Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dijital Doruk

Devir internet ve teknoloji devri oldu ya babacım. İnsanlar internet üzerinden sosyalleşiyor, feysbuk ile pokeliyor, twitterla haber salıyor, 3G kullanarak telefon görüşmelerini görüntülü yapıyor, izlemek,istediği filmi evde değilse bile uzaktan kaydediyor, 3 boyutlu tvlerde Fiona'yı Shrek'e istemeye gidiyor, arabalar gideceğin yeri sana sesli tarif ediyor, kendi kendine park edenler de çıktı bu arada v.s. Bizde bütçemiz ve sosyal statümüz el verdiği ölçüde bu yeni teknolojileri takip ediyoruz. Sen muhtemelen bu yazıyı yıllar sonra okuduğunda gülümseyip "ayy yazıııık" diyeceksin. :)) Ne yapalım artiz, bizim dönemin en ileri teknolojisi bunlar. Neyse sen geri kalma bu işlerden, bir tarafın şişmesin diye seni de dahil ettim bu işlere. Zaten kişisel günlüğünü tutuyorum bu blogda. Gmail mail adresin, kendine ait video ve resim arşivinin olduğu media tankın bile var. Bugün de sana tweet hesabı açtım. İlk tweetini de ben yazdım. Okuma yazma öğrenince tweetlemeye sen devam e...

Yaz gibisi var mı ?

Ben yazcı biri değilim aslında. Ne melankolik bir yapım var ne de hüzne düşkünüm ama yine de sonbaharcı diyebilirim kendime. Ne kazak giyecek kadar serin, ne pişik olacak kadar sıcak olsun isterim hava. Ama seninle birlikte hayatımızda değişen birçok şey gibi favori mevsimimin de değiştiğini fark ettim. Artık ben de yazcıyım. Son bir iki gündür İstanbul'u sel götürdüğünde daha da iyi anladım sıcağın kıymetini. Çünkü sevimli tosbağamız eğer günün tamamını evde geçirmek zorunda kalırsa çok keyifsiz oluyor. Evet senden bahsediyorum. Bana kalsa geçerim TV'nin karşısına akşama kadar patlamış mısır ve film yaparım. Hatta annenle eskiden 13 saat aralıksız dizi izlemişliğimiz de vardır. :)) Artık onlar mazide kaldı zaten. Şimdi evde içine duracell kaçmış 10 kata kadar daha enerjili bir tosbağamız olduğun için, odalar arası sprintler, yastıklarla yapılan grekoromenler, attiler ve tuttiler ile yetinemiyoruz. Rutin bir şekilde anneannen seni sabah kahvaltıdan sonra ve öğle uykundan sonra ...

İş dünyasına giriş :)

Geçtiğimiz hafta sonu çalışmak zorunda kaldım. Yaptığım işle ilgili bir fuar var. Her iki yılda bir düzenleniyor. Ben de görevliydim. Cumartesi ve pazarım çalışarak geçeceği için, sen annen ve nanni ile birlikte Tekirdağ'a gittin. Pazar günü dönüş yolundayken annenler seni fuara yanıma getirdiler. O kalabalık ve koca koca makineler arasında biraz gezin, eğlen, ve birlikte zaman geçirelim diye. Zaten sen geldiğinde artık fuarın son günüydü. Kalabalık dağılmış, bizde birer sandalyeye çöküp dinlenmeye çalışıyorduk. Yani sen geldiğinde tüm stand senindi :)) Arabalarda olduğu gibi makinelerde de ilk dikkatini çeken şey tekerlekleri oldu. Bu konuda takıntılı olduğunu söyleyebilirim. Bahçede dolaşırken de gidip bütün arabaların tekerlerini ve plakalarını mıncıklıyorsun. Ben de arkadaşların standındaki lastiklerin yanına götürdüm seni. Boyun kadar lastiklerle oynayıp durdun dakikalarca. Görevli kızlar bayıldı sana. "Ay inanmıyorum çok tatlı. Gerçekten sizin oğlunuz mu bu? " dem...

Evet yaptım.

Şimdi blogda son yazının altında 2 ay önce sigarayı bırakmaya karar verdiğimde yazdığım yazıyı gördüm. Sanırım başardım demiştim. Evet başardım tosunum. 2 aydır içmiyorum. Tekrar içeceğimi de düşünmüyorum. Umarım üçümüz için de gecikmemiş iyi bir karar almışımdır. Üzerimde, her bağımlılığın giderken miras bıraktığı budala bir beden hali olsa da, o da yakın yada az uzak bir zaman diliminde çekip gider umarım. Bu arada bırakma günlüğüme göre 900 liraya yakın bir tasarrufumuz olmuş ki ben bunun 2 katını sakıza, şekere vermeye başladım. Artık ben sigara içtiğim için ayrı kaldığımız onlarca 5 dakika bize ait. Zamanı iyi kullanmayı beceremiyorum derken yanılmış olabilirim. Bak şimdiden zamanımızı iyi yönetmeye başlamışım bile. Şimdi sakız bağımlılığımdan kurtulmanın bir yolunu bulmam gerek :)

Günler 34 saat olsun !

Minik farem, senli hayat başladığından beri zaman hiç bir şey için yeterince uzun değil. Zaten hafta içi büyük bölümünü iş alıp gidiyor bizden. Geri kalan kısıtlı zamanımızı da sıkış tıkış koşturmaca ile geçiştirmek de yorucu oluyor bazen. Hafta içi akşamları, eve gelmemizle-senin uykum geldi isyanını başlatman arasında hepi topu 2-2.5 saat geçiyor. O araya, soyunup dökünmeyi, yemek yemeyi, biraz oynamayı ve uyku hazırlıklarını ancak sığdırıyoruz. Sonra annenin ve benim keyfim ve enerjim yerinde ise spora gidiyoruz. Aksi halde evde biriken bir takım işler ile ilgilenip hooop 12 uyku. Bu senin adına üçümüzün günlüğünü tutma işi çok keyifli. Ama iş ciddi ciddi. Zaman ayırabilmek gerekiyor. Bakıyorum da; yazıların arasında geçen süreler uzamaya, anlatılan hikayeler kısalmaya başlamış bile. Aslında o kadar çok biriken şey var ki yazmak istediğim. Bir sürü tatlı resim birikti sana ve maymunluklarına ait. Zamanı iyi yönetemiyorum galiba bu aralar. Bu iş için en ideal zaman sen uyuduktan sonr...