Bir şeyi çok istememek lazım babacım. Yani istemek lazım ama çok plan yapmamak lazım sanırım. Hayat sürekli bana bunu öğretiyor. Şimdi bu kışın tatsız anılarından birini anlatacağım sana. Tatsız dediğime bakma hayatta böyle şeyler de var. Dikensiz gül bahçesi vaat etmiyor sonuçta.
Son bir kaç yıldır yaz bitip de havalar soğumaya başladı mı hemen kayak planları yapmaya başlar olduk. Seninle beraber kayak öğrendik biz de. Tadına varınca da insan her kış için plan yapmadan duramıyor. Daha önce yakın diye bir kaç kez Kartalkaya'ya gitmiştik. Bu kez Sarıkamış planı yaptık. Videolardan uzunca bir süre kayak tesislerini pistleri inceledim. Uğurlar daha önce gitmiş ve memnun kalmış. Pistler güzel, doğa harika, fiyatlar nispeten uygun. Böylece yılbaşından hemen önceki hafta için Sarıkamış'a rezervasyon yaptık. Sen, ben ve annen. Uçak biletlerini de aldım erkenden. Sömestre tatili için ise Şubat ortası gibiydi sanırım Bulgaristan'da Borovets için rezervasyon yaptık. Oraya arabayla gidecektik. Ersan amcanlarla, Uğur amcanlar da gelecekti.
Vakit geldi. Aralığın sonu bindik uçağımıza Sarıkamış'a doğru yola çıktık. Gerçi ayarlayabilseydik benim gönlümden geçen Doğu ekspresi ile yataklı vagonda gitmekti. Ama bu tren o kadar popüler oldu ki tren biletini bir yıl önceden alman gerekiyor. Küçüklüğümde bir kez yataklı vagonla seyahat etmiştim. Çok güzel kalmış aklımda. Seninle de bir tren yolculuğu yapalım istiyorum. Kısmet.
Sen uçak yolculuklarını pek sevmiyorsun. Genelde binene kadar kaç saat sürecek, bindikten sonra ne zaman inecek diye sorup duruyorsun. İki saatlik yolculukta tahmin ettiğim kadar arıza çıkarmadın neyse ki. Öğleyi biraz geçe otele girdik. Eşyalarımızı boşaltıp bir an önce kendimizi piste attık. Sarıkamış'ta harika bir hava ve güneş vardı. Normalde -15 derece civarında olması gereken hava -3/4 derecelerdeydi. Kayak odasının yolunu tuttuk. Annenle bana kayak takımı kiralamamız lazımdı. Sana bir şey gerekmiyordu çünkü tüm ekipmanını yazın indirimdeyken satın almıştım. Hatta havalı bir boardın olmuştu. Arada evde çıkarıp ayakkabılarını giyip pratik yapıyordun. Hepimiz sabırsızdık kış sezonu için.
Board biraz daha riskli bir spor mu kayağa göre bilmiyorum ama ekipmanlarını alırken sana koruyucu kıyafetler de aldım. Aslına bakarsan pek kullanan görmüyordum ama böyle bir imkan varken neden olmasındı. Sana sırt ve omuriliği koruyan bir kayak yeleği, kalça ve bacakları koruyan bir tayt, bilekler için bilek koruma ve otelden de yeni bir kask almıştım. Robocop gibi giydirdik seni. Bir yerin incinsin istemediğimden her ayrıntıyı düşünmeye çalışıyordum. Odada seni giydirirken bilek korumalarını da çantama attım ve liftlere geldik. Liftteyken seninle kısa bir konuşma yaptım. Aslan oğlum önemli olan keyifle kaymak ve sakatlanmadan dönmek dedim. Hızlı gitme, kendini zorlama, etrafını hep kontrol et dedim. Güzel bir hava, sakin pistler.. Her şey yolunda ve keyifliydi. Bize en uygun olan yeşil pisti yani en kolay pisti seçip telesiyeje bindik ve ilk kayışımız başladı. Sarıkamış'ta kristal kar var, topaklanmaz ve çok özeldir derler. Ben pek bir fark göremedim. Pistte gerçekten kolay ve az eğimliydi. Üçümüz beraber aşağı doğru indik. 3-5 dakika sürüyordu. Sen konuşmamıza uygun şekilde dikkatli ve sakin bir şekilde kayıyordun. Zaten pek hız yapabileceğimiz bir pist de sayılmazdı. Son 50 metrelik bölüme geldiğimizde birden düşüp ağladığını gördüm. Nasıl düştüğünü görmedim ama bağırarak elim elim diye ağlamandan canının yandığını anladım. (Sonra anlattığına göre bileğin altında kalmış. Yani kendini korumak için elini yere koyunca onun üzerine düşmüşsün.) Ama yavaş gidiyorduk ve eğimi çok düşük bir yerdi o yüzden ciddi bir şey olduğuna ihtimal vermedim pek. Bir de senin acı eşiğin çok düşük. En ufak bir sıyrıkta bile ortalığı yıkarsın. O yüzden anlayamadım tam durumu. Hemen boardlarını söktük. Elini gösteriyordun. Bileğini incittin sandım. Görünür bir kırık yoktu. Ama çok ağlıyordun. Hemen aşağı inip lobide hocaların olduğu bölüme geçtik. Etrafımızı bir kalabalık sardı doğal olarak. Kıyas Hoca bileğine baktı. Buz koyduk ve taksi çağırdık. Otele 5 dakika mesafede Sarıkamış Devlet Hastanesi vardı. Hemen oraya gittik. Mesai bitmiş, nöbetçi doktorlar göreve başlamıştı. Hepsi genç yeni yetme tiplerdi. Bizi röntgene gönderdiler. Bileğinin farklı açılardan röntgeni çekilirken acıdan kıvrandın. Bütün keyfimiz kaçtı. İnşallah kırık yoktur diyordum içimden. Ve çantada yanımıza aldığımız ama takmayı unuttuğumuz bilek korumaların geldi aklıma. Kendime, aptallığıma kızdım. Şansımıza kızdım.
Doktor filmlere bilgisayardan baktı ve kırık yok dedi. Oh yaa çok şükür dedim içimden. Ezilmeden canı yanıyor dedi. Bize bir krem verdi ve otele gönderdi. Biz de odaya çıkıp poşete doldurduğumuz kar ile koluna soğuk pres uyguladık ve krem sürdük. Kımıldamadıkça çok sıkıntı yoktu. Ipad'ten video izlerken çok şikayet etmedin. Ne zaman ki artık uyumaya karar verdik o zaman tekrar ağlamaya başladın. Acı artmış, en ufak bir hareketinde seni hıçkırıklarla ağlatan bir acı hissediyordun. Bu işte bir terslik var diyip hemen apar topar tekrar hastaneye gittik. Hala kırık olduğuna ihtimal vermiyordum. Doktor kırık yok demişti. Neyse bu kez kolunu yarım atelle sabitlediler ve ağrı kesici verdiler. Bu seni biraz rahatlattı. O gece uyuyabildin nihayet.
Ertesi sabah daha iyi hissediyordun. Hareketsiz kalan bilek de canını acıtmıyordu artık. Ben uçak biletini değiştirip eve dönmek istedim. Çok keyfim kaçmıştı. Annen dönüp ne yapacağız evde oturacağız. Madem geldik illa kaymak zorunda da değiliz dinlenelim işte dedi. Biz de kalmaya karar verdik. Sen otel lobisinde elinde ipad ile videolar izlerken biz annenle bir iki kez çıkıp kaydık. Sonra seni de tepedeki kafeye getirelim yanımızda durursun hem de arada yanından geçerken görürüz diye giydirip hazırlandık. O sırada Uğur hoca bizi gördü. Kolunun filmlerini istedi. bende whatsapp'dan gönderdim ona. Yanımızda hastanede ortopedist olan arkadaşına gönderdi. Doktor geri mesaj atmış. Bu bilekte kırık var hemen hastaneye gelsinler yazmış. Ne diyeceğimi bilemedim. Hemen tekrar hastaneye koştuk. Doktor kolundaki yarım ateli çıkarıp eki moda ağır alçılardan sardı kolunu ve otele döndük. Geri kalan zamanımızı lobide oyun oynayıp odada uyuyarak geçirdik. Bir kaç kez daha annenle tepeye çıkıp kaydık. Seni de kafeye çıkardık. İnternet varmış kafede dediğimde gelmeyi kabul ettin. Youtube olmasa ne yapardık bilemiyorum.
Yılın son günü İstanbul'a döndük. Yılbaşı gecesi için bir plan yapmamıştık. Zaten keyfimiz yoktu evde pineklemeyi eski usül pijama terlik televizyon gecesi yapmayı düşünüyorduk. O akşam Ersan amcan aradı bizi davet etti. Akşam programımız değişti. O gece orada kutladık yeni yılın gelişini. Gece yarısını 5 dakika geçti ve eve döndük. Hemen uyuduk. Ertesi sabah hem kolundaki alçıyı kontrol ettirmek hem de başka bir doktor görüşü almak için her zaman gittiğimiz Hisar Hastanesine götürdük seni. Tabi tatil olduğundan orada da nöbetçi doktorlar vardı. Neyse ki nöbetçi ortopedist de varmış. Sürekli gittiğimiz diyorum çünkü gerçekten sürekli müşteri gibiyiz. Sürekli bir yerlerini incitip kırıyorsun anarşik.
Tekrar röntgen çekildi kontroller yapıldı. Bir sürpriz daha. Doktor "düzeltme yapılmamış ameliyatla tel takıp sabitlememiz lazım" dedi. Şaka gibi ya kabus bitmiyordu. Ne yapacağımızı bilemedik. Lokal değil genel anestezi uygulanacaktı. Sağı solu aradık, fikir aldık. Bileğindeki kırık yamuk kaynarsa kaynadıktan sonra bileğinin hareket kabiliyetini kısıtlayabilirmiş. Elle düzeltseler sen acıdan bayılırdın. Neyse daha fazla kafayı yemeden kabul ettik. Yarım saatlik kolay bir operasyon olduğuna ikna ettiler bizi. Hemen apar topar ameliyata aldılar.
En kötü günümüz o olsun diye dua ettim babacım. Ben zaten yapı olarak kötümser evhamlı bir adamım. Bir de konu sen olunca elim ayağım tutmaz oldu. 30 dakikalık ameliyat 45-50 dakika sürdü. Ameliyathanenin kapısında seni gördüğümüzde anneannen de gelmişti. Doktor ameliyatın iyi geçtiğini her şeyin yolunda olduğunu söyleyince rahatladım. En çok narkozun bir yan etkisi olabileceğinden korkmuştum. Henüz anestezinin etkisi tam geçmemişti. Şaşkınlığın yüzüne mimiklerine ve tavrına yansıyordu. Odaya çıktık. Ameliyatın verdiği ağrılardan dolayı çok ağladın. Narkoz etkisi geçene kadar bağırdın. Öfkelendin. Bana yardım edin ne olur dediğinde içim acıdı. Çaresizlik çok kötü. Bir ara hemşire nabız değerlerinin düştüğünü bir anlık nefesinin kesildiğini gördü yanağına dokunup seni sarstı. O an ömrümden ömür gitti. Bu berbat durum 1 saat kadar daha sürdü. Ağrı kesicilerin etkisi ile 1 saat sonra rahatladın. Doktor seni kontrole geldi. Yine her şey yolunda dedi ve o gece hastanede yattık. Daha doğrusu tek kişilik refakate izin verdiklerinden annen yanında ben otoparkta arabada uyudum. Öğleye doğru artık iyice kendine gelmiştin. Evimize çıkmak için işlemleri tamamladık ve 2018'e böyle girdik.
Doktor 15 gün sonra kontrole gelin demişti. Gittiğimizde tekrar film çekti ve 15 gün sonra alçıyı çıkarmaya gelin dedi. Kolun bir ay boyunca alçıda kaldı. Alçıyı çıkarırken koluna batırılmış sabitleyici telleri gördüğünde korkudan gözlerin yuvalarından çıkıyordu az daha. "Baba kolumda tel var, Baba kolumda tel var" diye ağlayıp bağırmaya başladın.Tel alçının içinde kaldığından ilk kez gördün. Neyse ki doktor fazla acıtmadan hızlıca çıkardı telleri.
Bu alçı Kars'ta yaptıkları gibi ağır değildi. Ama yinede hareket kabiliyetini azaltmıştı. Her alçı vakasında olduğu gibi hareketsizlikten yine kilo aldın babam. Doktor 45 gün spor yapamaz dediği için Bulgaristan kayak tatilini de iptal ettik. Zaten sen de bir parça soğudun kayaktan snowboarddan. Şans işte oğlum. Her türlü tedbiri aldığımızı sanarken en basit pistte en düşük hızda düşüp bileğini kırdın. Olan oluyor çaresiz.
Alçı hayatını biraz engellemiş olsa da acı hissetmediğin zamanlar havasını atmaktan keyif alıyordun. Bir haftalık rapordan sonra okula döndüğünde bütün arkadaşlarına alçını imzalatmıştın. Bu sporun tehlikelerini, nelere dikkat etmek gerektiğini anlatmakta da üstüne yok. Artık alçın yok. Bileğin eskisi gibi. Tekrar normale döndü hayatımız. Mart ortası gibi Dorukkaya'ya gidip sezon bitmeden bir kez kayak tatili yapmaya karar verdik. Bu kez Dinçer abinler de geliyor. Umarım bu kez bir sakatlık yaşamadan döneriz. En büyük derdin, üzüntün bunlar olsun babam. Allah seni korusun. Seni çok seviyorum.
Yorumlar