Bütün yaz mevsimini yedik bitirdik
Doruk. Ben yine bloğa bir şey yazamadım. Yazı yazma karşılığında para kazanıyor
olsaydım kovulmuştum şimdiye kadar. Yaz bitince lig de başladı. Ben futbola
düşkün biriyim. Sen de ister istemez ucundan kıyısından ilgilendin doğal
olarak. Ailece Galatasaraylıyız biz. Sen de futbolun ne demek olduğunu
öğrendiğinden beri cimbomlusun. Bu aşağıdaki resim yine Feneri yendiğimiz bir
maçtan. Bir istisna olmadı değil tabi. Altındaki resimde Galatasaray Manchester maçından :)
Mevcut iki tane top sahamız vardı şimdiye kadar. Birisi evimizin uzunca holü. Burada mutfak tarafı benim, oda tarafı senin çift kale maç ve şut çekmece oynuyoruz seninle. Yenilmeye tahammülün yok. Goldü gol değildi diye mutlaka her oyunda bir kere kavgamız oluyor. Kan ter içinde içinde kalıp yorulduğunda, hadi ara verelim biraz arabacılık oynayalım diyorsun. Bir sürü topunun içinde evde oynamaya müsait ses çıkarmayan yumuşak toplarımız da var tabi. Ama sen pek gürültüyü kafana takmıyorsun.
Diğer top sahamız ise sitenin futbol sahası. Özellikle bu yaz zamanımızın çoğu orada geçti. Senin bencilliğini atmana yardımcı olan yerdir kendileri. Babayla oynarken bütün goller senin, her pas sana atılıyor. Keyfin de yerindeydi haliyle. Ama arkadaşlarınla beraber maç yaparken, bana pas vermiyorlar diye çok ağlayıp oyundan çıktığın oldu. Baba olarak da maçta torpilim bir yere kadar işliyordu çünkü. İşin garibi topu aldığında da sen kimseye vermiyordun. Takım oyunu, paylaşma gibi şeyleri sana futbol yardımıyla öğretiyoruz şimdilerde.
Bir de sürekli kendini yere atıyorsun babacım. Her şey faul sana göre. Geçen hafta sırtına sertçe top geldi diye Ali Hoca'ya yaa faaul faaul diye bağırıyordun. Adam da anlamadı :)
Arada su molalarına geliyorsunuz. Normalde su bulunduruyorum yanımda. Ama çocuğun birinde mavi renkli bir şişe gördün. O gün bugündür baba bana futbolcu içeceği al diyorsun. Çok enerji eksiğin varmış gibi powerade'i de içince iyice zapt edilmesi zor oluyorsun. Eti Cinim benim.
Bu top ve Galatasaray sevdası ile birlikte bir rutin gelişti. Galatasaray'ın her sezon çıkardığı 3 formadan en sevdiğimi sana alıp arkasına ismini ve yaşını yazdırıyorum. Param ve ömrüm yettiğince almaya da devam edeceğim. Sen kendi paranı kazanmaya başladığında da kendin alırsın. İleride çok güzel bir koleksiyon olur. Bu yaş grubu çocuklarda gördüğüm kadarıyla bir krampon hastalığı var. Sana da futbol kramponu aldım. biri çivili çim saha için olanlardan, bir tanede tırtıklı halı saha için olanlardan. Hatta bu tırtıkların adedine göre birbirinizle sidik yarıştırıyorsunuz. Onun çivisi fazla benimki yeni sezon v.s. diye sahanın ortasına çökmüş tabanları havada bağıra bağıra tartışan çocuklar gördüğümde hah tamam yine krampon mevzusu diyorum. Şu aralar Nike'ın çıkardığı alevli yanar dönerli turuncu bir krampon var. Onu sipariş ettiniz efendim. Sık sık soruyorsunuz. Müsaade et de mevcutlar biraz eskisin babacım. Tam takım dizlikler kramponlar ve futbol formanla minik messi gibisin :)
Her ne kadar anneannen ve dayın
Fenerbahçeli olman için uğraşsa da seni o karanlık dehlizlerden kurtardım. Çok
iyi bir Galatasaraylı oldun baban gibi. Annen oldum olası sevmezdi futbolu.
Hala öyle. Aile kontenjanından Galatasaraylı o. Sen olaya hakimsin ama.
Galatasaray'da en sevdiğin futbolcu kim dediğimde Barcelona diyorsun :)
Seni
maça da götürdüm. Birlikte Fiorentina ile yaptığımız hazırlık maçını izledik.
Ama o zaman küçüktün sanırım çok ilgilini çekmedi. Bu aralar tekrar denemek
lazım. Evde maç izlerken de çok ilgilenmiyorsun şimdilik. Bu sezonun sonlarına
doğru havalar ısındıktan sonra bir maça gidelim beraber.
Büyürken ilgilendiğin şeyler de değişiyor. Bu aralar en çok keyif aldığın
şeyler bisiklete binmek ve top oynamak. Arkadaş grubun ve vakit geçirmekten
keyif aldığın şeyler son bir yılda değişti. Ben de Doruk bebeklikten çocukluğa
geçti diyorum annene. Bütün yaz işten geldikten sonra ya da hafta sonu mutlaka
top sahasına gidip top oynadık seninle. Aslında bebekliğinden beri top oynamayı
severdin ama bilindik anlamıyla futbola bu sene sardın. Yoksa evde salonun bir
köşesi senin envai çeşit toplarınla dolu. Her gittiğimiz yerden bir top
alıyorduk.
Mevcut iki tane top sahamız vardı şimdiye kadar. Birisi evimizin uzunca holü. Burada mutfak tarafı benim, oda tarafı senin çift kale maç ve şut çekmece oynuyoruz seninle. Yenilmeye tahammülün yok. Goldü gol değildi diye mutlaka her oyunda bir kere kavgamız oluyor. Kan ter içinde içinde kalıp yorulduğunda, hadi ara verelim biraz arabacılık oynayalım diyorsun. Bir sürü topunun içinde evde oynamaya müsait ses çıkarmayan yumuşak toplarımız da var tabi. Ama sen pek gürültüyü kafana takmıyorsun.
Çok
şükür dünya tatlısı alt komşularımız Meral teyze ve Mustafa Amca vardı. Adını
anmışken iki satır da Mustafa amca'dan bahsedeyim. Çizgi film karakteri gibiydi
Mustafa amca. Çok sevimli, konuşmayı seven, sevgi dolu bir insandı. Eşi Meral
teyze de öyle. Allah ona ömür versin diyelim. Mustafa amca alt katın balkonunda
seni her gördüğünde sana küçük cherry domateslerden verirdi. Hatta son yaz
yetiştirmediği için gidip pazardan senin için küçük domateslerden almıştı. Seni
torunları gibi sever her türlü haylazlığını ve gürültünü anlayışla
karşılarlardı. Mustafa amcayı bu yaz biterken kaybettik. Acı çekmeden
sevdikleri yanındayken göçtü aramızdan. Nur içinde yatsın. Sana
söylemedik.
Diğer top sahamız ise sitenin futbol sahası. Özellikle bu yaz zamanımızın çoğu orada geçti. Senin bencilliğini atmana yardımcı olan yerdir kendileri. Babayla oynarken bütün goller senin, her pas sana atılıyor. Keyfin de yerindeydi haliyle. Ama arkadaşlarınla beraber maç yaparken, bana pas vermiyorlar diye çok ağlayıp oyundan çıktığın oldu. Baba olarak da maçta torpilim bir yere kadar işliyordu çünkü. İşin garibi topu aldığında da sen kimseye vermiyordun. Takım oyunu, paylaşma gibi şeyleri sana futbol yardımıyla öğretiyoruz şimdilerde.
Bir
dönem maç yapmak istemedin. Ben kaleye geçeyim sen şut çek saatlerce
istiyordun. Çünkü bütün toplar senindi. Uzun süre gol yemezsem sinirleniyorsun
:) Baktım yapabilirliğin arttıkça arkadaşlarınla birlikte oynama isteğin
artıyor. Ben de bu yaz seni futbol okuluna yazdırmaya karar verdim. Hem futbolu
tekniği ile öğren, hem takım oyunu ve spor disiplinini kavra diye 2-3 ay önce
evimize yakın bir yerde Galatasaray'ın açtığı futbol okuluna gitmeye başladık.
Daha yakında hatta yürüme mesafesinde Fenerbahçe'nin futbol okulu da vardı. Ama
üste para vermiyorlardı :)
Üç
aydır hafta sonlarımızı senin futbol okuluna göre planlıyoruz. Çok mutlusun
orada. Cumartesi antrenman yapıyorsunuz. Pazar da maç günü. Senin gibi
bıdıklardan oluşan bazen 20 kişileri bulan bir kurs bu. Çalım atmayı, topu
durdurmayı, pas vermeyi öğreniyorsun. Şut çekme ile ilgili öğrenecek çok şeyin
yok. Yıllardır en iyi yaptığın duran topu sertçe bana nişanlamak çünkü :)
Gol attığında çok mutlu oluyorsun. Yüzündeki o gururlu tablo, "yaptım,
şimdi herkes bana bakıyor" edalarındaki kasıntı yürüyüşün ve yüzünün
aldığı hali anlatamam izletmem lazım.
Maçtan
sonra eve gidip banyo yapmamız lazım normalde ama sen futbola doyamadığın için
eve giremeden sitedeki futbol sahasına gidiyoruz. Bir iki saatte orada maç, şut
derken tüm hafta sonu top peşinde geçiyor. Bisiklet ilk aşkın olmasına rağmen
top oynayacak biri varsa dönüp bisikletine bile bakmıyorsun. Seni daha önce de
spor aktivitelerine göndermiştim. Karate, yüzme, jimnastik gibi sporları
denemiş ama en sevdiğinden bile 3 ayda sıkılmıştın. Futbol'dan sıkılacak gibi
görünmüyorsun şimdilik. Bu hafta sonu kurstan çıkınca bana "Baba futbol
okulunu çok seviyorum. Sonsuza kadar gelelim tamam mı? " dedin :)
Antrenman
yaptığınız sahada düştüğünüzde yaralanmayın diye çimlerin arasına serpilmiş
lastik kırıntıları var. İlk derslerde dersi topu bırakıp onlarla uğraşıyordun.
Önce güzelce avucunda toplayıp yağmur yağıyormuş gibi yapıp kafandan aşağı
döküyordun. Saçlar, eller, yüzün, dizin yani açıkta kalan neresi varsa eve
simsiyah geliyordun. Tam arap sabununa basmalık. Yavaş yavaş o oyunu bırakıp
futbolla ilgilenmeye başladın. Seni anlayabiliyorum. Boş durmaya alışık değilsin.
Yapın buna uygun değil. 20 kişilik bir aktivitede sıra sana gelene kadar
sakince oturup beklemeni senden beklemiyorum zaten. Bu boş anlarda enerjini
daha faydalı şeylere yönlendirmen lazım.
Bir de sürekli kendini yere atıyorsun babacım. Her şey faul sana göre. Geçen hafta sırtına sertçe top geldi diye Ali Hoca'ya yaa faaul faaul diye bağırıyordun. Adam da anlamadı :)
Yere
düşüp kıvranınca soğuk spreylerden sıkıyorlar ağrıyan yerine. Böyle
televizyonda futbolculara yaptıkları gibi iyileştiriyorlar ya seni çok hoşuna
gidiyor.
Arada su molalarına geliyorsunuz. Normalde su bulunduruyorum yanımda. Ama çocuğun birinde mavi renkli bir şişe gördün. O gün bugündür baba bana futbolcu içeceği al diyorsun. Çok enerji eksiğin varmış gibi powerade'i de içince iyice zapt edilmesi zor oluyorsun. Eti Cinim benim.
Bu top ve Galatasaray sevdası ile birlikte bir rutin gelişti. Galatasaray'ın her sezon çıkardığı 3 formadan en sevdiğimi sana alıp arkasına ismini ve yaşını yazdırıyorum. Param ve ömrüm yettiğince almaya da devam edeceğim. Sen kendi paranı kazanmaya başladığında da kendin alırsın. İleride çok güzel bir koleksiyon olur. Bu yaş grubu çocuklarda gördüğüm kadarıyla bir krampon hastalığı var. Sana da futbol kramponu aldım. biri çivili çim saha için olanlardan, bir tanede tırtıklı halı saha için olanlardan. Hatta bu tırtıkların adedine göre birbirinizle sidik yarıştırıyorsunuz. Onun çivisi fazla benimki yeni sezon v.s. diye sahanın ortasına çökmüş tabanları havada bağıra bağıra tartışan çocuklar gördüğümde hah tamam yine krampon mevzusu diyorum. Şu aralar Nike'ın çıkardığı alevli yanar dönerli turuncu bir krampon var. Onu sipariş ettiniz efendim. Sık sık soruyorsunuz. Müsaade et de mevcutlar biraz eskisin babacım. Tam takım dizlikler kramponlar ve futbol formanla minik messi gibisin :)
İleride
profesyonel futbolcu ol diye göndermiyoruz seni oraya tabiki. Gitmekten mutlu
olduğun sürece gidersin. Bence sana çok faydası oluyor. İleride basketbol ve
eskrimi de denetmek gibi bir niyetim var sana. Kısmet bakalım.
Yorumlar