Öz bakım kelimesi, senin okula başlamanla bizim sözlüğümüze girdi Doruk'cum. Özgür bir çocuk olmanı istedik hep. Bu yüzden keşfederken seni hiç kısıtlamadık. Dokun, kokla, kirlet, dağıt, kes, parçala keşfet dedik. Sen de sunulan bu fırsatı hiç heba etmedin. Ama iş artık biraz kontrolden çıkmaya başladı.
Hangisini anlatsam. Mesela evimizi geçen ay tadilattan geçirdik. Duvarları neredeyse 10 yıldır boyamamıştık. Aslında çoğu kez boyama zamanı geldiğini fark etmiş, ancak senin iki gün sonra duvarları yine tuvale çevireceğini bildiğimizden ertelemiştik. Uyuduğun odanın duvarı senin serbest çalışma alanındı. Anlaşmamıza göre o odada istediğin gibi duvarları boyayacak ama diğer odalarda duvarları boyamayacaktın. Sen bu anlaşmamıza kısmen uydun. Kendi odanı duvardan duvara boyadığın halde salonda sadece bazı yerleri boyadın. Bir de boyamanın dışında kalem ucuyla duvarları kazımışsın. Yer yer delikler oluşmuş duvarda. Altına da gururla "Sok zor yaptım" yazmışsın :)
Mesela senin için halı, parke, beton zemin, çayır çimen, ıslak zemin ve çamurla kaplı balçık gibi alanların bir farkı yok. Hepsi rahatlıkla üzerinde oturulabilecek hatta yuvarlanabilecek alanlar. Bütün çocuklar yağmur birikintilerine ayaklarıyla basıp su sıçratmayı sever eminim. Ama sen orada da sıradanlığı aşıyorsun. Yağmurlu bir günde eve döndüğümde seni su birikintilerinde yuvarlanırken hatta bir miktar suyu ağzına alıp fışkırtırken görünce kan beynime fırlamıştı. Sana özgür ol derken bir yerde de durman gerektiğini öğretememiştik anlaşılan.
Bu rahat tavırların günün her anında karşımıza çıkıyor. Ve son iki üç yıldır öğretmenlerinden aldığımız tek olumsuz geri bildirim de, öz bakım ve derli toplu olma konusunda yaşadığın sorunlar oldu. Geçen hafta da bu konuyla ilgili bir ev ödevi hazırladın. Kendi başına yapabildiğin ve destekle yapabildiğin kişisel bakım faaliyetleri. Ödevi Pazar akşamı geç saatte hatırladık. Apar topar hazırladık beraber. Ama konu o ödevin içeriği tabi. Konu başlıklarıyla ödeve yazdığın öz bakım becerilerini senin gördüğün ve gerçekte olan hali ile yazayım istedim. Resimler de ödevden. Tarih bunları da yazsın Doruk Efendi.
1 - Sabahları elimi yüzümü yardım almadan yıkarım : Hadi canım. Yapar mısın gerçekten? Öyle bir şey olmadığını ikimizde biliyoruz Doruk. Bir kere kendi başına yapıyorsan, yaptığın şey yüz yıkamak değil. Yüzünü yıkadığında da kendi başına yapmıyorsun :) Zaten hafta içi sabahları gözlerin yarı kapalı ve kucakta gidiyorsun banyoya beyefendi. Klozette 5 dakika daha şekerlemeden sonra defalarca "Doruuuk yüzünü yıkayıp kahvaltıya gelir misiiiiiiin ?" den sonra içeriden belli belirsiz kısa bir su sesi duyuyorum. Su sesi kesildikten 10 saniye sonra da sen bitiyorsun yanımda.
- Yüzünü yıkadın mı babacım ?
- Evet yıkadım ?
- Neden bana yıkanmış gibi gelmedi ?
- Ya neden inanmıyorsun bana yıkadım işte ?
- Ama babacım su sesi duymadım hiç. Ellerini ıslatmışsın sadece. Onu da kurutmadan gelmişsin zaten :)
- Ya gülmeeee.
Neyse geri dönüp tekrar yardımla yüzünü yıkıyoruz. Ellerini bile biz kurulamazsak kurulamıyorsun. Suyla oynamayı seviyorsun ama iş güzelce el yıkamak gibi bir göreve dönüşünce durum farklı.
Zannetme ki bu hafta içi sabah uykulu olduğun için böyle. Hafta sonları da durum aynı. Biz sana bu tür sorumlulukları kazandıramadık ne yazık ki. O yüzden elini yüzünü sabahları yardım almadan doğru bir şekilde yıkadığını külahıma anlatabilirsin. Sadece sabahları değil, akşamları da okuldan geldiğinde durum aynı.
Bir yüz yıkama rutinini çekip arşive atayım da itiraz hakkın kalmasın ileride :)
2 - Dişlerimi yardım almadan fırçalarım : İçlerinde kanaatle kurtarabileceğin görevlerden biri bu. Zaten bunu kendi başına doğru bir şekilde yapmanı dişçiler bile beklemediği için 8 yaşına kadar siz fırçalayın ya da yardım edin diyorlar.
Sen dişini fırçalarken genellikle macunu yemeyi, fırçanı yıkama oyunu, fışık fışık dediğin gargara ile ağzındaki köpüklü suyu etrafa püskürtmeyi daha eğlenceli buluyorsun. Rutinin dışına çıktığımızda daha eğlenceli oluyor. Doktorunun artık kullanması lazım dediği diş iplerin ve annenin zararlı diye artık kullanmamıza izin vermediği mentollü ağız çalkalama suları çok ilgini çekiyor mesela. Okula da diş fırçanı götürüyorsun. Orada da fırçalıyorsun diye varsayıyorum. Gerçi diş fırçan ayakkabı fırçasına dönüyor bir haftada. O fırçayla neler yaptığını düşünmek de, öğrenmek de istemiyorum.
Şimdilik rutinin günde iki kez diş fırçalamak. Sabahları kahvaltıdan sonra evden nasıl çıktığımız belli olmadığından genellikle atlıyoruz o seansı. Yine de sorumlulukların içerisinde bizi en az yorduğun bu diş bakımı. Özellikle dişçi fobisi olmayan, her konuda iş birliği yapan, uyumlu ve akıllı bir çocuk olduğun için teşekkür ederim Doruk'cum. Baban olduğum için çok mutlu olduğum anlardan biri daha.
3-Yemeğimi yardım almadan yerim : Yerdin eminim. Çocukluğundan beri elimizde tabak kaşıkla evin içerisinde peşinde yemek yemek yemek diye koşturmasak, ara öğün konusunda daha tutarlı davransak, bir öğün yemek yemedin diye hayatından endişe etmesek sen de oturup kendi yemeğini güzelce yerdin babacım. Ama durum böyle değil. Özellikle son zamanlarda daha çok yemek seçmeye başladın. Sevdiğin bir kaç şey var sayabildiğim. Tost, sucuk, köfte, makarna, patates (kızarmış olanı) mercimek çorbası. Diğer her şey ise, zaman zaman çok keyfin yerindeyse yemek isteyebileceğin gıdalar kapsamında sana göre. Sebze ve türevlerini ancak iki dünya bir araya gelirse yeriz gibi.
Dolayısıyla her yemek sinir harbi.
Yemek masasına rica edersek geliyorsun. Kıpır kıpır bir çocuk olduğundan sandalye üzerinde rahat durman mümkün değil. Elin kolun rahat durmuyor. O eller bir tek çatal bıçağı düzgünce tutup yemek yemek için kullanılamıyor sadece. Artık zamanla ve sabırla mücadele etmek zorlaşıncada ya annen ya ben alıp çatalı dayıyoruz yemeği ağzına. Sevmediğin bir şey yemeye kalktığında ve aç kalmasın oğlumuz yesin az bir şey mantığıyla biraz da ısrar ettiysek bu kez böğürme ve ağlama seansı başlıyor. Sonra film kopuyor herkeste. Seçenekler basit aslında ama yapamıyoruz. Yemek yemiyorsan yeme babacım dedikten sonra açlıkla kendini sınamana izin vermek lazım ama gel de annene ve anneannene anlat bunu. Ben söylüyorum ama ben de aynı şeyi yapıyorum zaman zaman.
Bir de yemek yerken biraz titiz davran artık. Ortalığı batırma demiyorum, sadece çok batırma diyorum. Yemek yeme işine odaklanamadığın için yemekten sonra ortam savaş alanına dönüyor. Eller leş gibi ise peçete aramadan, üste başa, koltuğa siliniyor. Neyse. İlerleyen günlerde değişecek umuduyla bu konuyu kapatayım artık. Ama yardım almadan yemek yiyorum, çikolata, patlamış mısır ve cips dışında koca bir yalan hatırlatayım.
Not : Tam bu esnada annenden mail geldi. Ara dönem karnen açıklanmış. Herşey pek iyi :) Tebrik ederim minik aslanım benim.
4-Saçlarımı tararım : Evet bak bunu ciddi ciddi yapıyorsun artık. Başkalarının senin görünüşünle ilgili ne düşündüğünü önemsediğin yaşlara girdik sanırım. Sabahları ayna karşısında saçlarını taramayı seviyorsun. Kuaförlüğünün biraz gelişmesi lazım ama. Bu hafta sonu saçında bir gariplik sezdim. Tarıyorum düzeltiyorum yine de önü bir garip görünüyor. Bir baktım ki saçının önü dibinden kesilmiş. O Cuma bir arkadaşımın oğlunun saçını okulda arkadaşları kesmiş. Biz de laflarken o olaydan bahsetmişti. Ben de oğlumun güzelim saçlarını haylaz arkadaşlarından biri kesmiş diye düşündüm. Sana sordum tabi.
-Doruk saçlarına bir şey mi oldu.
-Ne oldu?
-Kesilmiş saçının önü babacım.
-Hayır kesilmemiş.
-Doruk görebiliyorum saçının önü kesik. Arkadaşlarından biri mi kesti ?
- Yooooo.
-Sen kesmiş olabilir misin babacım?
- ??!!^x>£#$½$#??
-Anladım babacım. Neden kestin peki ?
-Öyle. İşte.
-Ne zaman kestin peki?
-Anneannem mutfaktayken. Salonda.
-Aferim. İyi yapmışsın oğlum.
Yukarıdaki olaydan sonra tarayacak saçın da kalmadı. Berber o kesik yeri düzeltmek için tüm saçını kısacık kesmek zorunda kaldı. Askere benzedin şimdi. Ama itiraf etmeliyim. kısacık saçlarınla daha tatlı oldun. O kadar sevimli bir yüzün var ki, insan yanaklarını ısıra ısıra sevmek istiyor seni. Yazın seni berberin yanına vereyim de düzgün kesmeyi öğren bari.
5-Elbiselerimi ve ayakkabılarımı yardım almadan giyerim : Hadi ordan :) Burayı da canım isterse elbiselerimi kendim giyerim diye düzelt. Yapabilirliğin konusunda hiç sorun yok Doruk. Yaşına göre isteyip de yapamayacağın şey çok az babacım. Ama ne yazik ki benimle aynı genetik kodlara sahip olduğundan baban gibi sen de ileride "zeki ama tembel amcası" etiketlerine maruz kalacaksın sanırım. Her şeyi çok iyi yapabiliyorsun. Ama yapmak zorundaysan. Azıcık bile nazlanma şansın varsa, işi oyuna çevirebiliyorsan, erteleyebiliyorsan bu fırsatı kaçırmıyorsun. Geçen sabah "oğlum ayakkabını giy dediğim halde neden hala halının üzerinde yatıyorsun öğrenebilir miyim ?" dediğimde "Okula geç gitmek için" dedin.
5 yaşından beri ayakkabılarına kendin kelebek düğümü atabiliyorsun. Kıyafetlerini çok uzun süredir yardımsız giyebiliyorsun. Ama zaman kısıtlaması olmaması lazım. Bir yere gecikmeyeceksek, ve ben 3-5 kere onu giy bunu giy demekten usanmayacaksam sorun yok. Bu durumda bizim kendimize bir çeki düzen verip sana yeterli zamanı tanımamız lazım. Ama işte hep yetişecek bir yerler var hep zaman az kuzum. Bunu da çözeriz ilerleyen günlerde. Dert değil.
Dert değil. Çünkü seninle gurur duyuyoruz. Ve her gün oğlumuz olduğun için şükrediyoruz.
Henüz 5.5 yaşında olmana rağmen yapabildiğin onlarca şey var. Yapamadıklarını sayıp ezmeyeyim seni şimdi. Bunlar da yapabildiklerin.
3 yaşından beri denge tekerleri olmadan iki tekerli bisiklet kullanabiliyorsun.
5 yaşından beri kayak yapabiliyorsun.
5 yaşından beri buz pateni yapabiliyorsun.
5 yaşından beri patenle kayabiliyorsun.
3.5 yaşından beri kolluksuz yüzebiliyorsun.
4 yaşından beri bildiğin futbol oynuyorsun. Hem de şutların çok sert.
Kendine ait bir yatağın olduğundan beri yalnız uyuyorsun.
5 yaşından beri okuyor ve yazıyorsun.
Hepsi bir yana 18 Şubat 2009'dan beri her gün varlığınla beni mutlu ediyorsun.
İyi ki varsın canımın içi.
Yorumlar