Merhaba canımın içi. Bir aydan uzun zaman olmuş yeni bir yazı yazmayalı. Yılbaşından sonra bir ay nasıl geçti pek anlamadım doğrusu. Günler haftalar göz açıp kaparcasına geçiyor. Dün gece seni uyuttuktan sonra farklı bilgisayarlara ve disklere, rastgele kaydettiğimiz resimleri toparladım. Sonrasında annenle oturup eskilerden videolar izledik. Hatırlamak çok güzel. Zaten bu bloğun var oluş sebeplerinden biri de hafızamdaki zayıflığı telafi etmekti.
Gözlerimiz ışıl ışıl, eski hallerini izledik. Çok tatlı bir bebekmişsin. Bunu "kirpi yavrusunu pamuğum diye sever" gibi bir hisle söylemiyorum. Göz var, izan var. Kalemle çizilmiş gibi bir yüz, zeytin gözler, aksanlı ve yeni yeni dökülen kelimeler. Maşallahın var. İnsan o zaman daha çok sıkıp, sıkıştırıp, öpüp koklasaymışım keşke diyor. Çünkü şu an sarılmak öpmek pek mümkün değil. Delikanlı oldun sıkıştırılıp öpmeye gelmiyorsun.
Muhtemelen bir kaç yıl sonra da bugünlere ait resimlere ve videolara bakıp şimdinin özlemini kuracağım içimde. Demek ki bu iş böyle, her zaman yaşadığımız anın doya doya tadını çıkarmak, sahip olduklarımızın farkına varmayı bırakmamak gerekiyor adamım. Güzel olan o an. Geçmiş geri gelmediği gibi, geleceği de bilen yok.
2017'deyiz şimdi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da okulda yılbaşı çekilişi yapıldı. Sen Mehmet Efe'ye Yankı'da sana hediye aldı. Bu yıl en iyi arkadaşların onlar. Özellikle Yankı. Bir iki kez de bize davet ettin. Okul zamanı Çarşamba günleri ödevsiz gün olduğu için bazen eve arkadaşlarını davet ediyorsun. Önceki dönemlerde Artun gelirdi, söylediğine göre çok hava attığı için Artun'u eskisi kadar sevmiyormuşsun. Şimdi Yankı ya da Rüzgar Güney'i davet ediyorsun :)
Yılbaşı gecesi gelenek haline geldiği üzere dışarıya çıkmadık. Her yer çok kalabalık ve çocukla birlikte eğlenebileceğimiz mekanlar sınırlı. Böyle bir yer bulsak bile trafik ve fahiş fiyatlar ne işin var dışarıda evde otur diyor insana. Bunlara ek olarak bir de ülkedeki terör eylemlerinin artması da eklenince kalabalık yerlere girip çıkmaktan iyice çekinir olduk. Neredeyse her ay bir yerlerde patlama oluyor ve bir sürü masum insan ölüyor. Son bir buçuk yıldır ülkenin şirazesi iyice kaydı. Kötü anıları tarihe kazımamak için blogda pek yer vermiyorum ama tarih yine de yazıyor. İleride merak edersen açıp google'dan bakarsın.
Yılbaşı gecesi gelenek haline geldiği üzere dışarıya çıkmadık. Her yer çok kalabalık ve çocukla birlikte eğlenebileceğimiz mekanlar sınırlı. Böyle bir yer bulsak bile trafik ve fahiş fiyatlar ne işin var dışarıda evde otur diyor insana. Bunlara ek olarak bir de ülkedeki terör eylemlerinin artması da eklenince kalabalık yerlere girip çıkmaktan iyice çekinir olduk. Neredeyse her ay bir yerlerde patlama oluyor ve bir sürü masum insan ölüyor. Son bir buçuk yıldır ülkenin şirazesi iyice kaydı. Kötü anıları tarihe kazımamak için blogda pek yer vermiyorum ama tarih yine de yazıyor. İleride merak edersen açıp google'dan bakarsın.
Bu kez siteden arkadaşın Yiğit'lerin evinde geçirdik yılın son akşamını. Toprak'da vardı. Siz üç çocuk birlikte oynarken biz de anne babalar olarak masanın etrafında toplanıp sohbet ettik. Sakin ve güzel bir akşamdı. Yılın son saniyelerini arkadaşlarınla sayıp oynamaktan yorulunca gece bir gibi evimize gidip uyuduk. Sabah kalktığımızda ülkenin en ünlü gece kulüplerinden birinde terör saldırısı olduğunu ve 40'a yakın insanın öldürüldüğünü öğrendik. Nefret edilesi bir kitle ile birlikte yaşamak çok zor. İleride umarım mozaiği daha düzgün, daha ahlaklı, onurlu ve modern bir toplumda yaşama şansın olur adamım. Her türlü pisliğin en kötüsünü kendileri yapan sahtekar ahlak bekçileri ile sarıldı etrafımız. İçim kararıyor düşündükçe. O yüzden konu değiştireyim.
Yılbaşından önce pek kar kıyametlik bir durum olmadı İstanbul'da. 2016'da yağan en çok kar işte şu yukarıdaki resimdeki kadardı. Ama Ocak ayının ilk haftası bitmek üzereyken çok güzel kar yağdı. Durmadan 3-4 gün boyunca kar yağacak dedi meteoroloji bültenleri. Dedikleri gibi de oldu, 6 Ocak Cuma'dan başladı kar. Ertesi gün hem Tudem sınavın vardı hem de basket antrenmanın. Neyse ki Cuma akşamı basket antrenmanlarının kar yağışı nedeni ile iptal edildiğini bildiren bir mesaj geldi MVP'den. Ama Tudem sınavı iptal edilmedi. Ne sınavı baba, yedi yaşında çocuk kar kıyamette sınava mı sokulurmuş diyor musun ? :) Neyse ben demişsin gibi cevaplayayım. Özel okulda okuyorsun. İyi bir eğitim, güvenli ve temiz bir ortam ve özel ilgi gördüğünü düşündüğümüz için bir dünya para ödüyoruz her yıl. Ama seviyen hakkında hiç bir fikrimiz yok. Akademik anlamda iyi bir eğitim alıyor musun, sınıfının seviyesine göre ne durumdasın, desteklemek gereken bir konu var mı ? Bunları bilmiyoruz. O yüzden seni sınavına soktuk :) Farklı şehirler ve okullardan yaşıtlarınla sınava girip genel durumun hakkında bilgi edinecektik. İyi ki de yapmışız. İçimiz rahat etti. Sen sınav tecrübesi yaşamış oldun.
Neyse bu sınavı düzenleyen Tudem o gün sınavı iptal etmedi. Mecburen sabah erken kalkıp arabanın üzerindeki ve etrafındaki karları temizleyip yola koyulduk. İlk kar paniği yüzünden çok acil işi olmayanlar dışında kimse dışarı çıkmamıştı doğal olarak. Yollar beyaz ve boştu. Sınav Şile yolu üzerindeki Final Okul'undaydı, yetiştik. Sizin sınıftan Yiğit de oradaydı. Siz sınavda sorularla boğuşurken biz de okulun kantininde lafladık. Soruların zor olduğunu biliyordum, zaman yönetimi ile ilgili biraz sıkıntın vardı, bir de optik formu doldururken zaman zaman hata yapıyordun. Annen dene diye boş optik formları getirmişti eve, ama biliyorum ben zaten diyip bir iki tanesini karaladıktan sonra dönüp bakmadın. Bu nedenle sınav sonucundan çok sınavla ilgili tatsız bir tecrübe yaşaman konusunda endişeliydim. Senin kadar biz de heyecanlıydık. Bir yandan sınava mecbur eden eğitim sistemine isyan edip, bir yandan o çarkın dişlilerinde öğütülmek için en önde koşmak tezat gibi gelse de, annenle uzun konuşmalar ve değerlendirmeler neticesinde geleceğin için en uygun tercihin bu olduğuna karar vermiştik. Senin yerine risk alacak hakkı bulamadık kendimizde. O yüzden bol bol test çözüp ders çalışmak zorundasın babacım. Okul günleri akşam eve gelip yemeğimizi yedikten sonra seninle yarım saat de olsa oturup test çözüyor, konu tekrarı yapıyoruz. Her ikimizin de hoşuna gitmediğinin farkındayım ama no pain no gain yani. Sınav süresinin sonuna yaklaşmışken sizi karşılamak için kapıya çıktık. Önceleri tek tük, ardından daha sık aralıklarla çocuklar çıkıyordu içeriden. Kimi gülüyor, kiminin yüzündeyse ne düşündüğünü çıkaramadığımız bir donukluk vardı. İtiraf edeyim bu arada biz annenle galiba yetiştiremedi soruları diye konuşuyorduk. Sonra sen göründün köşeden. Gayet keyifliydin. Bu işi hasarsız atlatmışsın ve her şey yolunda gitmiş görünüyordu. Çok sevindim. Hem tüm soruları yetiştirmişsin hem de sınav stresi yaşamamışsın. Bir hafta sonra sınav sonuçları da açıklandı. Biz de gördük ne durumda olduğunu. Seneye yine gireriz bu sınava. Sonucu merak ettin değil mi ? Eski arşiv resimlerini kurcalarsan bulursun, ipucu vermeyeyim :)
O hafta sonu kar nedeniyle antrenmanımız yoktu. Yapacak iş güç de. Haliyle attık kendimizi sitenin bahçesine. Giydik kayak kıyafetlerimizi ve neredeyse akşama kadar karla oynadık. Arada sırılsıklam olan eldivenlerin, beren ve kıyafetlerin kurusun, sen biraz ısın, yanaklarının allığı geçsin diye zorla kafenin kaloriferinin yanında oturmalarımız dışında hep dışarıdaydın. Bütün çocuklar dışarıdaydı zaten. Kar çocuklar için yağıyormuş gibiydi. Hava soğuk olmasına rağmen dışarısı o kadar cazipti ki hafta sonu hava kararana kadar hep sitenin bahçesinde ve kafesinde takıldık. Karla oynamaya doydun gibi. Pazar akşamı valilik okulları tatil edince yoğurdun üzerindeki kaymak oldu. O kadar çok kar yağdı ki siteden çıkmak bile mümkün değildi. Ben de hiç arabayı çıkarmakla uğraşmadım izin aldım şirketten. Annen servisle gittiği için işe gitti. Biz baba oğul 2 gün daha tatil yaptık. Güzel bir kar tatili oldu. En azından hasta olmadan çok eğlendik. Senin karla oynamaktan anladığın karla bir olmak. Hiç kendini kollamıyorsun. Yarım saat geçmeden bereden, eldivene, dona kadar her yerin sırılsıklam oluyor. O yüzden sık sık ya kurulamak ya üstünü değiştirmek zorunda kalıyoruz. Bazı günler çocukluk hafızasında yer eder. Eminim bu karlı 3-5 günlük dönem de sen de yer etmiştir.
Yılın ilk ayı sallana yuvarlana geçti. İki hafta geçmeden okullar sömestre tatiline girdi. Biz de bu arayı kayağa giderek değerlendirelim dedik. Aslında son 2-3 yıldır Derin ablanlar Avusturya'ya kayağa giderken bizi de davet ediyordu. Ama hem bütçemizi aşacağını düşündüğümüzden hemde Derin'le ilk saatten sonra birbirinizi yiyip akıl sağlığımızı zorladığınızdan sıcak bakmıyorduk. Bu yıl sömestrede Türkiye'nin fiyatları da Avrupa'dan aşağı kalır değildi. Bu yüzden bir deneyelim bakalım dedik ve erkenden uçak bileti otel rezervasyonlarımızı yaptırdık. Avusturya Alplerinde kayağa gidecektik:)
Zaman çabuk geçti. O hafta sonu uzun zamandır gidemediğimiz İzmit'e gidip dedenleri ziyaret ettik. Umut abinle hasret giderdin. Onunla zaman geçirmeyi çok seviyorsun. O sanki senin bir üst modelin gibi hissediyorsun sanırım :) Arada didiştiğiniz de oluyor ama Umut abinlere gidelim mi tekliflerimden "eveeet gidelim" cevabı almadığım olmadı henüz. Bir gece dedenlerde kalıp Pazar akşamı İstanbul'a döndük. Uçağımız ertesi sabahtı. Valizlerimizi hazırladık bir telaş. Ertesi sabah buluşup hep beraber hava alanına gittik. Benim uçak biletlerini alırken fazla akıllılık etmem yüzünden Onlar TYH ile biz Pegasus'la aynı saatte ama farklı uçaklarla Münih'e yola çıktık. Uçağımız biraz da rötarla vardı Münih'e. Yolculuk iyi geçti, çok sıkılmadın en azından. Hava alanında Ersan amcanın kiraladığı minübüse doluşup Avusturya Fügen'in yolunu tuttuk. En arka sırada oturan üç çocuk bütün yol boyunca bağır çağır konuştuğunuz için minübüs 4 tekerli tımarhane gibi oldu zaman zaman.
Ekipte Derin'le babası Ersan (annesi hem kayak yapmadığı hem de daha önce iki kez gittiği için gelmedi) ve siteden arkadaşın Yiğit'le anne-babası Uğur ve Başak vardı. Biz daha önce Ersanlar'la kayağa gitmiştik, Uğurlar'la ilk tatilimizdi. Çocukların hepsi iyi kötü kayak yapmayı biliyor. En azından bizden iyiler :) Yiğit'in annesi denemiş zamanında sevmemiş ve kayakla arasına mesafe koymuş. Onun kayak yapmayacağı kesindi. Ben Uğur ve Ersan çocukların peşinde kayacaktık o kesindi. Bir tek muamma annenin durumuydu. O biraz ürküyordu. Denemek istiyor gibi ama biraz da korkuyor. Başlarda üstelemedik biz de, gidince karar verirsin dedik. Ama senin için planlarım farklıydı. Kayak yapmayı öğrenmiştin. Belki snowboard yapmayı da öğrenebilirdin. Sevip sevmeyeceğini kestiremiyordum ama yapmayı başardıktan sonra kayaktan daha eğlenceli olacağına emindim. O yüzden ısrar da etmedim ama ince ince kafana snowboard işini işledim.
Saat 4'ü biraz geçe kalacağımız yere vardık. Şirin bir köydü. Milka reklamındaki gibi evler vardı, düzenli sakin bir yer. Kalacağımız yer otel değildi. Zaten otel konsepti pek yok, bir sürü apartın olduğu (onlar guesthouse diyorlar) tam bir kış turizmi kasabası. Bizim kaldığımız yerin ismi Apartment Hirner. İlerde tekrar gidip kalmak istersen adı not olarak kalsın burada. Kalacağımız yeri İstanbul'dayken birlikte seçmiştik. Aslında Ersan daha önce kaldığı için önermişti biz de görüp kabul etmiştik. Bu guest house'un en üst katının yarısı bizimdi. Bildiğin bir apartman dairesi büyüklüğünde. İçeride 4 oda ve bir mutfak vardı. Otele vardığımızda yerleşme telaşını sonraya bırakıp kayak ekipmanlarımızı almaya gittik. Otelin sahibi kadının aynı zamanda kayak ekipmanları kiralayan bir dükkanı vardı evin bitişiğinde. Sekiz Türk küçük dükkana doluşup her yerde kendini belli eden genlerimizle bağır çağır kayak malzemelerini kiralama işine koyulduk.
Aramızda fena ingilizce konuşmayanlar da olmasına rağmen Almanların fena ingilizcesiyle buluşunca ne anlamak ne anlaşmak kolay olmadı. Neyse en azından ekipman kiralayabildik. Alt kata inip herkes kendine göre kayağını ayakkabısını aldı. O sırada seninle bu snowboard işini konuştuk. O ana kadar snowboard dersi almak istiyordun. Ama sonra Derin biz birlikte kayalım boşver snowboardı kayağa gel dediği için o kararlı halin çatırdamaya başladı. Hiç ısrar etmedim. Tamam snowboard öğrenmeni istiyordum ama sonuçta eğlenmeni daha çok istiyordum. Durumu anlattım düşün kendin karar ver adamım dedim. Sonra gelip snowboard yapıcam baba dedin. Hemen senin ayakkabı ve board'ını ayarlayıp özel ders işi için pazarlık yaptık. Kadın hem apart işletiyor, hem ekipman kiralıyor ve satıyor hem de özel ve grup dersler için hoca kiralıyor. Tam Avusturya iş kadını :) Ama suratsız gudubetin teki. Zaten Avusturyalılar soğuk ve mesafeli, bir de bunlarla Kayseri işi pazarlık yapmaya çalışınca iş monoloğa dönüyor iyice. Sonunda pes edip çıkan hesaba karşı boynumuz kıldan ince diyip birer birer kartlarımızı uzattık tabi. Annen de bu arada kayak işine ufak ufak ısınmaya başlamıştı. Burada öğrenirsin güzelim ders alalım sana telkinlerimi kabul edince ona da ekipman kiraladık. Ama ders işini başka bir yerden ertesi sabah çözebildik.
Sonunda bu deli telaşe bitince malzemelerimizi binanın yanındaki depoya koyup eve çıktık. Ev güzeldi açıkçası, ben beğendim. Bazı sıkıntılar yok değildi. Yatakların biraz rahatsız olması ve tek tuvalet gibi. Bütün tatil tuvalette zaman zaman kuyruk oldu :) Ama ev hepimize yetecek kadar büyük ve sıcaktı. Tam teşekkülü bir mutfak ve kileri, boylu boyunca uzanan bir balkonu vardı. İlk girdiğimizde oda paylaşımı gündeme geldi doğal olarak. Siz üç çocuk biz birlikte yatarız dediğiniz için en büyük odayı size verip geri kalanları kendi aramızda paylaştık. Yol yorgunluğu da olduğu için çok oyalanmadan eşyaları döküp akşam yemeği için dışarı çıktık. Ersan bizi o bölgede daha önce denedikleri bir restorana götürdü. Restoranların menüleri bizim okul kantininden hallice. Spagetti, frankfurter, şinitzel ve bir sürü yemek kıvamlı çorbadan oluşan menüleri var. Orada kaldığımız süre boyunca gittiğimiz tüm restoranlarda da sanki kızılay yardım çadırı gibi hep aynı yemekleri gördüm. Domuz eti yaygın olduğu için annen adına talihsiz menülerdi. Dışarıda yemek yediğimiz zamanlarda o makarnadan devam etti. Ben gulaş çorbası sen de frankfurter ve şnitzel müdavimiydin.
Ama evde de yemek yaptık. Bir kaç kez market alışverişi yapıp kileri doldurduğumuz için çokça öğünümüzü de mutfaktaki kare masanın etrafında geçirdik. Yemek işi Çin'deki kadar sorun olmadı ama biraz pahalı olduğunu söyleyebilirim.
Ertesi sabah gün erkenden başlayacak olduğundan ve yol yorgunu bedenler işaret vermeye başladığı için o gece erken yatalım dedik. Yatana kadar sen, Yiğit ve Derin Clash Royale oynayıp durdunuz. Bütün tatil ipad serbest olduğu için cılkını çıkardın babacım. Yatma hazırlıkları yaparken bir gümbürtü koptu odadan. Bir baktım sizin yatak göçmüş içine. 40 kiloluk bedeninle hoplar zıplarken yatağı çatırdatmışsın :) Neyseki geçici bir çözüm uydurabildik, yoksa evin yatak kapasitesi iki eksilecekti.
Sabah koğuş kalk sesleri ile uyanıp hazırlandık. Erken kalkan hane eşrafı kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Tam bir komün hayatı yaşamaya başladık. Herkes bir şeyler yapıyor hep bir elden hazırlanıyorduk. Kahvaltımızı bitirip kuşandıktan sonra tepeye çıkmak için ana istasyona gittik. Bu iş için araba kullandık çünkü kasaba bizim Türkiye'deki kayak tesislerine benzemiyor. Burada oteller aşağıda şehir merkezinde. Kayak yapmak için aşağı yukarı 15 dakika süren bir teleferik ile 2km rakımlı tepeye çıkıyorsun. Türkiye'de otel dağda oluyor. Neyse bizim için yeni ve güzel bir tecrübe oldu. İstasyon'a giderken başka bir kayak okulundan annene de özel ders ayarladık. O şehir merkezinde acemileri eğittikleri eğitim alanında kalacaktı. Yiğit de aynı alanda kayak dersi alacağı için o da anne babası ile aşağıda kaldı.
Sen, ben, Ersan ve Derin yukarı çıktık. Ben o keyifli manzarayı izlerken sen telefonu alıp Clash Royal oynamaya başlamıştın. Tepeye çıkınca sana özel ders verecek hocayı bekledik. Sana 3 günlük grup dersi almıştım. Bize söylenen buluşma yerinde bekledik ve bir hoca geldi. O da ne kız bize merhaba nasilsin diyor. :) Avusturya alplerinde Türk bulduk. Sibelmiş adı. Anne alman baba Türk. Ama kelime sayısı 10-15 falan. Ben daha çok Almanım yani. Neyse en azından sen benden iyi ingilizce biliyorsun anlaşırsınız dedim. Ne de olsa bazı jest ve mimikler evrensel. Sizin eğitim alanınız tepenin hemen yanındaki çeyrek futbol sahası kadar filelerle çevrilmiş düşük eğimli bir alandı. Seni snowboard hocan Sibel'e teslim ettim. Senden başka snowboard eğitim gurubunda iki kişi daha vardı ama onlar büyüktü. Hoca hepinizle sırayla ilgileniyor ama ara sıra beklerken boş boş oturuyordun. Çok içime dert oldu. Neyse ki diğer iki eleman sonraki günler gelmedi ve senin gurup dersin otomatik olarak özel derse döndü.
İlk gün ders ayarlarken aşağıdaki adama bu yaş gurubundaki bir çocuk snowboard yapmayı ortalama kaç günde öğrenir diye sormuştum. Benim tahminim 2 maksimum 3 gündü. Adam kolay öğreniyorsa 4-5 gün alır deyince canım sıkılmıştı biraz. Sen yapı olarak zora pek gelemiyorsun. Bu şimdi dener ve yapamazsa sinirlenir ve bırakır diyordum. Aslında başlarda dediğime de yakın gelişti olay. İlk iki gün ayakta durmayı yön vermeyi vs. öğrenmekle uğraştın. Aynı şeyler sürekli 15 metrelik parkurda denemek sıkıcı sanırım. Bir de sürekli Derin tarafından taciz edilince dedim bırakacak her halde. Bir ara aynen tahmin ettiğim gibi ben kayak istiyorum dedin. Tamam babacım dersi değiştiririm dedim. Kayak istiyorsan kayak yaparsın. Ama istersen sana kayak da kiralayayım. Ders aralarında Derin'le ve benimle kayak yaparsın dediğimde bu ara çözüm senin de hoşuna gitti ve bir iki gün daha bu öğrenme sürecine dayanmaya karar verdin. İyi ki pes etmemişsin bak adamım. Sen yaptığından ben seni izlemekten keyif alıyorum şimdi. Artık hem kayak hem de snowboard yapmayı biliyorsun hangisini istersen ona devam edersin.
Sen ana istasyonun yanındaki eğitim alanında Sibel'le derse başladıktan sonra ben de Ersan'larla pistleri keşfe çıktım. Kolay pist diye gösterilenler hiç de kolay değilmiş :) Zaten olaya ve mekana adaptasyon sürecinde bir tedirginlik oluyor insanda. Neyse ilk gün düşe kalka kaydık ana pistten. Arada mola verip sıcak şarap eşliğinde aslanımı izledim. Kayarken de senin yanında geçiyordum ama aklın kalmasın diye her seferinde görünmüyordum. Bazen resmini çekmek için durdum. Bu arada annen de aşağıda ders alıyordu. Onu daha çok merak ediyordum. Acaba nasıl gidiyor ? İlk gün aile 3 parça halinde alana dağıldık anlayacağın. Neyse dayanamayıp mesajlarla durumu sorduğumda işlerin gayet iyi gittiğini annenin de yavaş yavaş bu işi kıvırdığını duyunca mutlu oldum. Ama onun daha yukarı çıkmasına izin yoktu. İki gün daha aşağıda acemi pistinde eğitim aldıktan sonra yine hocayla yukarı geldi. İlk turlarda yanından biri geçse panikten bayılacak gibiydi ve biraz komik kayıyordu ama o da pratik yapa yapa aştı kendini. Hatta son günlerde benden iyi ve olaya daha hakim olduğunu söyleyebilirim. Annen de yukarı gelince ekip tamamlandı.
Sen de 3ncü gün artık acemi pistinden kurtulup hocanla tepeye çıkmaya oradan kaymaya başladın. Dayından aldığım GoPro ile yada telefonla bol bol sizi çektim. Annenin hoca ile dersleri bitince bir süre ona eşlik ettim. Ders aralarında sen geldin birlikte kayak yaptık. Çok keyifliydi.
Hava inanılmaz güzeldi. Çok aşırı bir soğuk yoktu. Ve güneş hiç eksilmedi. Ne sis ne de yağış oldu orada kaldığımız 6 gün boyunca. Pistler çok geniş bir alana yayılmıştı. Bizim bulunduğumuz tepenin adı Spieljoch'tu. Bütün bölgeye ise Zilertal diyorlar. Biz ana istasyondan yukarı çıkıp yine ana istasyona kadar olan pisti kullandık. Burası bize daha uygundu. Ama daha iyi kayanlar için buradan şehre kadar uzanan 3-4 km'lik kırmızı pistler vardı. Tabii ki haddimizi bilip oralara girmedik. Ama haritada mavi gösterilen bir pisti merak edip denedik. Tepeyi sertçe inmiyor tepeye paralel s şeklinde araç yolunu pist olarak kullanıyorduk. Orasının eğimi nispeten azdı ama yolun bir yanı resmen uçurum. İlk kez Derin'le oradan kaydığımda epey tedirgin oldum. Bir kez daha kayıp bir daha da oradan inmedim zaten. Cuma günü Derin birlikte oradan kayalım dediğinde ben de kırmayayım dedim seni de bekledik ve oradan inmeye başladık. Gitmeden önce de yavaş kayıyoruz diye 10 kere söyledim. Derin önde sen arkasında ben de en arkanızda tepeden inmeye başladık. Derin hiç söylememişim gibi hızla inmeye başladı. Sen de ardından takip ediyorsun. Ben tırsa tırsa sizi takip etmeye çalışıyor bir yandan da bağırıyorum yavaş diye. Hiç oralı olmadınız viraja ilk Derin girdi, o köşeden kaybolunca ardından seni gördüm. Sen dönemedim ama. Uçurum tarafına doğru kayarak düşüp kayboldun. Aramızda 15 metre ya var ya yoktu. Düştüğünü gördüğüm anda bütün eklemlerim tutmaz oldu sanki. Nasıl gelip kayakları çıkardığımı hatırlamıyorum. Uçurum görünmüyor çünkü neyle karşı karşıya olduğumu anlamak için kenara gelmem gerekti. O 3-5 saniyede ömrümden ömür gitti. Neyse ki 10-15 metrelik dik bir yamaçta, yamaçtan çıkan bir ağaç dalına takılmışsın. Yolun 2-3 metre aşağısında öylece duruyorsun. Ama korkudan bembeyaz olmuştun ve ağlıyordun tabi. Hemen kayarak yanına indim. Dalı tutup seni sakinleştirdim. Çok şükür bir şeyin yoktu. Kayaklarını çıkarıp seni yukarı doğru ittim. Ama ben çıkamadım :) Yamaç dik, tutunacak bir şey olmayınca kayıyor insan. Bir de kollar yaklaşık 100 kiloyu çekemiyor haliyle. Oradan geçen kayakçılar benim kayakları aşağı indirdi. Ben de 35-40 metre döne yuvarlana indim aşağı. Önce Derin sonra sen iyi bir fırça yediniz. Gözü kara olmak iyi de babacım, aptallıkla arasında ince bir çizgi var. Derin'in gazına gelip sen niye o hızla dalıyorsun o yola. Tek tatsız anımız buydu tatilde. Bundan sonra da en tatsızı bu olur umarım.
Akşamları bitik bir vaziyette eve geliyorduk. Tüm gün kayak yoruyordu haliyle. O yüzden akşamları çok renkli bir programımız olmadı. Bir iki kez yemek için dışarı çıktık. Bir kez de Fügen'de ki sıcak kaydıraklı havuza gittik. İçeride iki tane kaydırak, dalga havuzu, girdap havuzu ve sıcak açık hava havuzu vardı. 3 saate yakın kaldık o akşam. Çok eğlendiniz. Hatta çıkarken o kadar keyifliydiniz ki bir daha geliriz kesin diyorduk ama enerjimiz yetmedi. Kalan enerjimizi akşamları mutfak masası etrafında oynadığımız blöf ve katil kim oyunlarında harcıyorduk. :)
Tatille ilgili aklımda kalan anlardan birisi de dersin son günü gözlerin dolu dolu söylenişindi. Dersin bitmesine 15-20 dakika vardı. Biz annenle yukarıdan sana bakınarak aşağı inerken t-bar'ın yanında yerde gördük seni. Yüzünün her halinden keyifsiz olduğun belliydi. Ne oldu babacım dediğimizde yoruldum dedin. Tamam babacım bitirin dersi dinlenelim gel sana sıcak çikolata ısmarlayalım dediğimde asıl sıkıntıyı öğrendik. Ben Sibel'i bir daha ne zaman göreceğim ? :) Hemen bağ kurmuşsun Sibel'le. O gün de dersin son günü olduğundan ayrılık hüznü sarmış seni. Kıyamam ben aslanıma. Neyse Sibel bizim karşı dairede oturuyor akşam görüşürsünüz, hem telefonunu aldım tekrar gelirsek yine onu ararız birlikte kayarsınız diye telkin edince biraz hafifledi acın :) Ama tatilden döndükten 1 hafta sonra resimlere bakarken Sibel'le kendini görünce "gösterme şunları baba ya üzülüyorum" diyordun. Aşık mı oldun len kerata.
Tatil programı yaptığımız ilk günlerde 6 gün biraz fazla mı oldu acaba, sıkılır mıyız demiştim kendi kendime. Ama bir kaç gün daha kalsak kalırdık. Yataklar kötü olduğu için 3-4 gün feci sırt ve bel ağrılarıyla geçirmiş olsam da çok keyif aldığım unutamayacağım bir tatildi babacım. Sen de hatırla diye detaylarıyla anlatıp bol resim ekledim. Sen şimdilerde 7 yaşını doldurmak üzeresin. bir haftaya kalmaz doğum gününü kutlayacağız. Ben 7 yaşımdayken böyle şeyler deneme şansım olmadı. Her şey imkanlarla, fırsatlarla alakalı tabi. 7 yaşında başardığın şeylere dönüp bakınca, seninle gurur duymamak mümkün değil. Maşallah sana. Tek bir isteğimiz var senden, bunları yaparken önceliğin hep kendini kollayıp korumak olsun. Seni çok seviyoruz ve zarar görmeni istemiyoruz. Aptalca riskler alıp güvenliğinden taviz verme.
Tatil bitti, kürkçü dükkanına döndük nihayetinde. Pazar gece geldik eve. Ne kadar berbat bir tercih. Hiç dinlenemeden, ortama adapte olamadan işe gitmek çok sıkıcı. Senin öyle bir derdin olmadı tabi. Sömestre tatilin bir hafta daha sürecekti. O yüzden döndüğümüz akşam seni anneannene bıraktık. Sömestre ödevlerine ilişkin bir tek çivi çakmamış olmana rağmen bu konuda bir endişe duyduğunu da hissetmedik çok şükür :) Ertesi gün sana okuman gereken kitabı ve test kitaplarını da getirdim. Ama anneannenin yanında sınırsız youtube ve Ali Mert'le oynamak varken dönüp bakacağını pek düşünmüyordum. Senden ayrı kalmayı çok sevmiyorum. Ertesi akşam seni görelim diye uğradık ama nerdeeee. Bir merhaba ardından telefon tablet. Sonraki iki gün de anne annede kaldın. Ali Mert sana bayılıyor. Adam seni kapıda görünce kanatlanacak gibi oluyor. Sen de süper abilik yapıyorsun. Tatilde ayarı kaçan ipad ve youtube işi konusunda yönetime el koydum. Okul başlar başlamaz hepsi kalktı. Hiçbir şey yasaklamak istemiyorum ama ayarsız olduğun için mecbur kalıyorum. Şimdilik zamanı kendin yönetemiyorsun adamım. Belki bir iki sene sonra.
Bir diğer güncel konu da kilolarımız. Oğlum ayıptır söylemesi 40 kilo oldun. Geçen hafta basket antremanında nefes nefese kaldın. Çabuk yoruluyorsun, eklemlerin ağırlığını taşıyacak hızda gelişmediği için ağırıyor. İş ciddi bir boyuta varmadan önce müdahale etmek gerekiyordu. Seninle güzelce konuşup anlattık durumu. Çikolata ve abur cubur bir süre hayatımızdan çıkacak. Onu yemem bunu yemem, sabah akşam sucuklu yumurta hamburger tost dönemleri bitti. Acilen kilo vermemiz lazım. Yeme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz lazım. Zorlanıyorsun ama halledeceğiz umarım.
Neyse uyku tutmadığı için oturdum bilgisayarın başına, saat gece 1:30 oldu ama hala uykum yok. Sabah erken kalkacağız yatmak lazım. Seni çok seviyorum aslan oğlum. Tatlı rüyalar.
Zaman çabuk geçti. O hafta sonu uzun zamandır gidemediğimiz İzmit'e gidip dedenleri ziyaret ettik. Umut abinle hasret giderdin. Onunla zaman geçirmeyi çok seviyorsun. O sanki senin bir üst modelin gibi hissediyorsun sanırım :) Arada didiştiğiniz de oluyor ama Umut abinlere gidelim mi tekliflerimden "eveeet gidelim" cevabı almadığım olmadı henüz. Bir gece dedenlerde kalıp Pazar akşamı İstanbul'a döndük. Uçağımız ertesi sabahtı. Valizlerimizi hazırladık bir telaş. Ertesi sabah buluşup hep beraber hava alanına gittik. Benim uçak biletlerini alırken fazla akıllılık etmem yüzünden Onlar TYH ile biz Pegasus'la aynı saatte ama farklı uçaklarla Münih'e yola çıktık. Uçağımız biraz da rötarla vardı Münih'e. Yolculuk iyi geçti, çok sıkılmadın en azından. Hava alanında Ersan amcanın kiraladığı minübüse doluşup Avusturya Fügen'in yolunu tuttuk. En arka sırada oturan üç çocuk bütün yol boyunca bağır çağır konuştuğunuz için minübüs 4 tekerli tımarhane gibi oldu zaman zaman.
Ekipte Derin'le babası Ersan (annesi hem kayak yapmadığı hem de daha önce iki kez gittiği için gelmedi) ve siteden arkadaşın Yiğit'le anne-babası Uğur ve Başak vardı. Biz daha önce Ersanlar'la kayağa gitmiştik, Uğurlar'la ilk tatilimizdi. Çocukların hepsi iyi kötü kayak yapmayı biliyor. En azından bizden iyiler :) Yiğit'in annesi denemiş zamanında sevmemiş ve kayakla arasına mesafe koymuş. Onun kayak yapmayacağı kesindi. Ben Uğur ve Ersan çocukların peşinde kayacaktık o kesindi. Bir tek muamma annenin durumuydu. O biraz ürküyordu. Denemek istiyor gibi ama biraz da korkuyor. Başlarda üstelemedik biz de, gidince karar verirsin dedik. Ama senin için planlarım farklıydı. Kayak yapmayı öğrenmiştin. Belki snowboard yapmayı da öğrenebilirdin. Sevip sevmeyeceğini kestiremiyordum ama yapmayı başardıktan sonra kayaktan daha eğlenceli olacağına emindim. O yüzden ısrar da etmedim ama ince ince kafana snowboard işini işledim.
Saat 4'ü biraz geçe kalacağımız yere vardık. Şirin bir köydü. Milka reklamındaki gibi evler vardı, düzenli sakin bir yer. Kalacağımız yer otel değildi. Zaten otel konsepti pek yok, bir sürü apartın olduğu (onlar guesthouse diyorlar) tam bir kış turizmi kasabası. Bizim kaldığımız yerin ismi Apartment Hirner. İlerde tekrar gidip kalmak istersen adı not olarak kalsın burada. Kalacağımız yeri İstanbul'dayken birlikte seçmiştik. Aslında Ersan daha önce kaldığı için önermişti biz de görüp kabul etmiştik. Bu guest house'un en üst katının yarısı bizimdi. Bildiğin bir apartman dairesi büyüklüğünde. İçeride 4 oda ve bir mutfak vardı. Otele vardığımızda yerleşme telaşını sonraya bırakıp kayak ekipmanlarımızı almaya gittik. Otelin sahibi kadının aynı zamanda kayak ekipmanları kiralayan bir dükkanı vardı evin bitişiğinde. Sekiz Türk küçük dükkana doluşup her yerde kendini belli eden genlerimizle bağır çağır kayak malzemelerini kiralama işine koyulduk.
Aramızda fena ingilizce konuşmayanlar da olmasına rağmen Almanların fena ingilizcesiyle buluşunca ne anlamak ne anlaşmak kolay olmadı. Neyse en azından ekipman kiralayabildik. Alt kata inip herkes kendine göre kayağını ayakkabısını aldı. O sırada seninle bu snowboard işini konuştuk. O ana kadar snowboard dersi almak istiyordun. Ama sonra Derin biz birlikte kayalım boşver snowboardı kayağa gel dediği için o kararlı halin çatırdamaya başladı. Hiç ısrar etmedim. Tamam snowboard öğrenmeni istiyordum ama sonuçta eğlenmeni daha çok istiyordum. Durumu anlattım düşün kendin karar ver adamım dedim. Sonra gelip snowboard yapıcam baba dedin. Hemen senin ayakkabı ve board'ını ayarlayıp özel ders işi için pazarlık yaptık. Kadın hem apart işletiyor, hem ekipman kiralıyor ve satıyor hem de özel ve grup dersler için hoca kiralıyor. Tam Avusturya iş kadını :) Ama suratsız gudubetin teki. Zaten Avusturyalılar soğuk ve mesafeli, bir de bunlarla Kayseri işi pazarlık yapmaya çalışınca iş monoloğa dönüyor iyice. Sonunda pes edip çıkan hesaba karşı boynumuz kıldan ince diyip birer birer kartlarımızı uzattık tabi. Annen de bu arada kayak işine ufak ufak ısınmaya başlamıştı. Burada öğrenirsin güzelim ders alalım sana telkinlerimi kabul edince ona da ekipman kiraladık. Ama ders işini başka bir yerden ertesi sabah çözebildik.
Sonunda bu deli telaşe bitince malzemelerimizi binanın yanındaki depoya koyup eve çıktık. Ev güzeldi açıkçası, ben beğendim. Bazı sıkıntılar yok değildi. Yatakların biraz rahatsız olması ve tek tuvalet gibi. Bütün tatil tuvalette zaman zaman kuyruk oldu :) Ama ev hepimize yetecek kadar büyük ve sıcaktı. Tam teşekkülü bir mutfak ve kileri, boylu boyunca uzanan bir balkonu vardı. İlk girdiğimizde oda paylaşımı gündeme geldi doğal olarak. Siz üç çocuk biz birlikte yatarız dediğiniz için en büyük odayı size verip geri kalanları kendi aramızda paylaştık. Yol yorgunluğu da olduğu için çok oyalanmadan eşyaları döküp akşam yemeği için dışarı çıktık. Ersan bizi o bölgede daha önce denedikleri bir restorana götürdü. Restoranların menüleri bizim okul kantininden hallice. Spagetti, frankfurter, şinitzel ve bir sürü yemek kıvamlı çorbadan oluşan menüleri var. Orada kaldığımız süre boyunca gittiğimiz tüm restoranlarda da sanki kızılay yardım çadırı gibi hep aynı yemekleri gördüm. Domuz eti yaygın olduğu için annen adına talihsiz menülerdi. Dışarıda yemek yediğimiz zamanlarda o makarnadan devam etti. Ben gulaş çorbası sen de frankfurter ve şnitzel müdavimiydin.
Ama evde de yemek yaptık. Bir kaç kez market alışverişi yapıp kileri doldurduğumuz için çokça öğünümüzü de mutfaktaki kare masanın etrafında geçirdik. Yemek işi Çin'deki kadar sorun olmadı ama biraz pahalı olduğunu söyleyebilirim.
Ertesi sabah gün erkenden başlayacak olduğundan ve yol yorgunu bedenler işaret vermeye başladığı için o gece erken yatalım dedik. Yatana kadar sen, Yiğit ve Derin Clash Royale oynayıp durdunuz. Bütün tatil ipad serbest olduğu için cılkını çıkardın babacım. Yatma hazırlıkları yaparken bir gümbürtü koptu odadan. Bir baktım sizin yatak göçmüş içine. 40 kiloluk bedeninle hoplar zıplarken yatağı çatırdatmışsın :) Neyseki geçici bir çözüm uydurabildik, yoksa evin yatak kapasitesi iki eksilecekti.
Sabah koğuş kalk sesleri ile uyanıp hazırlandık. Erken kalkan hane eşrafı kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Tam bir komün hayatı yaşamaya başladık. Herkes bir şeyler yapıyor hep bir elden hazırlanıyorduk. Kahvaltımızı bitirip kuşandıktan sonra tepeye çıkmak için ana istasyona gittik. Bu iş için araba kullandık çünkü kasaba bizim Türkiye'deki kayak tesislerine benzemiyor. Burada oteller aşağıda şehir merkezinde. Kayak yapmak için aşağı yukarı 15 dakika süren bir teleferik ile 2km rakımlı tepeye çıkıyorsun. Türkiye'de otel dağda oluyor. Neyse bizim için yeni ve güzel bir tecrübe oldu. İstasyon'a giderken başka bir kayak okulundan annene de özel ders ayarladık. O şehir merkezinde acemileri eğittikleri eğitim alanında kalacaktı. Yiğit de aynı alanda kayak dersi alacağı için o da anne babası ile aşağıda kaldı.
Sen, ben, Ersan ve Derin yukarı çıktık. Ben o keyifli manzarayı izlerken sen telefonu alıp Clash Royal oynamaya başlamıştın. Tepeye çıkınca sana özel ders verecek hocayı bekledik. Sana 3 günlük grup dersi almıştım. Bize söylenen buluşma yerinde bekledik ve bir hoca geldi. O da ne kız bize merhaba nasilsin diyor. :) Avusturya alplerinde Türk bulduk. Sibelmiş adı. Anne alman baba Türk. Ama kelime sayısı 10-15 falan. Ben daha çok Almanım yani. Neyse en azından sen benden iyi ingilizce biliyorsun anlaşırsınız dedim. Ne de olsa bazı jest ve mimikler evrensel. Sizin eğitim alanınız tepenin hemen yanındaki çeyrek futbol sahası kadar filelerle çevrilmiş düşük eğimli bir alandı. Seni snowboard hocan Sibel'e teslim ettim. Senden başka snowboard eğitim gurubunda iki kişi daha vardı ama onlar büyüktü. Hoca hepinizle sırayla ilgileniyor ama ara sıra beklerken boş boş oturuyordun. Çok içime dert oldu. Neyse ki diğer iki eleman sonraki günler gelmedi ve senin gurup dersin otomatik olarak özel derse döndü.
İlk gün ders ayarlarken aşağıdaki adama bu yaş gurubundaki bir çocuk snowboard yapmayı ortalama kaç günde öğrenir diye sormuştum. Benim tahminim 2 maksimum 3 gündü. Adam kolay öğreniyorsa 4-5 gün alır deyince canım sıkılmıştı biraz. Sen yapı olarak zora pek gelemiyorsun. Bu şimdi dener ve yapamazsa sinirlenir ve bırakır diyordum. Aslında başlarda dediğime de yakın gelişti olay. İlk iki gün ayakta durmayı yön vermeyi vs. öğrenmekle uğraştın. Aynı şeyler sürekli 15 metrelik parkurda denemek sıkıcı sanırım. Bir de sürekli Derin tarafından taciz edilince dedim bırakacak her halde. Bir ara aynen tahmin ettiğim gibi ben kayak istiyorum dedin. Tamam babacım dersi değiştiririm dedim. Kayak istiyorsan kayak yaparsın. Ama istersen sana kayak da kiralayayım. Ders aralarında Derin'le ve benimle kayak yaparsın dediğimde bu ara çözüm senin de hoşuna gitti ve bir iki gün daha bu öğrenme sürecine dayanmaya karar verdin. İyi ki pes etmemişsin bak adamım. Sen yaptığından ben seni izlemekten keyif alıyorum şimdi. Artık hem kayak hem de snowboard yapmayı biliyorsun hangisini istersen ona devam edersin.
Sen ana istasyonun yanındaki eğitim alanında Sibel'le derse başladıktan sonra ben de Ersan'larla pistleri keşfe çıktım. Kolay pist diye gösterilenler hiç de kolay değilmiş :) Zaten olaya ve mekana adaptasyon sürecinde bir tedirginlik oluyor insanda. Neyse ilk gün düşe kalka kaydık ana pistten. Arada mola verip sıcak şarap eşliğinde aslanımı izledim. Kayarken de senin yanında geçiyordum ama aklın kalmasın diye her seferinde görünmüyordum. Bazen resmini çekmek için durdum. Bu arada annen de aşağıda ders alıyordu. Onu daha çok merak ediyordum. Acaba nasıl gidiyor ? İlk gün aile 3 parça halinde alana dağıldık anlayacağın. Neyse dayanamayıp mesajlarla durumu sorduğumda işlerin gayet iyi gittiğini annenin de yavaş yavaş bu işi kıvırdığını duyunca mutlu oldum. Ama onun daha yukarı çıkmasına izin yoktu. İki gün daha aşağıda acemi pistinde eğitim aldıktan sonra yine hocayla yukarı geldi. İlk turlarda yanından biri geçse panikten bayılacak gibiydi ve biraz komik kayıyordu ama o da pratik yapa yapa aştı kendini. Hatta son günlerde benden iyi ve olaya daha hakim olduğunu söyleyebilirim. Annen de yukarı gelince ekip tamamlandı.
Sen de 3ncü gün artık acemi pistinden kurtulup hocanla tepeye çıkmaya oradan kaymaya başladın. Dayından aldığım GoPro ile yada telefonla bol bol sizi çektim. Annenin hoca ile dersleri bitince bir süre ona eşlik ettim. Ders aralarında sen geldin birlikte kayak yaptık. Çok keyifliydi.
Hava inanılmaz güzeldi. Çok aşırı bir soğuk yoktu. Ve güneş hiç eksilmedi. Ne sis ne de yağış oldu orada kaldığımız 6 gün boyunca. Pistler çok geniş bir alana yayılmıştı. Bizim bulunduğumuz tepenin adı Spieljoch'tu. Bütün bölgeye ise Zilertal diyorlar. Biz ana istasyondan yukarı çıkıp yine ana istasyona kadar olan pisti kullandık. Burası bize daha uygundu. Ama daha iyi kayanlar için buradan şehre kadar uzanan 3-4 km'lik kırmızı pistler vardı. Tabii ki haddimizi bilip oralara girmedik. Ama haritada mavi gösterilen bir pisti merak edip denedik. Tepeyi sertçe inmiyor tepeye paralel s şeklinde araç yolunu pist olarak kullanıyorduk. Orasının eğimi nispeten azdı ama yolun bir yanı resmen uçurum. İlk kez Derin'le oradan kaydığımda epey tedirgin oldum. Bir kez daha kayıp bir daha da oradan inmedim zaten. Cuma günü Derin birlikte oradan kayalım dediğinde ben de kırmayayım dedim seni de bekledik ve oradan inmeye başladık. Gitmeden önce de yavaş kayıyoruz diye 10 kere söyledim. Derin önde sen arkasında ben de en arkanızda tepeden inmeye başladık. Derin hiç söylememişim gibi hızla inmeye başladı. Sen de ardından takip ediyorsun. Ben tırsa tırsa sizi takip etmeye çalışıyor bir yandan da bağırıyorum yavaş diye. Hiç oralı olmadınız viraja ilk Derin girdi, o köşeden kaybolunca ardından seni gördüm. Sen dönemedim ama. Uçurum tarafına doğru kayarak düşüp kayboldun. Aramızda 15 metre ya var ya yoktu. Düştüğünü gördüğüm anda bütün eklemlerim tutmaz oldu sanki. Nasıl gelip kayakları çıkardığımı hatırlamıyorum. Uçurum görünmüyor çünkü neyle karşı karşıya olduğumu anlamak için kenara gelmem gerekti. O 3-5 saniyede ömrümden ömür gitti. Neyse ki 10-15 metrelik dik bir yamaçta, yamaçtan çıkan bir ağaç dalına takılmışsın. Yolun 2-3 metre aşağısında öylece duruyorsun. Ama korkudan bembeyaz olmuştun ve ağlıyordun tabi. Hemen kayarak yanına indim. Dalı tutup seni sakinleştirdim. Çok şükür bir şeyin yoktu. Kayaklarını çıkarıp seni yukarı doğru ittim. Ama ben çıkamadım :) Yamaç dik, tutunacak bir şey olmayınca kayıyor insan. Bir de kollar yaklaşık 100 kiloyu çekemiyor haliyle. Oradan geçen kayakçılar benim kayakları aşağı indirdi. Ben de 35-40 metre döne yuvarlana indim aşağı. Önce Derin sonra sen iyi bir fırça yediniz. Gözü kara olmak iyi de babacım, aptallıkla arasında ince bir çizgi var. Derin'in gazına gelip sen niye o hızla dalıyorsun o yola. Tek tatsız anımız buydu tatilde. Bundan sonra da en tatsızı bu olur umarım.
Akşamları bitik bir vaziyette eve geliyorduk. Tüm gün kayak yoruyordu haliyle. O yüzden akşamları çok renkli bir programımız olmadı. Bir iki kez yemek için dışarı çıktık. Bir kez de Fügen'de ki sıcak kaydıraklı havuza gittik. İçeride iki tane kaydırak, dalga havuzu, girdap havuzu ve sıcak açık hava havuzu vardı. 3 saate yakın kaldık o akşam. Çok eğlendiniz. Hatta çıkarken o kadar keyifliydiniz ki bir daha geliriz kesin diyorduk ama enerjimiz yetmedi. Kalan enerjimizi akşamları mutfak masası etrafında oynadığımız blöf ve katil kim oyunlarında harcıyorduk. :)
Tatille ilgili aklımda kalan anlardan birisi de dersin son günü gözlerin dolu dolu söylenişindi. Dersin bitmesine 15-20 dakika vardı. Biz annenle yukarıdan sana bakınarak aşağı inerken t-bar'ın yanında yerde gördük seni. Yüzünün her halinden keyifsiz olduğun belliydi. Ne oldu babacım dediğimizde yoruldum dedin. Tamam babacım bitirin dersi dinlenelim gel sana sıcak çikolata ısmarlayalım dediğimde asıl sıkıntıyı öğrendik. Ben Sibel'i bir daha ne zaman göreceğim ? :) Hemen bağ kurmuşsun Sibel'le. O gün de dersin son günü olduğundan ayrılık hüznü sarmış seni. Kıyamam ben aslanıma. Neyse Sibel bizim karşı dairede oturuyor akşam görüşürsünüz, hem telefonunu aldım tekrar gelirsek yine onu ararız birlikte kayarsınız diye telkin edince biraz hafifledi acın :) Ama tatilden döndükten 1 hafta sonra resimlere bakarken Sibel'le kendini görünce "gösterme şunları baba ya üzülüyorum" diyordun. Aşık mı oldun len kerata.
Tatil programı yaptığımız ilk günlerde 6 gün biraz fazla mı oldu acaba, sıkılır mıyız demiştim kendi kendime. Ama bir kaç gün daha kalsak kalırdık. Yataklar kötü olduğu için 3-4 gün feci sırt ve bel ağrılarıyla geçirmiş olsam da çok keyif aldığım unutamayacağım bir tatildi babacım. Sen de hatırla diye detaylarıyla anlatıp bol resim ekledim. Sen şimdilerde 7 yaşını doldurmak üzeresin. bir haftaya kalmaz doğum gününü kutlayacağız. Ben 7 yaşımdayken böyle şeyler deneme şansım olmadı. Her şey imkanlarla, fırsatlarla alakalı tabi. 7 yaşında başardığın şeylere dönüp bakınca, seninle gurur duymamak mümkün değil. Maşallah sana. Tek bir isteğimiz var senden, bunları yaparken önceliğin hep kendini kollayıp korumak olsun. Seni çok seviyoruz ve zarar görmeni istemiyoruz. Aptalca riskler alıp güvenliğinden taviz verme.
Tatil bitti, kürkçü dükkanına döndük nihayetinde. Pazar gece geldik eve. Ne kadar berbat bir tercih. Hiç dinlenemeden, ortama adapte olamadan işe gitmek çok sıkıcı. Senin öyle bir derdin olmadı tabi. Sömestre tatilin bir hafta daha sürecekti. O yüzden döndüğümüz akşam seni anneannene bıraktık. Sömestre ödevlerine ilişkin bir tek çivi çakmamış olmana rağmen bu konuda bir endişe duyduğunu da hissetmedik çok şükür :) Ertesi gün sana okuman gereken kitabı ve test kitaplarını da getirdim. Ama anneannenin yanında sınırsız youtube ve Ali Mert'le oynamak varken dönüp bakacağını pek düşünmüyordum. Senden ayrı kalmayı çok sevmiyorum. Ertesi akşam seni görelim diye uğradık ama nerdeeee. Bir merhaba ardından telefon tablet. Sonraki iki gün de anne annede kaldın. Ali Mert sana bayılıyor. Adam seni kapıda görünce kanatlanacak gibi oluyor. Sen de süper abilik yapıyorsun. Tatilde ayarı kaçan ipad ve youtube işi konusunda yönetime el koydum. Okul başlar başlamaz hepsi kalktı. Hiçbir şey yasaklamak istemiyorum ama ayarsız olduğun için mecbur kalıyorum. Şimdilik zamanı kendin yönetemiyorsun adamım. Belki bir iki sene sonra.
Bir diğer güncel konu da kilolarımız. Oğlum ayıptır söylemesi 40 kilo oldun. Geçen hafta basket antremanında nefes nefese kaldın. Çabuk yoruluyorsun, eklemlerin ağırlığını taşıyacak hızda gelişmediği için ağırıyor. İş ciddi bir boyuta varmadan önce müdahale etmek gerekiyordu. Seninle güzelce konuşup anlattık durumu. Çikolata ve abur cubur bir süre hayatımızdan çıkacak. Onu yemem bunu yemem, sabah akşam sucuklu yumurta hamburger tost dönemleri bitti. Acilen kilo vermemiz lazım. Yeme alışkanlıklarımızı değiştirmemiz lazım. Zorlanıyorsun ama halledeceğiz umarım.
Neyse uyku tutmadığı için oturdum bilgisayarın başına, saat gece 1:30 oldu ama hala uykum yok. Sabah erken kalkacağız yatmak lazım. Seni çok seviyorum aslan oğlum. Tatlı rüyalar.
Yorumlar