Merhaba yeniden Doruk. Şirkette benden bir şeyler istenmediği 15 dakikalık boş bir zaman yakalayınca ufak bir yazı kaydedeyim istedim. Aslında çok uykum var. Son bir iki gündür iyi dinlenemedim. Evde olup hafif bir müzik tıngıtısı eşliğinde uyumayı tercih ederdim ama pek mümkün değil şu an. Biraz daha dayanıp akşamı beklemem lazım. Bugün Çarşamba. Yeni anlaşmamıza göre Çarşambaları baba-oğul günümüz. Yani haftada bir gün anneni bizim odadan atıp senle ikimiz uyuyoruz. En azından başlangıçta düşünce böyleydi. Gel gör ki, son iki haftadır ben annemle uyuyacağım deyip iple çektiğim Çarşambaları bana zindan ediyor, kalbime hançeri saplıyorsun :) Acilen sana bir de anne ile uyuma günü ayarlamamız lazım.
Hayatımız yaz aylarında daha bir renkli sanki, aynı mevsimin kendisi gibi. Daha az monoton. Ama ben pek detay yazamadım yazla ilgili. Geriye dönüp baktığımda, bu yazdan aklımda kalan en belirgin şey, yıllardır bir yerlerde varlığını sürdüren ama artık iyice kabuğunu kırıp çığlık çığlığa bağıran "gidelim artık bu şehirden" ruh halim oldu.
İkinci bir tatil kaçamağı yapmak istediğimizden kurban bayramı ve sonraki hafta için Selimiye-Bozburun güzergahına program yapmıştık. 2 gün Bördübet koyunda Club Amazon adında bir yerde kaldık. Sonraki 8-9 günü Selimiye Ekin Pansiyon ve Bozburun Emel Aprt'ta geçirdik. Tatile aile dostlarımız Ahmet,Aslı ve kızları Melis Su'da eşlik etti. Son 3-4 yıldır her fırsatta o bölgeye gidiyoruz. Denizine, havasına, sakinliğine ve saflığına bayılıyorum. Etrafta birbirine yakın o kadar cennet köşe var ki gezerek bitecek gibi değil. İnsan burada yaşar be diyorum hep. Sanırım İstanbul'da yaşayan insanların yarısından fazlasının aklında, kalbinin bir köşesinde güneye göçmek vardır. Arkadaş sohbetlerinde, rakı masalarında hep bu özlemden dem vurulup, sonu gelmeyen ve bir yere varmayan planlar yapılır. Biz de o gruptaydık her daim. Ama son bir kaç yıldır buradan iyice sıkıldım Doruk. Orta yaş bunalımının da katkısıyla artık huzurlu, stresten uzak, koşuşturmadan sürdürülecek bir yaşama özlemim had safhada. Ciddi ciddi bunu nasıl yapabiliriz diye konuşmaya başladık annenle. O da benim kadar sıkıldı İstanbul'dan. Öyle spontane gelişti her şey. Beldibi / Marmaris taşınmak, çalışmak ve tabi ki yaşamak ama hakkıyla yaşamak için aklımıza yattı. Sana okul, ailemize ev, kendimize çalışmak için iş bakmaya başladık. Düşünmesi, planlaması, hayal etmesi bile güzel ve heyecan verici. Eskiden korkutucu olan bu bilinmezlik ve serüven artık daha mümkün gibi.
Oldu olası rahat yaşamaya alışmış bir aile olduğumuzdan para biriktirme alışkanlığımız pek yok. Bu nedenle kenarda köşede, hayal ettiğimiz bu yeni yaşama ulaşmamızı kolaylaştıracak, ya da istediğimiz düzeni kurana kadar asgari yaşam koşullarını sağlamamıza yetecek kadar birikmiş paramız yok ne yazık ki. O yüzden evden önce iş ayarlamamız lazım. Devlet okulları çöplüğe döndüğü için düzgün bir eğitim almaya devam edebileceğin iyi bir okul ayarlamamız lazım. Kolay işler değil. Yeni bir şeylere ulaşmanın anahtarı başka bir şeylerden vazgeçmekte gizli gibi. Ama yaparız sanki babacım. Yeterince istiyorsak yapabiliyor olmalıyız. En azından orta vadeli programımız belli. Sen orta okula başladığında Marmaris'e taşınmış olmak istiyoruz. Önümüzde iki yıldan az bir zaman var. Alt yapıyı hazırlamak içinse uzunca bir süre. Bu işi ne kadar isteyip istemediğimizi bu sürede yapacaklarımız gösterecek.
Zor olan evimiz dediğimiz İstanbul'u terk etmek değil aslında. İstanbul bir yere kaçmıyor, hep burada. Zor olan arkadaşları, sosyal çevremizi ve alışkanlıklarımızı terk etmek. Beni endişelendiren tek şey bu. Adapte olma konusunda yeterince başarılı olabilirsek, yeni bir sosyal çevre, yeni alışkanlıklar ama hepsinden önemlisi, daha rafine ve birbirimize ayırabileceğimiz bolca zamanın olduğu yeni bir zamana transfer olabiliriz. Geleceği kestirmek zor. Ama hayal etmek ve istemek bir o kadar kolay. Bakalım neler bekliyor bizi.
Bu dileği bir kayıt olması için buraya not ediyorum. Zaman olanın bitenin en sahici şahidi nasıla. Ve tabii ki hep beraber olalım yeter, nerede ve nasıl olursa.
Yorumlar