Uzun süre ara vermiştim ya günceni doldurmaya. O dönem birlikte gittiğimiz bir sürü yeri not edemedim tabi. Bu aralar o eski gezilerimizi de ufak ufak not edeyim dedim. Yukarıda resmi olan yer Bolu Mudurnu yakınlarındaki Sünnet Gölü. İstanbul dışında hafta sonu kaçamağı için Bolu ve civarı çok ideal yerler. Sadece kafa dinlemek istiyorum, sessizlik ve huzur istiyorum diyorsan burası tam yeri. Birisi 2010 diğeri 2013'te olmak üzere iki kez gittik buraya. İlk ziyaretimizde sadece sen ben ve annen vardı. İkincisinde Kadir amcanlarla birlikte gittik. Ben aslında ikinci ziyaretimizi yazacaktım ama onunla ilgili resimleri karıştırırken ilk ziyaretimize de bir göz attım. Her ikisini birlikte yazayım dedim.
Sen çok hareketli bir çocuksun, biz de mümkün mertebe müdahaleci olmayan, riskler kontrol altında olduğu sürece her şeyi denemen için fırsat veren, bahçeyle, toprakla, bitki ve hayvanlarla haşır neşir olmanı cesaretlendiren birer anne baba olmaya çalışıyoruz. Burası da seni götürebileceğimiz ideal yerlerden biriydi. Bol bol oksijen depolayacak, göl kenarında yürüyüş yapacaktık. Otelin bir ana binası var bir de göle bakan yamaçta birbirine yapışık 4-5 tane bungalow vardı. Biz manzarası güzel diye bu bungalowlarda kalmıştık.
Bisikletin annenin elinde, sen benim omzumda otele dönmüştük. Otelin bahçesinde bir sürü tavuk, kaz, ördek ve tavşan vardı. Onlarla da oynamıştık bir ara. Kazlardan korkuyoruz ailece. Yanımızdan eksik etmediğimiz topunla oynamıştık. Akşam yemeğinden sonra otelin ikinci katında bir oyun odası vardı. Orada takıldık biraz da. Küçücük bir odaya ufak bir kaydırak koymuşlar. Sen orada oynarken biz annenle yemeği aradan çıkarmaya çalıştık. Sadece bir gece kaldık. Ailece bedeni ve ruhu sıfırlayıp dönmüştük eve.
Daha çok detay hatırlayıp yazabilmeyi isterdim ama detaylar silinmiş. Bu günceyi neden tuttuğumu daha iyi anlamışsındır. Ama aklımda güzel ve huzurlu bir yer olarak kalmış olsa gerek. Nereye kaçsak diye düşündüğüm her hafta sonu alternatiflerimizden birisi de Sünnet Gölü oluyordu her zaman. Yine bir hafta sonu bu kez Kadir'lerle hafta sonu nereye gitsek diye düşünürken Sünnet Gölü fikri ikimizin de kafasına yatınca hemen rezervasyon yaptırıp çantaları hazırlamaya başladık.
İlk gidişimizde sen küçük bir çocuktun. Şimdi neredeyse 5 yaşında bir delikanlı olmuştun. Artık beraber bisiklete bineriz göl kenarında diye düşünüp arabanın arkasına senin benim ve annenin bisikletini koydum. Bir gün sonra büyük hata olduğunu anlayacaktım :)
Bisiklet dışında ikinci hayalim baba-oğul iskelede balık tutmaktı. Kadir balık işinden daha iyi anlıyor diye malzeme tedariğini ona havale etmiştim. O da takım çantasını almış gelmişti. Bizde bir tane sahillerde satılan ucuz ekmek oltası vardı. Onu da aldık yanımıza.
Son beklenti ise göl kenarında mangal kurup ızgara balık ve rakı keyfi yapmaktı. Onu yapamadık işte :) Hepsini anlatıyorum şimdi.
Sabah erkenden buluşup yola çıktık. 30 Ağustosa denk gelen hafta sonu gittik Sünnet Gölü'ne. Yolda ufak bir kahvaltı molası verip 1-2 gibi otele vardık. Biz eşyalarımızı yerleştirirken sen ve Damla otelin bahçesinde oynamaya başlamıştınız bile. Yine bungalowlarda kalmaya karar verdik. Manzarası daha güzel çünkü. Bu odamızın manzarası.
Önünde ufak bir verandası vardı. Masalara kurulup bira çekirdek yapmıştık. Sen gezerken bulduğun küçük bir palamutla oynuyordun. Manzara güzel ama yataklar iki kişilik. Sen küçükken idare ediyorduk ama bu kez gece uykusu haram oldu :) Üç kişi sığamadık yatağa. Odaya ek yatak koyacak yer de yoktu. Biz bu haldeyken Kadir ve Ebru'da Damla ile uyuyamadı tabi. Benim gazıma gelip Kadir de Damla'nın bisikletini getirmişti. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra çevrede gezinmeye çıktık. Göl etrafında bir tur atalım dedik. Bunu bisikletle yapmayı planlıyordum ama son geldiğimizden bu yana göl ve çevresi epey değişmiş. Sular çekilmişti bir kere.
Otelin önünden başlayan yürüyüş boyunca sen hep en arkada kaldın. Biz genellikle seni bekleyerek ya da hadi Doruk diyerek tamamladık yürüyüşü. Çünkü geçtiğin her yerde takılacak oynayacak bir şeyler bulabiliyordun. Taşla toprakla oynamayı çok seviyorsun. Yolun yamaçlarındaki taşları kırmak, kendi imkanlarınla yarattığın minik erozyonları hayranlıkla izlemek, yerden aldığın toprakları havaya fırlatarak toz fırtınası yapmak, ağaç dallarıyla yola çizgiler çekmek gibi sıfır hijyen aktivitelerin yüzünden diğer gezginler bize tur bindiriyordu. Ama zaten oraya da bunun için gitmiştik. Bıraktık seni kendi haline. Böyle resimler çıktı sonra :)
Annenle Ebru yol kenarındaki kızılcık ağaçlarına dadandılar. Toplayabildikleri kadar kızılcık topladılar. Kadirle ben tutacağımız balıklara yem olsun diye köylülün mısır tarlalarına göz dikmiştik. Henüz zamanı gelmediği için adam akıllı yem olacak bir süt mısırı bulamadık. Sonra köylünün biri bize 4-5 tane mısır verdi. 3 yaş daha büyüktün ama hala tüm parkuru yürüyerek gidebilecek enerjin yoktu sanırım. Yolun yarısına bile gelmeden baba kucak demeye başladın. Tamam kucak da babacım üstün başın hafriyat kamyonu gibi. Neyse çok direnemedik tabi. Benim üstüm de battı. Annen beyazları giydiği için onu feda etmedik. İlk günkü keşif turumuz köprüye gelince yerini macera dolu bir aksiyon filmine bıraktı. Senin yanından suya taş attığın köprü. İşte o köprünün tahtaları kırılmış. Köprü köprülükten çıkmış bir sürü tahtası eksik. Altında su kalmamış. Neyse bende de yükseklik korkusu var. Kadir atladı köprünün ortasına. Oradan bir kalas uzattı. Ben ucunu bizim tarafa yasladım. O ince kalastan hepimiz köprüye geçtik. Ebruyla, annen kalpten gidiyordu tabi :) Bu göl etrafında bisiklet turu düşüncemizin de çöpe gitmesi demekti.
Yukarıda taş attığın resimdeki köprü bu ama ne su kalmış ne de sağlam tahta. Sen taş atma sevdası ile yine bir kaç kez denedin suya ulaşmayı ama çok uzaktaydı su birikintisi. Köprü yolun tam yarısı. Hemen köprüyü geçince bir köylü amca bize bol bol fındık verdi. Sonrasında kıtır kıtır fındık kırıp sohbet ederek otele döndük.
Neyse o kadar yoldan 3 tane bisiklet taşıdık biraz binelim dedim. Seninle çıktık göl gezisine hesapta. Yolun yarısına kadar gider geri döneriz diye düşündüm. Yol toz içinde ve çok bozuk. Arada geçen arabalardan kum fırtınası çıkıyor. Eğimler var, inmesi nefis çıkması kabus. Sen tabi arıza çıkardın ve daha ilk 100 metrede otele döndük. Ardından tek başıma gerçekleştirdiğim meydan okuma denemesi büyük fiyasko ile sonuçlandı. Parkta, sıfır eğimi olan yerde bisiklet sürmeye benzemiyormuş doğa turu. Dağ başında yalnızken kardiyovasküler bir sorun olmasın diye tırıs tırıs döndüm otele. İkinci denemeyi Kadir'le yaptık. Bu kez göle çıkan asfalt yolda sürelim dedik. Tatlı tatlı indik bayır aşağı. Tatlı tatlı inmenin acı acı çıkması oldu babacım. Kadir 10-15 dakika sonra geldi. Biz mi bisiklete bindik bisiklet mi bizim sırtımızda gezmeye çıktı anlamadım. Sonra yaş gereği daha sakin spor dallarında kariyer yapmak gerektiğini anladığımızdan balık avı işine adadık kendimizi. Otelin küçük iskelesine kurulduk. Sandalye falan da getirmiştik. Hazırlıklıydık epey. Gerçi sandalyelerden biri ikimiz aynı anda oturmaya çalışınca ekonomik ömrünü tamamlamaya karar verdi. Mısırımız vardı ama ekmek lazımdı. Sen bize otelin restoranından bayat ekmek aşırıyordun. Yaştan dolayı sabıka almazsın diye senle Damlayı kullandık. Kadir bir büyük olta bir sürüde küçük olta getirmişti. Herkese yetecek kadar olta vardı. Balık tutma işi çok keyifli. Seninle Selimiye'ye gittiğimizde de yakalamıştık. Merakla ilk gelecek balığı bekliyordun sen de. Sana da bir olta ayarladık. İlk balığı da sen yakaladın. Sana göre kocaman bir sazandı. Balık tutma işi zamanımızın çoğunu aldı. Annenle Ebru pek ilgilenmediklerinden ya kıyıdaki banklarda yada otel bahçesinde oturup çekirdek eşliğinde sohbet ediyordu. Kıyıda iken ördekleri beslediniz bir ara. Ördekler gölde sıra ile gezerken balıklarımızı kaçırıyordu ama süperlerdi. Şimdi düşünüyorum da çok keyifliydi o hafta sonu gerçekten. Biz balık işini biraz abartıp sabah erken kalkıp olta atıyorduk Kadirle. O hafta sonu 4 kiloya yakın balık yakaladık. Ama göl kenarında mangal yakıp rakı eşliğinde mideye
indiremedik. Balık maceramız ve tuttuğun ilk balık aşağıdaki videoda.
Bir de göl bisikleti vardı. Kısa bir tur yapalım gölde dedik. Gölün ortasındaki iskeleye vardığımızda seni iskeleye çıkardık. Oradan arkada otelin olduğu kıyıya bakan bir resim çekmeye çalıştım ama sen her türlü maymunluğu yapıp izin vermedin. İskelenin arkasındaki direğe saklandın :)
O hafta sonu hayvanlarla haşır neşir olma adına güzeldi. Otelin geniş bir bahçesi vardı. Her yer tavşan, ördek, tavuk,kedi ve kaz dolu. Damla ile ikiniz sürekli bir tavşan yakalamaya çalışıyordunuz. Ama minikler çok hızlı yakalanmıyor. Baktım hırslanmışsınız ben de ekibe katıldım. Küçükleri yakalamak cidden zordu. Ama sonunda bir tane büyük yakaladık. İkinizin oyuncağı oldu bir süre. Restorandan aldığınız havuç ve salatalıklarla beslediniz hepsini. Sen verdiğin havucu yemeyen ufak tavşana çok bozuldun ama :)
Otelin tek kötü tarafı insanı canından bezdiren arılarıydı. Her yerde arılar vardı. Bahçede yemek yemek eziyetti. Çok şükür arı sokması nedeni ile zayiat vermeden bitirdik hafta sonunu. Dönüş yolunda uykuya daldın sen. Yağmurlu bir pazar günü evimize döndük. Her sene gidilmez ama 3-4 senede bir gidilesi bir yer burası. Kısmet olursa iki üç sene sonra bir daha gider, yine aynı iskelede balık tutarız yavru kuşum..
Daha çok detay hatırlayıp yazabilmeyi isterdim ama detaylar silinmiş. Bu günceyi neden tuttuğumu daha iyi anlamışsındır. Ama aklımda güzel ve huzurlu bir yer olarak kalmış olsa gerek. Nereye kaçsak diye düşündüğüm her hafta sonu alternatiflerimizden birisi de Sünnet Gölü oluyordu her zaman. Yine bir hafta sonu bu kez Kadir'lerle hafta sonu nereye gitsek diye düşünürken Sünnet Gölü fikri ikimizin de kafasına yatınca hemen rezervasyon yaptırıp çantaları hazırlamaya başladık.
İlk gidişimizde sen küçük bir çocuktun. Şimdi neredeyse 5 yaşında bir delikanlı olmuştun. Artık beraber bisiklete bineriz göl kenarında diye düşünüp arabanın arkasına senin benim ve annenin bisikletini koydum. Bir gün sonra büyük hata olduğunu anlayacaktım :)
Bisiklet dışında ikinci hayalim baba-oğul iskelede balık tutmaktı. Kadir balık işinden daha iyi anlıyor diye malzeme tedariğini ona havale etmiştim. O da takım çantasını almış gelmişti. Bizde bir tane sahillerde satılan ucuz ekmek oltası vardı. Onu da aldık yanımıza.
Son beklenti ise göl kenarında mangal kurup ızgara balık ve rakı keyfi yapmaktı. Onu yapamadık işte :) Hepsini anlatıyorum şimdi.
Sabah erkenden buluşup yola çıktık. 30 Ağustosa denk gelen hafta sonu gittik Sünnet Gölü'ne. Yolda ufak bir kahvaltı molası verip 1-2 gibi otele vardık. Biz eşyalarımızı yerleştirirken sen ve Damla otelin bahçesinde oynamaya başlamıştınız bile. Yine bungalowlarda kalmaya karar verdik. Manzarası daha güzel çünkü. Bu odamızın manzarası.
Önünde ufak bir verandası vardı. Masalara kurulup bira çekirdek yapmıştık. Sen gezerken bulduğun küçük bir palamutla oynuyordun. Manzara güzel ama yataklar iki kişilik. Sen küçükken idare ediyorduk ama bu kez gece uykusu haram oldu :) Üç kişi sığamadık yatağa. Odaya ek yatak koyacak yer de yoktu. Biz bu haldeyken Kadir ve Ebru'da Damla ile uyuyamadı tabi. Benim gazıma gelip Kadir de Damla'nın bisikletini getirmişti. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra çevrede gezinmeye çıktık. Göl etrafında bir tur atalım dedik. Bunu bisikletle yapmayı planlıyordum ama son geldiğimizden bu yana göl ve çevresi epey değişmiş. Sular çekilmişti bir kere.
Otelin önünden başlayan yürüyüş boyunca sen hep en arkada kaldın. Biz genellikle seni bekleyerek ya da hadi Doruk diyerek tamamladık yürüyüşü. Çünkü geçtiğin her yerde takılacak oynayacak bir şeyler bulabiliyordun. Taşla toprakla oynamayı çok seviyorsun. Yolun yamaçlarındaki taşları kırmak, kendi imkanlarınla yarattığın minik erozyonları hayranlıkla izlemek, yerden aldığın toprakları havaya fırlatarak toz fırtınası yapmak, ağaç dallarıyla yola çizgiler çekmek gibi sıfır hijyen aktivitelerin yüzünden diğer gezginler bize tur bindiriyordu. Ama zaten oraya da bunun için gitmiştik. Bıraktık seni kendi haline. Böyle resimler çıktı sonra :)
Yukarıda taş attığın resimdeki köprü bu ama ne su kalmış ne de sağlam tahta. Sen taş atma sevdası ile yine bir kaç kez denedin suya ulaşmayı ama çok uzaktaydı su birikintisi. Köprü yolun tam yarısı. Hemen köprüyü geçince bir köylü amca bize bol bol fındık verdi. Sonrasında kıtır kıtır fındık kırıp sohbet ederek otele döndük.
Neyse o kadar yoldan 3 tane bisiklet taşıdık biraz binelim dedim. Seninle çıktık göl gezisine hesapta. Yolun yarısına kadar gider geri döneriz diye düşündüm. Yol toz içinde ve çok bozuk. Arada geçen arabalardan kum fırtınası çıkıyor. Eğimler var, inmesi nefis çıkması kabus. Sen tabi arıza çıkardın ve daha ilk 100 metrede otele döndük. Ardından tek başıma gerçekleştirdiğim meydan okuma denemesi büyük fiyasko ile sonuçlandı. Parkta, sıfır eğimi olan yerde bisiklet sürmeye benzemiyormuş doğa turu. Dağ başında yalnızken kardiyovasküler bir sorun olmasın diye tırıs tırıs döndüm otele. İkinci denemeyi Kadir'le yaptık. Bu kez göle çıkan asfalt yolda sürelim dedik. Tatlı tatlı indik bayır aşağı. Tatlı tatlı inmenin acı acı çıkması oldu babacım. Kadir 10-15 dakika sonra geldi. Biz mi bisiklete bindik bisiklet mi bizim sırtımızda gezmeye çıktı anlamadım. Sonra yaş gereği daha sakin spor dallarında kariyer yapmak gerektiğini anladığımızdan balık avı işine adadık kendimizi. Otelin küçük iskelesine kurulduk. Sandalye falan da getirmiştik. Hazırlıklıydık epey. Gerçi sandalyelerden biri ikimiz aynı anda oturmaya çalışınca ekonomik ömrünü tamamlamaya karar verdi. Mısırımız vardı ama ekmek lazımdı. Sen bize otelin restoranından bayat ekmek aşırıyordun. Yaştan dolayı sabıka almazsın diye senle Damlayı kullandık. Kadir bir büyük olta bir sürüde küçük olta getirmişti. Herkese yetecek kadar olta vardı. Balık tutma işi çok keyifli. Seninle Selimiye'ye gittiğimizde de yakalamıştık. Merakla ilk gelecek balığı bekliyordun sen de. Sana da bir olta ayarladık. İlk balığı da sen yakaladın. Sana göre kocaman bir sazandı. Balık tutma işi zamanımızın çoğunu aldı. Annenle Ebru pek ilgilenmediklerinden ya kıyıdaki banklarda yada otel bahçesinde oturup çekirdek eşliğinde sohbet ediyordu. Kıyıda iken ördekleri beslediniz bir ara. Ördekler gölde sıra ile gezerken balıklarımızı kaçırıyordu ama süperlerdi. Şimdi düşünüyorum da çok keyifliydi o hafta sonu gerçekten. Biz balık işini biraz abartıp sabah erken kalkıp olta atıyorduk Kadirle. O hafta sonu 4 kiloya yakın balık yakaladık. Ama göl kenarında mangal yakıp rakı eşliğinde mideye
indiremedik. Balık maceramız ve tuttuğun ilk balık aşağıdaki videoda.
Bir de göl bisikleti vardı. Kısa bir tur yapalım gölde dedik. Gölün ortasındaki iskeleye vardığımızda seni iskeleye çıkardık. Oradan arkada otelin olduğu kıyıya bakan bir resim çekmeye çalıştım ama sen her türlü maymunluğu yapıp izin vermedin. İskelenin arkasındaki direğe saklandın :)
O hafta sonu hayvanlarla haşır neşir olma adına güzeldi. Otelin geniş bir bahçesi vardı. Her yer tavşan, ördek, tavuk,kedi ve kaz dolu. Damla ile ikiniz sürekli bir tavşan yakalamaya çalışıyordunuz. Ama minikler çok hızlı yakalanmıyor. Baktım hırslanmışsınız ben de ekibe katıldım. Küçükleri yakalamak cidden zordu. Ama sonunda bir tane büyük yakaladık. İkinizin oyuncağı oldu bir süre. Restorandan aldığınız havuç ve salatalıklarla beslediniz hepsini. Sen verdiğin havucu yemeyen ufak tavşana çok bozuldun ama :)
Otelin tek kötü tarafı insanı canından bezdiren arılarıydı. Her yerde arılar vardı. Bahçede yemek yemek eziyetti. Çok şükür arı sokması nedeni ile zayiat vermeden bitirdik hafta sonunu. Dönüş yolunda uykuya daldın sen. Yağmurlu bir pazar günü evimize döndük. Her sene gidilmez ama 3-4 senede bir gidilesi bir yer burası. Kısmet olursa iki üç sene sonra bir daha gider, yine aynı iskelede balık tutarız yavru kuşum..
Yorumlar