Ana içeriğe atla

Kar Tatili

Bu sene ilk defa okul gibi bir okula gittiğin için hayatımıza sömestre gibi bir kavram da girdi babacım. Okulun ilk haftasını iyi hesaplayamadığımız için denizde geçirmiştin. Biz normal eğitim dönemi kavramına adapte olamadığımız için erken rezervasyonla tatil alırken okul tarihlerine bakmamıştık bile. Neyse akıllandık dedik. Bundan sonra eğitim dönemi ne zaman açılıyor ne zaman kapanıyor bakalım ona göre tatilleri ayarlayalım dedik. Dedik ama yapamadık tabi. Şimdi de ara tatili budadık başından. Neyse dağınık anlatmayayım konuyu.

Şirkette benim müdürüm sömestre için ailecek kayağa gidelim demiş. Sonra onu da bunu da davet edelim demiş. O akşam evde yemekteyken beni de aradı. Cem ailecek Uludağ'a gidelim dedi. Dur dedim patron evdeki patronla konuşup döneyim hemen. Kapattım telefonu annenle konuştum. Daha önce hiç kar ve kayak tatili yapmamıştık. "Yaşlandık artık" psikolojisi ile kayak yapmaya karşı en ufak motivasyonum da yoktu aslında. Tanıdığım kadarıyla annen de öyle soğuğa zora gelmez, bir de bunun için üste para ödemeye hiç yanaşmazdı. O tabi topu tehlike alanından uzaklaştırıp sen bilirsin ile sıyrıldı aradan. 

Ben hem kafa dağıtmak için hem de sana kayak yapmayı öğretebilmek için zıpladım hemen teklife. Aslında yakın  tarihlerde okulun da Uludağ'a gezi düzenlemişti. Ama fiyatları çok şişirdikleri ve sınıfından sadece 3 arkadaşın gittiği için okulla kayağa gitmemeye karar vermiştik. Adam gibi fiyat çıkarsalar okulla da gönderecektim seni. Tabi biz de gelecektik. Okulla gidemediğin için de hiç düşünmeden biz de gidelim dedim zaten. 

Bizim müdür, tarih, oda, fiyatlar dahil her şeyi ayarlamış. Bana telefondaki Jolly Tur yetkilisine kredi kartı bilgilerimi vermek kalmıştı. Onu da 5 dakikada halledip döndük yemeğe ve konu kapandı. Ta ki 24 Ocak günü tatile gitmek için hazırlandığımız hafta, tatil döneminin okulla çakıştığını fark edene kadar. Yine büyük bir sorumluluk örneği göstererek okul tarihlerini kontrol etmemiştik. Neyse. Sen pazartesiden çarşambaya kadar okula gidecek, Çarşamba günü karneni alıp, arkadaşların ve öğretmeninle vedalaşıp tatile çıkacaktın. Ama derim ya, planların gerçekleşmeme gibi kötü bir huyu vardır genellikle. Önceki hafta sonu sen yine hasta oldun. Hafta sonu seninle güzel havanın tadını çıkaralım diye sürekli dışarıdaydık. Bisiklete bindik, top oynadık, gezindik. Ama sen yerinde durmadığın için sürekli terliyorsun. Ben sana bere taktıramıyorum. Eve gidip üstünü değiştirelim diyorum eve girmiyorsun. Akşam eve gelip küveti dolduruyorduk. Mis gibi bir banyodan sonra da evde oyun oynadık. Hafta sonu bir terslik yoktu aslında ama pazartesi okuldan döndüğünde annen 39 derece ateşin olduğunu fark edip hemen ateş düşürücü vermiş. Sonraki gün okula gitmedin. Ateşin de ilaç vermeden normale inmiyordu. Anneannen seni sağlık ocağına götürdü salı günü. Boğazlarındaki kızarıklık ve kulak iltihabı riski yüzünden doktor dayamış Agumentin'i yine. Artık antibiyotik konusunda ayak diremiyorum. O gün başladık kullanmaya. Bir yandan da hal ve tavırlarını izliyoruz. Ama ateş dışında sen her zaman ki gibisin. Düz duvara tırmanıyorsun. Durumun kötüleşirse tatili iptal ederiz diye düşünüyorduk ama sen toparladın. Biz de tatili iptal etmekten vazgeçtik ama son hafta hem hastalık hem de babanın planlama duayeni olması sebebi ile okula gidememiş oldun. Gerçi pek şikayetçi olduğunu da söyleyemem. Ev kuşum benim. Şu okula gitmek istememe huyun ileride değişir umarım. Öğretmenin Arzu hanımla konuşup durumu anlattım. Karnemizi erken alabilir miyiz dedim. O da yardımcı oldu sağ olsun. Çarşamba günü anneannenle okula 1 saatliğine uğrayıp karneni almış, arkadaşlarınla görüşmüşsün. Karne olayını ayrıca yazacağım. Orada vurgulamak gereken çok şey var çünkü. :)

Kayak tatiline gitmemiştik daha önce. Eskiden sosyete sporuydu kayak. Hem konaklayacak yer sınırlı, hem de pahalıydı. Ne olduysa son 5 senede oldu. Kayak nispeten ucuzladı ve her yer tesis doldu. Ama bizim henüz bir kayak tecrübemiz yoktu. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyordum. Eurosport'ta snowboard yapanları izleyip iç geçirirdim. Süper eğlenceli bir şeye benziyordu. Çocuklar ne kadar çok şey yapabilirse, kendilerine güvenleri o kadar artar sosyal yönleri o kadar beslenmiş olur diyor pedagoglar. O yüzden bu tür şeyleri denetmek istiyordum sana. Beğenirsen devam ederiz diye düşünüyordum. Bu işin de sezonu var tabi. Geçen senelerde Ocak ortasında kar kalınlıkları hep iyi olmuş. Kayağa müsaitmiş Uludağ. Ama bizdeki şans ya tatile gitmemize 1 hafta kala radyolarda cayır cayır, kar yağmıyor, pistler kapalı diye haberler geçiyordu. Gider çimlerde top oynarız diye dalga geçmeye başlamıştık bile. Neyse Perşembe günü arabalı vapurla saat 11:00 gibi çıktık İstanbul'dan. Sen vapura binmek istemedin. Oraya kadar arabayla gidelim baba diye tutturdun yine. Sebebini bilmiyorum. Yol boyunca da hadi yaa artık gelelim. Bitsin yol artık baba diye kafa ütülemeye devam ettin. Sürekli etrafa bakıp nerede kar diye de sordun. Bursa'nın içine girdiğimizde sıcaklık 18 dereceydi. Ben de karla ilgili umudumu kaybetmiştim. Sen söylenmeye devam ediyordun. Ta ki Uludağ'a çıkan virajlı yolda sızıp uyuyana kadar. 

45 dakikalık virajlı yolu tırmanırken arabanın termometresi 18'den kademe kademe 4 dereceye kadar düştü. Son düzlükte artık kar görünmeye başladı. Sıcaklık otel önünde 0.5 derece gösteriyordu. Otele vardığımızda kar vardı. En azından durum korktuğumuz kadar vahim değildi. Ama yinede ince kar tabakasının altında yeşillikler görülüyordu. Annen eşyalarla check-in yaparken ben de arabada uyanmanı bekledim. Gözlerini son kapadığında günlük güneşlik yemyeşil bir Bursa görmüştün. Kar içinde uyandığında nasıl tepki vereceğini de merak ediyordum. Annen odaya yerleşmişti. 
Alkoçlar Zone otel 227 numaralı odada kaldın ilk Uludağ ziyaretinde. Bir süre sonra annen oda numarasını söylemek için aradığında telefonun sesine uyandın ve karla kaplı manzarayı görünce mutlu oldun. 2 dakika afyonunun patlamasını bekleyip biz de odaya geçtik. 
Tatile iş yerinden 4 aile gitmiştik. Aynı grupla daha önce İtalya seyahati yapmıştık. Serkanın kızı Ece ile daha önceden de tanışıyordun zaten. Dünya tatlısı bir kız. Seni de çok seviyor. Sen de onun geldiğini duyunca çok mutlu olmuştun. Ayrıca Emrah'ın sen yaşlarda oğlu Arsal'da bizimleydi. Murat Bey'in de yaşça senden büyük oğlu Emre de vardı. O yüzden pek sıkılacağını düşünmüyordum. Bir de üstüne uzun zamandır görüşemediğimiz eski arkadaşlarımız Ahmet ve Mine'de oradaymış. Çekmeköy'den dolaylı bir arkadaşımız ve Modafen öğrencileri de aynı dönem oteldeydi. Neredeyse otelin yarısını Çekmeköy'lüler kapatmıştı. Ayda yılda bir Uludağ'a geldik görmediğimiz kalmadı orada :)  

İlk günümüzde pek bir aksiyona girmedik. Akşam yemeğinin ardından karda kısa bir yürüyüş yaptık. Kafile halinde turlamaya çalışırken seni yerlerden topluyorduk. Yamaca tırmanıp kendini yuvarlayarak yola kadar kayıyordun. Yürümeye pek imkan yoktu zaten. Biz de koptuk gruptan seni izlemeye başladık. Yere yatıp kartopu oynamak daha eğlenceliydi tabi. Biraz kafede takılıp kapattık ilk günü. İkinci gün oraya varana kadar kayak yapmaya hevesli olan sen, piste bakan penceremizden kayanları izledikten sonra ben kaymak istemiyorum dedin. Tamam babacım bir kez deneyelim sevmezsen bir daha yapmak zorunda değilsin dedim ama hiç oralı olmadın. Nedendir bilmem takılmıştın bir şeye. Sanırım kayarken düşenleri görünce korktun. Ben de :) Üstüne gitmemeye karar verdik. Sabah bu işin inceliklerini bilen daha önceden tecrübeli olan Serkan'a ne yapıyoruz dedik. Ders almadan olmaz bu iş dedi. Hemen gidip sana hoca bulduk. Torun isminde 63 yaşında benden genç bir amca verdi ilk kayak eğitimini. Dersle bitmiyor malzeme de kiralamak gerekiyordu. Hadi onu da yaptık. Sen derse başlayabilirdin artık. Ben kayak yapmayı pek düşünmüyorum, senin yanında takılmayı, uzaktan seni izlemeyi planlıyordum. Serkan "olur mu öyle Doruk kimle kayacak sen ya da annesi de öğrenmeli" dediğinde jeton düştü. Bu işi paşa paşa öğreneceğiz. Gittim kendime ve annene de malzeme kiraladım. Yavaş yavaş bu işin ne kadar masraflı olduğunu anlamaya başladım o sırada. İlk dersi sen ve ben birebir hoca ile aldık. Ayakkabıları giyene kadar göbeğimiz çatladı.  Kütük gibi bir şey. Ama sana çok havalı göründü ayakkabılar. Tank ayakkabısı :) 


Ekipmanımızı kuşanıp attık kendimizi piste. Uzaktan göründüğünden daha zor bir şeymiş kayak yapmak. Kayak hocası geldi yanımıza. 1 saatimiz var. Hocam 45 dakika Dorukla 15 dakika benimle ilgilen ben sizi izlerken de öğrenirim dedim. Senin bünye hafif, yük merkezin yere yakın, baban gibi ön yargında yok. Pat diye hoca ne dediyse yapmaya başladın. Bu tür fiziksel aktivitelere yatkınlığına bayılıyorum senin. İlk derste bu işin ABC'si olduğunu öğrendiğimiz kar sapanını öğretti hoca bize. Seni aldı tepeye çıkardı onula birlikte yukarıdan aşağıya kaydın. Hoşuna gitmişe benziyordu. Yapabilirsen mutlu oluyorsun, başaramadığını düşündüğünde vazgeçiyorsun hemen. İlk ders sonunda keyfini kaçıran tek şey bir türlü doğrusunu bulmayı beceremediğimiz kar eldivenlerin yüzünden üşüyen parmakların oldu. Bir sürü eldiven aldık ama şu ellerini sıcak tutmayı başaramadık. Senin de suçun var biraz ama, kamyonunun içine birikmiş erimiş karlara ellerini daldırıyordun. Yapma diye diye dilimizde tüy bitti. Dilin sürekli dışarıda yukarıda burun aşağıda çeneye kadar olan bölgeyi yalayıp duruyorsun. Sonra da baba üşüdüm :) 
Sen hocayla yukarı çıkıp kayarken ben de orada minik bir eğimde kendi kendime kaymaya çalışıyorum ama hallice bir patates çuvalı gibi sürekli düşmekten de kurtulamıyorum. Düşünce de kalkamıyorsun. Adam nasıl kalkacağımızı öğretmedi ki. Çevreden yetişenler kayakları çıkarıp kalkmamı söylediğinde öğrendim pratik yolu :) İlk ders bir işe yaramadı bende ama sen alıp yürüdün. 


Hevesim de kırılıyordu. Zor bu iş ya nasıl öğreneceğiz derken Serkan'ın tepeden süzüle süzüle gelişini izleyip yine gaza geliyordum. Butün günü nafile bir debelenişle geçirdim. Öğleden sonra sana 1 ders daha aldırdık. Bu kez annenle birlikte. Belki onda daha büyük bir potansiyel vardır, işi ona ihale ederim diye düşünürken annenin çırpınışlarını gördüm. Tahminen mevcut durumda kayak öğrenmek için benim 3 annenin 8 yıla ihtiyacı vardı. Seni 3 gün bıraksak paralel kaymaya geçecek gibiydin ama. Aradaki makası açmana izin vermemek lazım diye düşünüp yine kendimi minik bir tepeye atıp pratik yapmaya başladım. Kar sapanı yapmasına yapıyorum ama dümen yok alette yüreğinin götürdüğü yere gidiyor. Canım sıkıldı bıraktım. Bir de otelin pisti öğrenmek için çok dik. Pistin bittiği yerde güvenli duruş için yeterince düz alan yok sanki. Ufacık bir yerde bir sürü acemi ördek ders alıp pratik yapıyoruz. Tepeden snowboard ve kayakları ile aramızdan süzüle süzüle geçen çocuklar var bir de. Orada kaldığımız 3 gün boyunca sen neredeyse her gün ders alıp kayak yapmayı öğrendin. Öğretmenin yatkın olduğunu ve çabuk öğrendiğini söyledi. Üşüdüğün anlar dışında sen de keyif alıyor gibiydin. Ama sadece yukarı çıkıp kayarken. Aşağıda düz yerde kayakla pratik yapmak seni pek açmadı. 
Belki bu kış tekrar bir yerlere götürüp soğumadan işi geliştirmene olanak sağlamak lazım. Son gün Ece'nin annesi yandaki otelin pistini gösterdi bize. Süpermiş orası. Acemiler için daha uygundu aslına. Bir daha ki sefere Ağaoğlunda kalmak lazım. Bu arada ayrıldığımız gün öğrendik, Tekirdağ'dan Müjgan ablan da oradaymış o sırada. 

İlk gün giriş kapısının yanına park edilmiş kar motorlarını gördüğümüzde, kafilemizin erkeklerinin asli amacı belli olmuştu. Kayak hikaye, biz şuna binelim diyorduk. Onu da ikinci gün yaptık. Kayak motorlarını kiralayan Dursun diye bir genç bizi tanıdı. Meğer her yaz gittiğimiz Paloma Sultan otelden tanıyormuş bizi. Bize indirim yaptı. Jet ski gibi kullanırız diye hayal ediyordum ama nispeten daha güvenli bir seyir oldu. 4 kayak motoruna 4 aile bindik. Önümüzdeki eskort aracın belirlediği güzergahta ve güvenli sürüş hızında bir gezi oldu. Arada bir de mola verdik. Çay ve kahve için. Biz o molayı kartopu ve oyun için kullandık. Sonra bizim bindiğimiz motor çalışmayınca yenisi gelene kadar bir 10 dakika daha oyalanıp otele geri döndük. Seni en öne oturttum. Araba yarışı yapar gibi baba geç şunları hızlan biraz dediğinde sana uyup bir iki sollama yapınca eskort araçtaki arkadaşın hışmına uğradık. Son düzlükte de annen kullandı biraz. Çok keyifli bir şeymiş ama. Asıl keyfi bozuk olan kar motorunu almaya giden çocukla gittiğimde anladım. Adam uçurdu makinayı :) Aklım çıktı. 


Otelde yemekler pek iç açıcı değildi. Zaten yemekle aran çok iyi olmadığı için bebekliğe döndün yine. Zorla yedirdik yemeğini. Antibiyotik de kullanmaya devam ettin. Ama kar ve dağ soğuğu iyi mi geldi bilmem hastaymış gibi davranmadın hiç. Hatta ilk gece havuza girmeye çekinsek de baktık durum iyi ikinci gün attık kendimizi sıcak havuza. Gece eğlencemiz de havuz oldu. 
 
Her yemekte restoranın büyük orta alanında diğer çocuklarla kovalamaca oynadın. Yıktınız oteli. Bir ara Arsal'la saksıların dibindeki taşları toplarken kıyameti kopardınız. Bir taşı paylaşamadığınız için ağlayıp durdun. Kendi başına problemlerini çözmeni istiyoruz. Konuşarak, tartışarak. Ama sen genelde ağlayıp konuyu bize şikayet etmeye geliyorsun. Yalnız kaldığın hissine kapılmanı da istemiyorum ama bu ağlak şikayet eden çocuk hallerin çok canımı sıkıyor bilesin. Hele bir de kavga ettiğin çocuğa söylenip söylenip yine de kıçının dibinden ayrılmaman ve seninle oynamıyor diye ağlaman beni benden alıyor. "Baba sorunumuz var onunla çözemiyoruz. git ona şunu bunu söyle" diye başlayan cümlelerinin ardı arkası kesilmedi bu tatilde. 1 senen daha var yavrukuş. Seneye biraz daha büyüyüp sosyal yönün geliştiğinde bunları da atlatacağız inşallah. 

Kar'da oynamak senin için aslında kızak, simit ve kartopu demek. Eminim kayak için yanıp tutuşmadığına. Biz seni çok sıkmayalım hepsinden olsun dedik. Pistin yanında yanımızdan hiç ayırmadığın sarı kırmızı kamyonunla kalıplar yaptık, kartopu oynadık yuvarlandık. 
Kızak işi için uygun bir yer değildi. İçeride kızaklar simitler var ama adamlar pist kapanmadan kullandırmıyordu. Pistte 5 te kapanıyor. O saatten sonra hem bizde enerji bitiyordu, hem de hava kararıp iyice soğuyordu. Neyse ki son iki gün sistemi deldik ve biraz kızakla kaydık. Hafif olan bir tanesi ile seni kandırayım dedim ama sen en ağır ve direksiyonlu olan kızağı istedin. Tabi tepeye kadar onu taşıyacak baba var. Kay tabi gönlünce :) Son gün son kez kızakla aşağı kayarken dublör vari bir hareketle attın kendini kızağın üstünden. Kızakta kaya kaya pistin kenarında bantlarla çevrili çukur bir yere düştü. Kıyameti kopardın. Onu istiyorum al baba diye. Oğlum aynısından burada da var onu alsana dediğim halde ben onu istiyorum diyerek bana cinnet geçirtmenle kızak konusu kapandı o gün.


 Genel itibari ile kayak tatilinden memnun kaldım ben. Tedbirsiz davranıp krem sürmemişiz dudaklarımıza. Yani ben sürmemişim. Dudaklarım çatlamaya başlayıp annene durumu anlattığımda sizin ilk günden beri mis gibi nemlendiriciler sürdüğünüzü öğrendim. Biz ırgat eli gibi çatladık. Tatil biteli 5 gün oldu üst dudağım afrolarınki gibi 3 santim genişliğinde. Gülemiyorum çatlayıp acıyor diye.  Bir de son gün odada beyblade'ini kaybettiğinisöyledin. Yatağın altına bak diyerek herkül gibi yatağı sırtlanınca beli de otelde bıraktım. 3 gündür S şeklinde yürüyorum. Kayakta sakatlansak gam yemeyeceğim kayağa gidip hamallık yaparken sakatlandım. Sen de göründüğün kadarıyla eğlendin sanırım. Çünkü son gün öğle saatlerinde artık odayı boşaltmamız gerek eve dönüyoruz dediğimde "yaaa gitmeyelim baba" diye ağlamaya başladın. Çok üstünde durmadım çünkü evden tatile giderkende "ya evde kalalım babaaaa" diye ağlıyordun. Yerleşik adamsın vesselam. :)

Dönüş yolunda feribot saatine epey bir vakit olduğundan Ece'nin daha önce gelip çok beğendiği bir Osmanlı köyü olan Cumalıkızık'a uğrayalım dediler. Yolda sen yine uyuya kaldın. Uyandığında gözleme yemek, etrafı gezmek için köyün tepelerine çıktık. neredeyse bütün köy ahalisi kendini turizme vermiş. Tüm sokaklarda el işi hatıralar, tahta oyuncaklar ve yerel yiyecekler satılıyordu. Sen kendine tahtadan kını olan bir kılıç ve tahta bir balta beğendin. Çöp olacağını biliyorum kısa süre sonra ama çok istedin aldım. Çok sürmedi feribota doğru giderken arka koltuktan çıt diye bir ses geldi. Kılıcı bacağının altına sokup çekiştirirken kırdın. Kıyamet koptu. Hadi geri dönelim bir tane daha alalım. Babacım feribotu kaçırıcaz, dönemeyiz, tamir ederiz, ya da ben Bursa'ya tekrar gelince sana alırım bir tane daha dedim ama, işe yaramadı 3-4 dakika aralıksız ağladın :) Neyse ki balta sağlam onu sen bile kıramadın. 

Bu işi sevdim. Biraz pahalı belki ama, sen de sever ve yapmak istersen yazları iki tatil yerine bir taile gideriz. Kartepe'ye gider otel konaklama olmadan kayarız. Bir şekilde fırsat yaratırım diye düşünüyorum. Henüz senin bu işten ne kadar keyif aldığını ve isteyip istemeyeceğini bilmiyorum. Bir süre daha izlemekte fayda var. Ama öğrensek çok eğleneceğiz belli. Şimdi şirketle bir kez daha Uludağ'a gitme durumumuz var. Bu kez aileler gelemiyor. O arada konsantre olup şu işi iyice öğrenmem lazım. Birlikte kayağa gideriz. Belki snowboarda geçeriz kim bilir.  Baba oğul yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. Biraz daha büyümelisin dostum. Ben de bize iyi bakayım bu arada. Seni çok seviyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elmyra Duff

Uzun zamandır bir köpeğimiz olsun istiyorum ben. Her fırsatta söylerim annene. Annen köpeklerden çekinir. Köpeklerden hoşlanmaz diyemem sadece uzaktan sevmeyi tercih eder. Yanlarına sokulmaz, hatta bir köpek ona doğru yaklaşırsa genelde kaçacak delik arar. Bu yüzden köpek besleme sevdası bahçeli bir evimiz olana kadar rafa kaldırılmıştı. Ortaköy'de oturduğumuz zamanlarda kendimize ait bir kedimiz olmuştu. Mısırdı adı. Ona bakıp büyütmek bile ciddi sorumluluk istiyordu.Sonra anneannene devrettik o sorumluluğu. Kendimize zor bakıyorduk o zamanlar. :) Hayvan sevgisinin çocuk gelişiminde çok önemli bir rolü olduğu, evde evcil bir hayvan ile birlikte büyümenin çok olumlu katkıları oluğunu duyuyoruz, okuyoruz. Ama hali hazırda apartman dairesinde yaşarken, hakkını vererek evcil bir hayvanı sahiplenmeye hazır olmadığımızı ben de kabul ediyorum artık. Bahçeli bir eve geçersek ilerde ilk işim bir köpek almak olacak ama. Çünkü sen de benim gibi bayılıyorsun köpeklere. Şimdiye kadar tatsız b...

İlk Karşılaşma

B u notları tutmak için geç kalmışım belli ki. Hamileliğin öncesi ve sonrasıyla 15 aylık bir zamanı, birkaç nota sığdırmak tahmin ettiğimden de zor oluyor. İlk aklıma geldiğinde bu işe başlasaydım daha iyi olurdu belki. En azından bir yerlere not almalıymışım. Doğuma kadar birbirimizle, doğum sonrası Doruk'la o kadar meşguldük ki bir günlük tutmaya ya da herhangi bir hobiye ayıracak zaman ne yazık ki hiç olmadı. Son yazıda kaldığım yer hamileliğin sekizinci ayıydı. Evde hazırlıklar tamamlanmış, sona yaklaşan hamileliğin hediyesini beklemeye başlamıştık. Zaman azaldıkça heyecanımız da artıyordu. Son trimester de rutin kontrollerin aralığı 15 güne inmişti. Bizim de doğumu yapacağımız hastaneye karar verme zamanımız gelmişti. Aslında iki alternatifimiz vardı. Ya John Hopkins ya da Tekirdağ Devlet Hastanesi. Çok alakasız göründüğünü biliyorum. İlk tercihimiz Suzan'ın laperoskopi ameliyatını yaptırdığımız modern bir hastane olan John Hopkins'ti. Ancak Doğum Tekirdağ Devlet Hast...

Iyiligi Kalbınden Tasan Kuzu

Yepyeni bir yılın günlerini birlikte tüketmeye başladık bile oğlum. Çok şükür. Özellikle bu yılbaşı eğlenceli ve huzurlu geçti. Bir yılbaşı gecesine yakışır biçimde kar yağdı. Ben zaten yarım gün için işe gitmeyi manasız bulanlardanım. Kar da gitmeme izin vermeyince Perşembe'den Pazara 4 günlük bir yeni yıl tatilimiz oldu.  Yılın son günü neredeyse tüm gün dışarıda karla oynadık. En sevdiğin şeylerden biri. Evde "Bu sene mutlaka gideriz" diye her zaman tam takım kayak kıyafetleri bulunduruyoruz :) Kar topu oynamaya çıkarken kayak kıyafetlerimizi giydik. Üşüme ıslanma riskini azalttık böylece. Bütün çocuklar bahçedeydi. Kimi kartopu oynuyor, kimi kardan adam yapıyordu. Biz ve bir kaç kişilik proje ekibi ise iglo yapmaya karar verdik. Kamyonunun kasasında kiremit haline getirdiğimiz karlar ile igloyu inşa etmeye çalıştık. Ama tahmin ettiğimizden daha zor ve uzun sürecek bir uğraşmış. Sen minecraft evi yapıyoruz diye kendini ve diğer çocukları motive etmeye çalışs...