Şu an oturduğumuz ve senin dünyaya geldiğin evi elimizdeki bütün parayı toplayarak ve 5 yıllık acılı bir kredi ödeme sürecinden sonra almıştık babacım. İlk mahallemiz olan Ortaköy'den ev almaya gücümüz yetmemişti. Çekmeköy nerede deseler bilmezdik o zamanlar. Ama oturmaya başladıktan sonra hem anadolu yakasını hem de Çekmeköy'ü çok sevdik. Gerçi bugünlerde, ilk taşındığımız sakin küçük belde olmaktan çok uzak, kalabalık bir metropol olsa da evimizi ve semtimizi seviyorum. Daha sakin bir semtte, sosyal olanakları olan bir sitede oturmayı senin için istedik aslında. Yeşile yakın olsun, havuzu olsun, çimlerinde yuvarlan, parkında bahçesinde güvenle oyna diye düşündük. Sen aramıza biz evi aldıktan 5 yıl sonra katıldın ama yola çıkarken düşüncemiz buydu.
Annenle evlenmeden önce hep akrabaların ikinci el eşyaları ile idare ederdik. Evlenip yeni evimize geçtiğimizde ise gönlümüze göre yeni eşyalar alıp kendimize güzel bir yuva kurduk. Ama sen doğduktan sonra evin kontrolü sana geçti. Şimdiye kadar kendine ait bir odan olmadı hiç. Küçüklükten beri seni büyütmemize yardım eden anneannenle aynı odada kalıyordun. İlk 6 ayını bebek arabasının yatağında bizim odamızda geçirmiştin. Yatağımızın hemen yanına koyardık puseti. Biraz büyüyüp artık oraya sığamayacak boya geldiğinde şu kafes gibi olan bebek yataklarından aldık. Dayın hediye etmişti yanlış hatırlamıyorsam. Onunla epey bir idare ettik. Senin bir şikayetin ya da yeni yatak talebin yoktu ama biz daha doğrusu ben görmemiş baba olduğumdan sen daha istemeden gidip o dönem çok moda olan şu ışıklı sesli çilek arabalı yataklardan aldık sana.
Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim diye hatırlıyorum. Aslında geleceğini öğrendiğimizde evde sana bir oda planlamıştık. Mavi duvar boyalı Winnie The Pooh duvar kağıtları ve stickerlarla süslemiştik odanı. Ama hayal ettiğim şeyle uygulama farklı oldu. O odayı pek kullanamadık. Biraz büyüyünce, anneannenle şimdiki odana taşınmıştın. O odada da dolap delisi annenin yaptırdığı raydolap, senin yatağın ve anneannenin yatağı vardı. Kımıldayacak başka da yer kalmadığı için bir süre sonra evin her yeri çocuk odası oldu. Salonda tv'nin önü, koltukların arkası her köşe bucak senin eşyalarınla, oyuncaklarınla doluydu. Holde basket potan, koridorda bir ara Hot Wheels oyuncakların derken evin kontrolü tamamen sana geçmişti.
Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim diye hatırlıyorum. Aslında geleceğini öğrendiğimizde evde sana bir oda planlamıştık. Mavi duvar boyalı Winnie The Pooh duvar kağıtları ve stickerlarla süslemiştik odanı. Ama hayal ettiğim şeyle uygulama farklı oldu. O odayı pek kullanamadık. Biraz büyüyünce, anneannenle şimdiki odana taşınmıştın. O odada da dolap delisi annenin yaptırdığı raydolap, senin yatağın ve anneannenin yatağı vardı. Kımıldayacak başka da yer kalmadığı için bir süre sonra evin her yeri çocuk odası oldu. Salonda tv'nin önü, koltukların arkası her köşe bucak senin eşyalarınla, oyuncaklarınla doluydu. Holde basket potan, koridorda bir ara Hot Wheels oyuncakların derken evin kontrolü tamamen sana geçmişti.
Yemek konusu da başka bir hikaye aslında. Bebeklikte mama sandalyen vardı. Ama biraz daha büyüdükten sonra oturabildiğin her yer senin yemek masan oldu. Yerinde duramayan bir çocuk olduğun için çoğunlukla sen evin içerisinde dört dönerken kaşıkla peşinden gelen anneannen seni doyurmaya çalışırdı. İngiliz asilzadeleri gibi 4 çatal 5 bıçakla yemek yemeni beklemiyorduk tabi ama o kadar pis yemek yiyordun ki anlatmak mümkün değil. Gerçi bu günlerde 6 yaşına basmak üzereyken bile durum çok farklı değil. Dökerek, üstünü pisleterek kollarını veya etrafında bulduğun ne varsa peçete gibi kullanarak yemek yiyorsun. Bu yemek kazalarından ev eşyaları da paylarına düşeni alıyordu. Sandalyeler Ariel reklamındaki çeşit çeşit lekelerle kaplı kirli çarşaflara benzemişti. Koltuklar, halılar artık yıkanmaktan bıkmıştı. Biz de artık çok umursamıyorduk. Oluruna bırakmıştık her şeyi.
Her çocuk duvarları boyamayı sever. Özgürce boya diye sana uyuduğun odada anne annenin yatağının üstündeki duvarı ayırmıştık. Orayı istediğin gibi çizip boyamaya izin vardı. Ama sen izinli bölgeyi bütün eve yaydın bir süre sonra. Her yeri boyamaya, bazı yerlerde kalemle duvarı kazımaya bile başlamıştın. Biz de hiç karışmadık sana. Senden kıymetli bir şey yoktu neticede. Koltuklar trambolinindi. Tepelerinde zıplayı duruyordun. Nasıl haraketli bir çocuk olduğunu anlatamam sana. İki dakika sabit bir yerde durman mümkün değil. Koltukları sen parçalamadın ama. Koltuğun kolunu ben perde takmaya çalışırken kırmıştım. Ama onun dışındaki her eşyada senin bir imzan var :)
6 yaşına gelene kadar canının istediği gibi kullandın evin her köşesini. Arada sırada annenle evi boyasak mı artık ? Koltukları değiştirsek mi artık diye düşünür sonra "Amaaan boşver. Doruk biraz daha büyüsün bakarız" derdik.
Her çocuk duvarları boyamayı sever. Özgürce boya diye sana uyuduğun odada anne annenin yatağının üstündeki duvarı ayırmıştık. Orayı istediğin gibi çizip boyamaya izin vardı. Ama sen izinli bölgeyi bütün eve yaydın bir süre sonra. Her yeri boyamaya, bazı yerlerde kalemle duvarı kazımaya bile başlamıştın. Biz de hiç karışmadık sana. Senden kıymetli bir şey yoktu neticede. Koltuklar trambolinindi. Tepelerinde zıplayı duruyordun. Nasıl haraketli bir çocuk olduğunu anlatamam sana. İki dakika sabit bir yerde durman mümkün değil. Koltukları sen parçalamadın ama. Koltuğun kolunu ben perde takmaya çalışırken kırmıştım. Ama onun dışındaki her eşyada senin bir imzan var :)
6 yaşına gelene kadar canının istediği gibi kullandın evin her köşesini. Arada sırada annenle evi boyasak mı artık ? Koltukları değiştirsek mi artık diye düşünür sonra "Amaaan boşver. Doruk biraz daha büyüsün bakarız" derdik.
Bu arada sen büyürken ihtiyaçların ve bizim beklentilerimiz de değişti. İnsan iyiye ve rahata çok kolay alışıyor. Allah sahip olduğumuzu aratmasın derler ya, çok yerinde bir dilek. Ben de geçen sene başında evimizi beğenmez oldum birden. Neden dersen bir kere sana ait bir oda olsun istiyordum. Ama yatak odası dışındaki iki odada raylı dolaplar yüzünden çocuk odası gibi kullanılamıyordu. Ev küçük geliyordu artık sanki. Zamanın çoğunu artık dışarıda bisiklete binerek ve koşturarak geçiriyordun. Ama sitemiz güvenlikli ve kapalı bir site olmasına rağmen kapalı otoparkı yoktu ve içeride ister istemez bir araç trafiği oluyordu. Dolayısı ile seni hep bir adım geriden takip edip bir kaza çıkmasından endişelenmekten yorulmuştum. Bunların üstüne bir gün deprem güvenliği ile ilgili bir eğitim aldım. O eğitimden sonra da binalarımızın yüksek oluşundan rahatsız olmaya başladım. Belki biraz da ev artık gözümde eskimiş, albenisi kaybetmişti. Evde nefes alamıyordum sanki. Her yerde annen ve anneannenin çiçekleri, dolaplar, ıvır zıvırlar. Kımıldayacak yer yoktu. 10 senede evi ne bulduysak onunla doldurmuştuk. Bir cinnet anımda bütün çiçekleri attım evden. Çiçek düşmanı değilim, ama bizim evdekiler çiçekten hallice orta boy ağaç kıvamındaydı. Annen bir şey atmaya kıyamaz. Ben insiyatif kullanabilsem evin yarısını atardım. Parkeler kabarmış, boyaların yenilenme zamanı 8 yıl önce geçmiş. Koltuklar bitik, sandalyeler leş, ev artık benimle ilgilen ne olur diye yalvarıyordu.
Hepsi üst üste gelince annenle konuştum. Bir arayışa girelim hala nispeten genç ve borç ödeyebilecekken son bir yatırımla evi değiştirsek mi dedik. Bu çevrede okuluna ve oturduğumuz eve yakın olsun, yüksek katlı olmasın, mümkünse bahçe katı olsun ve kapalı otoparkı ile bol oyun alanı olsun istedik. Araştırmalarımız çok uzun sürmedi. Baktığımız bir iki alternatiften sonra mevcut gelir düzeyimiz ve birikimlerimizle bu şartlarda bir ev bulabilmemizin mümkün olmadığı çok kısa sürede ortaya çıktı. Önceleri çok canım sıkıldı ama hevesimi erteledim biraz. Başka da yapacak bir şey yoktu sonuçta.
Bu arada dayın ve Ebru çocuk bekliyordu. Bu güzel haber beraberinde kötü bir haberi de getiriyordu. Onlar anne-baba olduklarında, anneannenin aynı seni büyütmemize yardım ettiği gibi bu kez Ali Mert'i büyütmek üzere dayınların evine gideceği kesinleşmişti. Bu ailemiz için büyük bir değişim olacaktı. 6 yıldır hep birlikte yaşıyorduk. Ev düzenimiz, planlamalarımız hep 4 kişilikti. Anneannen olmasa o 6 yıl nasıl geçerdi düşünemiyorum bile. Çok emeği var senin ve bizim üzerimizde. Ama yapacak bir şey yoktu. Biz de Ali Mert doğduktan sonra anneannenin dayınlara taşınacağı günün gelmesini beklemeden yeni aile düzenimiz için planlamalar yapmaya başladık. Önce seni okuldan geldiğinde karşılayacak ve ev işlerinde bize yardımcı olacak birini bulmamız gerekiyordu. Bunu sonra anlatırım. Odanı yeniden düzenlememiz gerekiyordu. Servis ayarlayıp okuldan dönüşünü organize etmek gerekiyordu. Bir sürü küçük ayarlamalar yapmamız lazımdı. Evimize de küçük dokunuşlar yapalım diye düşündük bir de annenle. Evin boyasını yaptıralım artık dedik mesela. Ama önce seninle konuşup anlaşmamız gerekiyordu. Artık akıllı, doğru ve yanlışı ayırt edebilen bir çocuktun. Senden ev boyandıktan sonra artık duvarları boyamayacağına dair söz aldık. Seni bahane ederek 10 yıldır oturduğumuz evi bir kez bile boyatmamıştık. Boya ile başladık, arkası çorap söküğü gibi geldi.
Bir boyacı ayarladık önce. Ben çocukken bu tür işler için para vermezdik. Babam, amcalarım hep kendi işlerini kendileri görürdü. Ben de çocukken babama evi boyarken yardım ettiğimi hatırlıyorum. Ama biz tembel metropol insanları olmuşuz artık babacım. Lamba değiştirmek için bile usta çağıracağız neredeyse. Tamam biraz abarttım tabi. Ama yine de işi ustasına bırakmayı daha akıllıca buluyorum. Zaten evin duvarları öyle fırça alıp boyanacak kadar iyi durumda değildi. Bir sürü delik ve boya lekeleri vardı. Neyse uzatmayayım, ne renge boyatalım diye evi düşündük. O çok zor bir seçim işte. Bir iki kere aile meclisini toplayıp karteladan birlikte bir renk seçmeye çalıştık. Ben daha çok gri ve mat pastel tonları seçiyordum, annen ya çok açık renkler ya da pembe ve tonlarını beğeniyordu. Sen ise cıvık cıvık bir fosforlu yeşil olsun diye ısrar ediyordun. Ortak bir karara varmak için seni seçim komitesinden attık. Çünkü fosforlu yeşil olmaz dediğimizde patlak bir mor yada parlak bir sarı seçiyordun :)
Bir boyacı ayarladık önce. Ben çocukken bu tür işler için para vermezdik. Babam, amcalarım hep kendi işlerini kendileri görürdü. Ben de çocukken babama evi boyarken yardım ettiğimi hatırlıyorum. Ama biz tembel metropol insanları olmuşuz artık babacım. Lamba değiştirmek için bile usta çağıracağız neredeyse. Tamam biraz abarttım tabi. Ama yine de işi ustasına bırakmayı daha akıllıca buluyorum. Zaten evin duvarları öyle fırça alıp boyanacak kadar iyi durumda değildi. Bir sürü delik ve boya lekeleri vardı. Neyse uzatmayayım, ne renge boyatalım diye evi düşündük. O çok zor bir seçim işte. Bir iki kere aile meclisini toplayıp karteladan birlikte bir renk seçmeye çalıştık. Ben daha çok gri ve mat pastel tonları seçiyordum, annen ya çok açık renkler ya da pembe ve tonlarını beğeniyordu. Sen ise cıvık cıvık bir fosforlu yeşil olsun diye ısrar ediyordun. Ortak bir karara varmak için seni seçim komitesinden attık. Çünkü fosforlu yeşil olmaz dediğimizde patlak bir mor yada parlak bir sarı seçiyordun :)
Boya işi iki günde bitti. Evin havası değişti birden. Ben değişim zehrini almıştım ama. Madem evi değiştirip yeni bir ev alamıyorduk, biz de evimizi biraz değiştirelim artık dedim. Gaza geldim mi tutana aşk olsun. Annen "Cem biraz yavaş ol. Ayağımızı yorganımıza göre uzatalım dese de son 3 ayda bir şekilde evimizi baştan yaptırmayı başardık. Annen de şimdiki halinden memnundur eminim. Sadece sıkıntı yaşamamızı istemediğinden frene basıyordu başlarda. Ki sıkıntı da yaşadık. Ama olsun. Ben bu yeni evimizde çok mutluyum.
Koltuklar, halılar, avizeler, parkeler, yataklar derken, evi banyo mutfak hariç baştan sona yeniledik. Yeni evimizi sen de sevdin. Özellikle yeni parkeler süper kayıyor :) Bir iki kere virajı alamayıp duvara çarptın ama alışacaksın zamanla. Duvarları da boyamıyorsun artık.
Bu süreçte senin için sıkıcı gezmeler oldu bolca. Biz işlerle ilgilenirken bizimle gezmekten sıkıldığın için sen arabada kalıp Sünger Bob izlemeyi tercih ediyordun. Arabayı kilitleyip sana defalarca sakın arabadan çıkma babacım diye tembihledikten sonra aklımız sende kalmış halde hızlı hızlı işlerimizi halletmeye çalışıyorduk. Sen çizgi film izlerken dünya duruyor. Aklına arabadan çıkmak pek gelmez ama geçmiş tecrübelerimden dolayı içim rahat etmediğinden ara ara gelip seni kontrol ediyordum. Bir yıl kadar önce okuldan bir şeyler istemişlerdi. Arabayı Nokta kırtasiyenin önüne park edip hemen kırtasiyeye gidip malzemeleri alıp dönmek üzere seni arabada çizgi filminle baş başa bırakmıştım. İki üç dakika sonra kasa kuyruğundayken senin sesini duydum. "Baba çişim geldi" Aklım çıkmıştı o zaman. "Ya buraya değil başka bir yere doğru gitseydi", "Ya birisi kaçırsaydı", "Ya araba çarpsaydı" Kanım çekilmişti o an. Önce kendime sonra sana kızmıştım. O yüzden söz versen de ara ara gelip seni kontrol ediyordum.
Senin bize eşlik etmede sorun çıkarmadığın tek alış veriş, çocuk odası alış verişiydi. Evi yenilerken, evin bir odasını sana ait bir çocuk odası olarak dizayn etmeye karar verdik. Bu sayede hem sen kendine ait bir ortamda oynayacak ve derslerini yapacaktın, hem de oyuncaklarını, ıvır zıvırlarını salondan sepetleyip kendimize ait bir salona kavuşacaktık. İnternette Çocuk Odası Fikirleri dediğinde binlerce alternatif buluyorsun. Ranzalı tipte bir yatak odası beğendim yabancı bir blogda. Ama hazır alıp uygulamak zordu. Biz de bir mobilyacı ile anlaştık. Bu tip çocuk odalarını eve özel üreten bir firma ile. Bir aylık bir tasarım sürecinden sonra tam istediğim(iz) gibi bir oda üretip kurdular. Annen ranzalı yatağa karşıydı. Ama beni ve biraz da seni kırmadı. Sen de heyecanla yatağını bekliyordun. Bir ara "Baba 9 gün kaldı değil mi? " diye teslimat tarihini geri saymaya başlamıştın. Çok sevdiğin arabalı yatağını satmamıza da hiç itiraz etmedin.
Bu tadilat ve yenileme işlerinin benim için en heyecan verici yanı senin odanı dizayn etmek oldu. Bu işe kafa yormak çok mutlu etti beni. Seni de severek kullanırken görmek çok hoşuma gidiyor. Geç de olsa artık sana ait bir odan var. Hem de en güzelinden. Bu işi sadece görsel fiziksel bir iyileşme sağlamak için yapmadık tabi ki. Aslında umut ettiğimiz şey sana ait bir alanın seni olumlu yönde etkilemesiydi. Tamamıyla sana ait, sana özel. Bu yüzden ana yapı dışında bir çok konuda senin fikrini aldık. Çekmecelerin renklerini sen seçtin. Halılarını senin istediğin gibi aldık. Oyuncakların, kitapların, tüm eşyaların elinin altında. Şimdiden alışmaya başladın odana. Playstation oynamak ve film akşamlarında birlikte film izlemek dışında pek salona uğramıyorsun. Biz sana geliyoruz. Eskiden salonumuz çocuk odası gibiydi şimdi çocuk odamız salona benzeyecek anlaşılan.Aşağıdaki videoyu birkaç gün önce çektim. Yeni yıla girerken yeni bir evimiz oldu sanki. Bir sürü güzel anı biriktirelim inşallah yuvamızda. Seni çok seviyorum.
Yorumlar