu duruma. Ama seni çok eğlendiriyor. Sık sık onun et tuzlayışını, ya da samuray gibi et kesişini taklit ediyorsun. Epeydir de Nusret' SteakHouse'a gidip onunla tanışmak istiyorsun. Başımızın etini yedin. Annen en sonunda pes etti. Babanın doğum gününde orada yeriz dedi. Sağ olsun doğum günüme iki hafta kala rezervasyon yapmak için aramış. Ve oğlum Nusret'le de tanışmak istiyor ne zamanlar orada oluyor demiş. Yetkili de belli olmuyor mesela şu an burada müşteriler ile ilgileniyor demiş. Annen de beni arıyor koş Doruk'u okuldan alıp Nusret'e götür diyor. Düştüğümüz hallere bak oğlum ya. :) Kusura bakma da işten kaçamam oğlum şu an. Nusret denen arkadaş da şu aşağıdaki. Tipe bak allah aşkına :)
Bu yazın takıntıları Nusret'le bitmiyor. Gece Gölgenin Rahatına Bak adında bir şarkı patladı. Çağatay Akman diye bir apaçi söylüyor. Youtube'da sanırım 1 milyar izlenmeyi geçmiş. Çoğu senin gibi 12-13 yaş altı apaçi potansiyelli çocuklar zaten. Duyduğum en saçma şarkı sözleri ve en kötü vokal performansı olabilir. Ama şarkı öyle bir tuttu ki parodi videoları bile sanatçıyım diye gezenlerin videolarından çok izlendi. Bu yaz sürekli bu şarkıyı söylemenden gına gelmişti. Bir ara bizim de dilimize doladın. Manasız bir şekilde birden gece gölgenin rahatına bak, bir de dön kaderimin bahtına yaaaar diye söylenirken buluyorduk kendimizi. Artık ezbere bildiğin bu apaçi rap şarkıyı okulun son gününde sınıfta ve Zeynepin doğum gününde kareoke yaparak söyledin. Yılın sonlarına doğru Aleyna Tilki çıktı bir de "O sen olsan bari o sen olsan bari " :)))
Bu uzun bir yazı olduğu için bir günde bitmedi babacım. Yaklaşık 1 haftadır fırsat buldukça yazıyorum. Dün olan şeyi de araya sıkıştırıp bir durumdan bahsedeyim. Dün, yani Çarşamba günü sen okulda biz işteyken, revirden anneni aramışlar. Doruk basket oynarken ayak bileğini incitti bilginiz olsun diye. Sabah çıkarken saatini yanına almayı unuttuğun için sen arayıp bilgi veremedin muhtemelen. Bileğine buz koymuşlar, sarmışlar ve sanırım biraz da ağrı kesici vermişler. Annen beni aradığında bir süre bekleyelim, bizimkinin canı çok tatlı biri üç diye anlatıyor dedim ve bekledik. Ama saat 2 gibi bir de sınıf öğretmenin aradı. Ağrıları var ve bileğinde hafif bir şişlik oluştu demiş. Ben de hemen işten çıkıp okula geldim. Seni revirde tekerli sandalyede oturup test çözerken gördüm :) Hemen hastaneye gittik. Film çekildi. Kırık çatlak yok çok şükür. Yumuşak doku zedelenmesiymiş. Bir fısfıs verdiler ve eve döndük. Ayağının üzerine basabilmeye başladın. Bu sabah da okula gittin tekrar. Kırık çıkık olmamasına çok sevindim. Sürekli röntgen çektirmekten hiç hoşlanmıyorum. Kollaman lazım biraz kendini nazlı oğlum. Ama hiç oralı değilsin. Her türlü aksiyonda elde bayrak en öndesin. Biraz da savruksun. Bisikletin önünü kaldırmaya başladın şimdi. Her yaptığında yüreğim ağzıma geliyor. Çünkü düşüyorsun da. Tehlikeli işler yaparken gözünü budaktan sakınmayan sen, en ufak bir çizikte ortalığı yıkıyorsun ama. Hem öyle hem böyle olmaz değil mi. En kötü sıkıntın bunlar olsun.
Bu arada okulda sınavlarda başladı. Öğretmenin çok zeki bir çocuk diyor senin için. Aklın havada gibi hareket ediyorsun, yerinde durmuyorsun ama dersi de dinliyorsun anladığım kadarıyla. Çünkü ilk iki sınavından çok iyi puan aldın. Babam "Ben sizin başarılarınızla gurur duyuyorum, en büyük hediye bu bana" derdi. Şimdi onu daha iyi anlıyorum. Hem sınıf hem de okulda birinci oldun ilk iki sınavında. Bütün yaz ders çalışmadan geçirdiğimiz halde deneme sınavından da 95 aldın. Yani potansiyeli yüksek, öğrenmeye açık, çabuk kavrayan bir çocuksun. Dener ve istersen yapamayacağın şey yok. Seninle gurur duyuyoruz.
Neyse bu yazıyı bir yerde bitirmem lazım, yoksa böyle günlerce taslak olarak kalacak. Yaz özeti geçerken deniz tatilinden bahsetmemek olmaz. Şimdiye kadar her yıl iki veya daha fazla kez denize tatile giderdik babacım. Ama bu yıl tek tatille noktayı koyduk. Hem para ile ilgili sebepler hem de çok heveslenmedik ondan sanırım. Tatil köylerinin fiyatları dudak uçuklatıyordu bu sene. Hem kriz var diye ağlıyorlar hem de 1 hafta tatile 8-10bin lira istiyorlar anlamak mümkün değil. Bir de hep iyi yerlere gittik şimdiye kadar. O yüzden beklentide büyük oluyor. Baktık gönlümüze göre bir yere gitmek için çok para harcamak gerekecek biz de son yıllarda düzenli uğrak yerimiz olan Bozburun'a gitmeye karar verdik. Bu üçüncü gidişimizdi sanırım. Her şey dahil değil, kaydıraklı havuzları, lunaparkı yok belki ama ne zaman oraya gitsek hem mutlu hem de dinlenmiş dönüyoruz. Ayrıca denizi nefis. Ve fiyatı da uygundu. Senin için 3-4 gün de olsa tatil köyü planı yapalım dedim ama bu yaz denk getiremedik adamım. Seneye umarım.
Bayram tatiline denk getirdik Bozburun'u. Sahibi olan amcanın adıda Bayram :) Bizi limandan alıp otele teknesiyle bırakırken dümeni sen aldın. Bizi otele, markete ve sahile hep sen götürdün. Park işini de çözdün diyebilirim. Resim eklerim aşağıya. Burada kaydıraklı havuz yok ama nefis bir deniz var. İskeleden giriyoruz. Yaklaşık 2-2.5 metre derinlikte. Bütün tatili iskeleden atlayıp merdivenden çıkarak geçirdin. Senin kafada bir arkadaş, abi buluyorsun her gittiğimiz yerde. Buna rağmen bizi de hadi sürekli çıkıp çıkıp suya atlayalım diye darladığın çok oldu :) Bizde sendeki enerji ne arasın be oğlum. Ayak uydurabildiğimiz kadar işte. Bütün gün iskelede tembellik yapıp, denize girip, kitap okuyarak, ipadde oyun oynayarak geçirdik tatili. Bu yaz okey oynamayı da öğrendin ki bir yazlık geleneğidir :) Bir de mutlaka bir günümüzü tekne gezisine ayırıyoruz. Nefis koylar var civarda. Teknede öğle yemeği hazırlanırken mangaldaki balıklara bakıyorsun, teknenin üstünden çivileme suya atlamayı, duşla oynamayı seviyorsun. Ben çok seviyorum Bozburun'u. Sen de güzel hatırlıyorsundur umarım. Muhtemelen unutmazsın ama eğer daha önce yazmadıysam başımızdan geçen bir fiyaskoyu da anlatayım. Aşağıdaki resimde arkanda Selimiye manzarası olan yer Bozburun yolu üzerindeki Seyir terası. Her gidişimizde orada durur ve bir resim molası veririz. Arabanın bagajında senin için çok önceleri aldığım ve hepsini tüketemediğimiz torpillerimiz vardı. Tüm yol boyunca sürekli torpil patlatalım baba diyip durdun. Nedense o seyir terasının olduğu yerin bunun için uygun bir mekan olduğuna karar verip torpil yaktık. Birincisini ben patlamadan hemen önce havaya fırlattım. İkincisini sen atmak istedin ama patlamasına çok varken panikleyip tepeden aşağı attın. Yerde patladı. Hemen ardından arabamıza binip Bozburun'a doğru yola çıkmak üzereydik ki çalılıklardan dumanlar çıktığını gördük. Meğer torpilin fitili yanarken yerdeki kuru çalıları tutuşturmuş. Bir panik arabada ne kadar su varsa gittik ateşe döktük ama o kadar hızlı tutuşuyordu ki inanamazsın. Bagajdaki yangın söndürücü de o panikle aklımıza gelmedi. Bir battaniye bir yastık annenle ateşin içine dalıp güç bela söndürdük. Etraftakilerin suçlayıcı bakışları arasında başımız önde ayrıldık oradan. Çok korktum ve utandım açıkçası. Bizim gibi aklı başında olduğunu varsaydığımız insanlar bile böyle yapıyorsa diğerleri neler yapmasın dedim. Bu da böyle bir anımız oldu ama :)
Dönüş yolunda o sırada Didim'de tatilde olan Sinan'lara uğradık. Gece kalmadık ama bütün gün orada denize girdin. Kaydıraklı havuzdan kaydın, Ali Mert'le oynadın. Sonra evin yolunu tuttuk. Kısa ama keyifli bir yaz tatiliydi. Bu yaz fırsat olursa erkenden daha iyi planlarız umarım. Bu yazıyı burada bitireyim artık. Uzadıkça uzayacak yoksa. Yenisinde görüşürüz adamım. Seni çok seviyorum.
Yorumlar