Dünyalar güzeli vakit bulmuşken tatil anılarımızı not edeyim istedim. Cuma günü okulda gösterini izledikten sonra seni Emeti ablana emanet edip, tatil öncesi işlerimi toparlamak için koştura koştura işe gittim. Genelde her tatil öncesi işler sakinken, benim tatil haftam işlerin en yoğun ve problemli olduğu hafta olur ve tatil tabiri caizse burnumdan gelir. Bütün tatil boyunca telefonum çalar, işlerde sorun çıkar ve annen de ben de benim telefon konuşmalarımda sıkılırız artık. Bu kez aynı şeyi yaşamamak için önceden tedbir alayım dedim ama pek farklı bir sonuç elde edemedim. Yine Pazartesiden Cuma'ya telefon susmadı.
Neyse işlerimi biraz geç de olsa bitirip eve geldim. O ana kadar yola ne zaman çıkacağımız nereye gideceğimiz belli değildi. Aslında bu belirsizlik hali benim hoşuma gidiyor ama annen pek plansız işleri sevmediğinden biraz huzursuz olmuştur eminim. Ayrıca birlikte tatile gideceğimiz ailenin bizim tatil haftamızın başladığı ilk 3 gün için başka planları vardı. Topraklar Cumartesi Pazar Kıbrıs'ta olacakları için bize en erken Pazartesi akşamı katılabileceklerini söylemişlerdi. Bizim de iki alternatifimiz vardı. Ya Salı akşamına kadar İstanbul civarında oyalanıp Salı birlikte yola çıkabilirdik, ya da erkenden yola çıkıp Salı günü onlarla buluşacaktık. Akşam iş dönüşü yolda düşünüp erkenden yola çıkmaya karar verdim. İki sebepten ötürü. Birincisi diğer aile daha çok gezerek bir kültür turu yapmak istiyordu. Benim ise niyetim bir şekilde denize girip yaz sezonunu açmaktı. İkinci sebep ise zaten 1 hafta olan tatilin 3 gününü ziyan etmek istememdi. Bu yüzden akşam eve gelip hadi toplanın gidiyoruz gençler dedim.
O akşam annenin anneannesi ve teyzesi bize geldi. Bizde kalacaklarmış. Biz bir yandan çantalarımızı hazırladık bir yandan da onlarla vakit geçirdik. Sen tatil konusunda en az benim kadar heyecanlıydın. Her çocuk gibi tatil dediğimizde aklına gelen şey deniz kum ve kaydıraklı havuzlardı. Ama ilk planımıza bunlar dahil değildi. İki ailenin ortak kararı ile sizi Pamukkale'ye travertenleri görmeye, Selçuk'a Efes Harabelerini görmeye, Çanakkale'ye Truva atını ve şehitlikleri görmeye ve Foça'ya eski taş evleri görmeye götürmek vardı. Dikkat edersen kaydıraklı havuzlara yer yoktu. Ama artık kendimize ait 3 ekstra günümüz olduğuna göre yeniden planlama yapabilirdik.
Cuma gecesi çantalarımızı arabaya doldurup gece 11 gibi yola koyulduk. İlk hedefimiz en sıcak yer olduğunu düşündüğümüz Antalya'ya gidip biraz denize girmekti. Ama tam olarak nereye gideceğimizi henüz bilmiyorduk.
Gece yolculuğunu çok sevmiyorum ama gündüze göre yollar daha sakin olduğundan ve bütün günü kaybetmemek için gece yola çıkmayı tercih ediyoruz. Annen pek araba kullanma heveslisi olmadığından o arabanın sağ ön koltuğunda yardımcı pilotluk yapıyor. Sen arabaya bindikten 15 dakika sonra mışıl mışıl uyumaya başladın. Zaten uyku saatin geçmişti ve motor uğultusu da sana ninni gibi gelmiştir eminim. Seninle yolculuk hiç bir zaman sıkıntılı olmadı. Bir tatilimiz dışında ki onda da çok küçüktün daha, ağladığını mızmızlandığını hatırlamıyorum. Zaten ipad varsa şarjı bitene kadar seni o oyalıyor. Şarjı bitene kadar oyun oynuyorsun zaten. Bazen ne kadar kaldı baba diye soruyorsun. Bir saatte 11 saatte desem hep ooo çok varmış oluyor tepkin :)
Yola hazırlıklı çıkmıştık. Yastıklar ve battaniyeler hazırdı. Şirket bu yıl arabaları değiştirdi. Yeni arabamızın bagajı çok küçük. Nasıl sığarız diye endişelenmiştik. Ama çok daha büyük bağajlı arabalara sığamıyorken bu kez bir şekilde arka koltukta yer bile kaldı. Dayanabildiğim kadar sürdüm arabayı. Uykum gelince Afyon civarında mola verip biraz kestirdim. Sen zaten uyuyordun. Her mola verip uyumaya karar verdiğimizde arka koltuktaki çocuk koltuğunu söküp arka koltukları sana yatak haline getiriyoruz. Yastığın battaniyenle mışıl mışıl uyudun. Sabah 7 gibi uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra tekrar yola koyulduk.
Antalya'ya vardığımızda öğle olmuştu. Side mi Kemer mi diye karar vermeye çalıştık. Annenle hem hava durumunu hem de kalacak yer alternatiflerini araştırdık. En sonunda çocuk dostu otellerden Rixos Tekirova'ya karar verdik. Otelin çocuk kulübü ve kaydıraklı havuzları çok güzeldi. Ayrıca denizi de nefis.
Otele giriş işlemlerini yapmak için resepsiyona gidip geri geldiğimde seni göremedim. Annen lobi bara milk shake almaya gittiğini söyledi. Sana bıraksak su yerine milk shake içersin :) Tatil boyunca ne içersin babacım sorusunun cevabı hep milk shake oldu. Odamız saat ikiye kadar hazırlanamayınca bize aile odası verdiler. İki odadan oluşan kocaman bir suit. Hemen eşyalarımızı çıkarıp kaydıraklı havuzlara koştuk seninle. Kapanmadan yarım saat kadar kaydırakları deneyelim dedik. Ama biraz hayal kırıklığı oldu. Çünkü hem tesis tam açılmadığı için bazılarını çalıştırmamışlardı. Hem de çalışanların bir kaç tanesine henüz yaş ve boyun tutmadığı için seni almadılar. Bilselerdi senin en bomba kaydıraklardan nasıl kaydığını izin verirlerdi belki. Bunlar senin için eğlencelikti :)
Senin de kayabileceğin bir tanesini bulup aşağı indik. Ben senin kaç yaşında olduğunu soran adama 8.5 yaşında demiştim. Sana sorunca sen 7 dediğin için patladık aslında :) Çok kızmıştın. Niye izin vermiyor ki küfür söylicem şimdi diye söylene söylene çocuk kaydıraklarının olduğu yere geldik. İyi ki de gelmişiz. Orada daha çok eğlendin. Hava güneşli ama su buz gibiydi. İlk girdiğimizde titredik. Ama 1 dakika geçmeden alıştık. Yarım saat boyunca orada takıldık. Sen oyna ben şu şezlongda uzanayım biraz desem de kabul görmeyeceği için ben de seninle beraber tüm kaydıraklardan kaydım. En çok kovalamacılık oynamayı seviyorsun. Ben 10'a kadar sayıyorum sen kaçmaya ve seçtiğin bir kaydıraktan kaymaya gidiyorsun ben de seni yakalamaya çalışıyorum. Sonra sıra değişiyor. Neyse ki bir tarafımızı kırıp dökmeden oynayabildik. Bir de bana tuzak kurup, yukarıdan su doldukça devrilip dökülen kovaların altına çektikten sonra başımdan aşağı su dökülmesini izlemeye bayılıyorsun :) Bu numaraları yiyormuş gibi yapıyorum ya, yemiyorum aslında bilesin babacım. Orada işimiz bitince anneni de odadan alıp biraz oteli gezdik ve denize gittik. Sen pek deniz insanı sayılmazsın. Yani sevmiyor da değilsin ama öncelik hep havuz. Denize gittiğimizde de su sıcak sayılmazdı. Baktık alışa alışa giremiyoruz attık kendimizi suya. Biraz yüzdük biraz su topu oynadık. Sezonu böylece ilk kez Nisan ayı bitmeden açmış olduk. Genelde yılın ilk deniz ziyareti Mayıs gibi Şile'ye olurdu. Bu kez Antalya'ya kısmetmiş. Deniz çok ısınmamıştı ama donmadık da. Eğlenceliydi yani. Böyle tatiller seni daha çok mutlu ediyor. Bence de yaş gurubun için bu tatiller daha iyi.
İlk gün iyi ki gelmişiz dedim. Tatil başlar başlamaz insanın modu, psikolojisi değişiyor. Sen mutlu, ben mutlu. Her otel ziyaretimizde senin hacı olduğun bir yer var. Bowling salonu. Mutlaka her akşam uğrarız. Bu rutini bu kez de bozmadık. Kabul etmek istemediğin bir gerçek var yalnız. Bowling topları senin için biraz ağır. Ve düzgün atış yapman çok kolay değil. Ama yapamamaya tahammülün olmadığı için kendinle mücadele edip duruyorsun. Kötü atınca topları tekmelemeler mi dersin, hırsından dişlerini sıkmalar mı. Üzülüyorum, anlatıyorum ama baktım bir işe yaramıyor vaz geçtim izledim sadece :)
Bu kez hamam keyfi de yaptık birlikte. Daha önce seninle spor salonunun sauna ve buhar odasına birlikte gitmiştik. Pek hoşlanmamıştın o sıcak ortamdan. Hamamdan da haz etmeyeceğini düşündüm. Ama aksine çok eğlendin. Bol bol suyla oynadın. Hamamda sana kese ve masaj yaptım. Keyfine diyecek yoktu. Yemekler ise yine problem. Açık büfe bir restoranda nasıl olur da gidip en saçma şeyleri buluyorsun anlamıyorum. Tatil diye bir şey demedik. Beslenme bakımından tam bir günah haftasıydı. Bir akşam da ala carte restoranına gittik otelin. Biz yemek yerken sen tüm yemek boyunca scooter ile çevrede dolandın. Bu meksikalı şapkasıyla resmimiz o geceden. Scooter ile gezerken mini disco gibi bir yerde DJ performansını izlemeye başladın. DJ arada sahneye sis veriyordu. Çok ilgini çekmişti. Her sis verildiğinde sahneye çıkıp sis dağılana kadar içinde kalmaya çalıştın :)
İki gün boyunca, hatta son gün akşamına kadar tadını çıkardık otelin. Bu arada Toprak'lar Kıbrıs'tan dönmüş ve yola çıkmaya hazırlardı. Programımızın ilk uğrak yeri Pamukkale olacaktı. Son gün hava biraz kapatır gibi oldu. Biz otelden çıkarken biraz yağmur bile çiseledi. Bir kaç saatlik yok çabucak geçti. Gece yarısına doğru otele önce biz vardık. Sizi odaya yerleştirdikten sonra Osman'ları beklemek için lobiye indim. Yarım saat kadar geçmişti ki onlar da geldi. Ben sen çoktan uyumuşsundur sanıyordum ama arkadaşını karşılamak için uyanık kalmışsın. Ertesi gün program yoğun saat de epey geçti. Odamıza çıkıp uyuduk.
Tatilimizin kültür turu bölümü başlamıştı artık. Pamukkale'ye annenle yıllar önce gelmiştik. Ama 15 yıldan fazla olmuş. Pek hatırlamıyordum. Sabah kahvaltı yapıp bölgedeki tarihi kalıntıların olduğu alana geldik. Bol yürümeli bir parkur vardı önümüzde. Tarihi kalıntılar, travertenler ve sıcak su havuzu ilgini ne kadar çekecekti bilmiyorduk. Ama Toprak'la birlikte olduğun için çok arıza çıkarmadan oyalanacak bir şeyler bulursun diye düşünmüştüm. Öyle de oldu. İlk sütun kalıntılarının önünde düşürülmüş bir gözlük buldun. Tarihi gözlük buldum dedin :) Sonra bir karınca yuvası, ardından da ilk kez gördüğün osuruk böceği dediğimiz tarihi böceklerle oynadın :) Tozun toprağın içinde oynaya oynaya bizimle gezmeye başladın. Yürümekten de hiç şikayet etmedin. Önce çok görkemli bir amfi-tiyatro'ya gittik. Oldukça iyi korunmuş ve restore edilmiş bir yapıydı. Sen de bizim kadar etkilenmişsindir. Tabi ki tüm bu alanlar senin için tarihi bir figürden ziyade değişik oyun alanlarını ifade ediyordu. O gözle bakmanı gezmeni de beklemiyorduk zaten. Yolda bulduğun sopalarla, cebine doldurduğun taşlarla daha çok ilgilendin. Bir ara iki cebini de o kadar çok taşla doldurmuştun ki üzerindeki eşofmanın düşmek üzereydi. Zaten batmıştı üstün. Biz de amaaaan boşver dedik :)
Araya Not: Yine yzı yazarken servisten beni aradın. Görüşme aynen şu şekilde. "Baba ben Türkçe ödevimi yapamayacağım. Kitabım evde. Nerede olduğunu annem biliyor sen bilmiyorsun. Ben de bilmiyorum. O yüzden yapamayacağım. Yapardım bilseydim. Ama bilmiyorum tabi. Hadi çok işim var kapatmam lazım." Bir tanemsin sen benim. Aslan makarna.
Biz annenle geldiğimizde travertenlerin içine girmiştik. O zaman bol su vardı ve sanki daha beyazdı. Ama şimdi o kartpostallardaki görkemli halinden çok uzak görünüyordu. Su azalmış, rengi de koyulaşmıştı. Artık insanların girişine de izin vermiyorlarmış. Biz de sıcak suyun aktığı ana kaynağın oraya gittik. Siz Toprak'la ayaklarınızı suya soktunuz. Bir iki hatıralık resim çekilip sıcak su havuzlarının olduğu yere doğru gezimize devam ettik. Ne yalan söyleyeyim benim de bu tarihi alan, kilise, cami ziyaretleri pek ilgimi çekmiyor. Uzunca bir yolun etrafına yayılmış yıkıntı alanını gezerken sen, ben, Toprak ve babası bir kenarda mola verdik. Annenle Özüm ablan geziyi tamamlayıp gelince tekrar yola koyulduk. Havuzlara varmadan son düzlükte küçük bir piknik molası verdik. Annen her seyahatte yanımıza beslenme çantası alır. Acıkırsak atıştırırız diye. Ben de her seferinde söylenirim. Ne gerek var niye taşıttırıyorsun bunları diye. Ama bir yerlerde mutlaka acıkıp o poşeti tırtıklarız. Yine öyle oldu. Sabah kahvaltısıyla acıkan karnımızı, krepler kurabiyelerle doyurduk. Biraz dinlendik.
Alanın ortasına kurulu bir yerde turistik bir tesis ve içinde sıcak su havuzu vardı. Ben sıcak su havuzlarını çok sevmem. Bir de geçen Pamukkale ziyaretimizde annen sıcak su havuzunda mantar kaptığı için antipatim var bu kaplıca havuzlarına. Ama sen girmek istedin. Annen de girmek istemeyince sen Toprak'larla birlikte bir saatliğine havuza girdin. Bol bol yüzüp eğlendin. Artık Pamukkale turumuzu bitirip yemek için bir yerler arama zamanı gelmişti. Denizli merkezde bir balık lokantası bulup yemeğimizi yedik. Gün içinde epey yorulduğumuz için kendimizi otele atar atmaz uyuduk.
Ertesi sabah günlük güneşlik bir havaya uyandık. Otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra ikinci uğrak yerimize doğru yola koyulacaktık. Kahvaltıdan sonra otelin köpeği Max ile oynadınız biraz. Annen küçükken onu köpek ısırdığından köpek gördüğü zaman kaçacak yer arar. Bu tepkisi sende de köpeklere karşı refleks bir korku geliştirmiş durumda. Ben de korkunu yenmene yardım etmeye çalışıyorum. Max ile iyi anlaştınız diyebilirim. Telefonumu alıp Max'in bol bol resmini ve videosunu çektin.
Sonraki durağımız Türkiye'nin en önemli kalıntı alanlarından Efes'ti. İzmire doğru yola çıktık. Efes'e vardığımızda saat 3'e geliyordu. Arabalarımızı park alanına bırakıp at arabası ile alanın güney kapısına gidip oradan geze geze arabamızın olduğu alana kadar gelecektik. Çok küçükken adalarda at arabasına binmiştin. Ama hatırlayamayacak kadar küçüktün sanırım. Eğlenceli bir yolculuk oldu. Toprak kendine sopa bulmuş yoldan. Birisini sana verdi. ama kısa olan sendeydi. Sürekli kavga ettiniz. En sonunda sopa için kavga etmenizden bıkıp yol kenarındaki bir ağaç birikintisinden sana düzgün şekilli hafif bir sopa buldum. Sopanı çok sevdin. Hatta şu an evde. Eve kadar taşıdık kendisini. Sonradan öğrendiğimize göre özel bir sopaymış. O bölgede yetişen yalancı rezene denen bir bitkiymiş. Bunu eski çağlarda insanlar zeytin yağına batırınca sopa zeytin yağını sünger gibi çekermiş. Ardından yaktıkları sopayı meşale olarak kullanırlarmış. Hikayesi ve anlamı olan ilk sopan oldu :) Ama evde hol duvarına dayalı bir şekilde tekrar oynayacağın günü bekliyor şu anda.
Efes harabelerine girmeden yedi uyuyanlar diye adlandırılan bir kalıntıyı ziyaret ettik. Güya 300 yıl sonra uyanan misyonerlerin firavundan kaçarken saklandıkları evlermiş. Oradan dönüşte yolda minik bir yılan gördük. Tekrar Efes Harabelerine doğru yola çıktık. Zaten bir birine çok yakınlar. Biz Pamukkale'de Müze Kart aldığımız için kartlarımızla gişeden geçtik. Toprakla ikinizde gişeden kendi biletlerinizi alıp geldiniz. Bunlar güzel tecrübelerdi.
Özüm ablan harabelere boş boş bakarak yürüyüş yapmayalım diye bize bir rehber ayarlamış sağ olsun. Mehmet isimli rehberimizle antik kenti gezmeye başladık. Bol bol resim çektik. Hikayeleri dinledik. İlgini çekecek şekilde gezdiğimiz yeri sana anlatmaya çalıştık. Sevdin her halde. Çok emin değilim. Ama başka bir şeyden eminim. O da tarihi eserlere saygılı olmayı bu geziden sonra öğrendin. İlk başlarda eline aldığın taşla kalıntılara Doruk yazmaya çalışıp sopanla sütunları çizmeni hep son anda engelledik :) Antik şehir gezilerini çok sevmiyorum demiş miydim ?
O gün akşam yemeğini Şirince'de yemek istedik. Aslında bu programda benim ilgimi en çok çeken durak Şirince köyüydü. Şarabıyla ünlü olmasının da etkisi vardır tabi :)
Şirince rivayete göre kıyamet olduğunda sadece Şirince'dekiler kurtulacakmış. Ayrıca yer yüzündeki cennet diyorlar buraya. Saçma tabi. Bir de Nesin Vakfının Matematik köyü burada. Selçuk'a çok yakın bir köy burası. arabayla 15 dakika sürdü varmamız. Otoparka bırakıp, dar eski konaklarla dolu yemyeşil bu köyü gezdik birlikte. Adı gibi şirin bir köy. Ama ahali o kadar acıkmış ki, gezmeye devam etmeden önce bir şeyler yeme önerisi hemen kabul gördü.. Sadece yemekten sonra havanın kararıp köyün sessizliğe bürüneceğini kestirememiştik.
İnternet ve duyumlara dayanarak iyi olabileceğini düşündüğümüz Mercan isimli bir restorana oturduk. Kurt gibi acıkmışız. Mantılar geldi, gözlemeler gitti, sac kavurma v.s. derken yine de tam doymadık :) Osman amcanla da bir şişe Şirince şarabını yudumladık. Siz yemek bitince, sohbetten sıkılıp Toprak'la alt kattaki bahçeye oynamaya çıktınız. Uzun ve keyifli bir yemeğin ardından nerede kalacağız sorusu gündeme geldi. İlk kez o akşam erkenden kalacağımız yeri ayarlamamıştık. Selçuk Merkeze mi gidelim yoksa Şirince'de bir köy konağında mı kalalım karar veremiyorduk. Neyse bir iki yer bulup internetten bakmaya gittik. Hava kararmış ve soğumuştu. Sokakta köpekler vardı. Herkesin modu düştü. Baktığımız odaları da beğenmeyince merkeze inmeye karar verdik. En kısa Şirince Turu olmuştur sanırım :) Ürkmez adında ortalama altı bir şehir oteli bulup o geceyi bitirmeye karar verdik.
O gün Selçuk'a geç vardığım için programımızda olan ama yetiştiremediğimiz Efes Müzesi ile Meryem ana evini yarın gezeriz demiştik. Sabah kahvaltının ardından ilk önce Meryem Ana'nın evine gittik. Rİvayete göre orada yaşamış ömrünün son günlerinde. Benim pek yakın olduğum konular değil. O yüzden kafanı karıştırmamak için seninle börtü böcek izledik. Girişte bir sincap gördük. Sünger Bob'daki Sincap kızın adını yine unuttum bak. İşte o da sincap dediğimde epey şaşırdın. Sally miydi adı ? Selçuk gezimiz Efes Müzesi ziyareti ile bitti. Niyetimiz o gece Foça'ya gidip uyumak ertesi gün de Foça'yı gezmekti. Selçuk yerellerinden biri Osman amcana sahil yolunu izleyin hem daha kısa hem daha keyifli olur demiş. Biz de öyle yaptık. Sonra bir de baktım ki yol üzerinde bizim en sık gittiğimiz yerlerden biri olan Özdere var. Özdere'ye en az 5-6 kez gitmişizdir. Denizi güzel, fiyatı uygun. Hep güzel anılarımız oldu orada. Hava da güzeldi. Hain planlar kurmaya başladım. Bir şekilde bizimkileri kafalayıp bir gece o otelde kalalım istedim. Meğer onlarda razıymış. Foça'yı boş verip Özdere'deki Club Sultan oteline giriş yaptık. O kadar çok gitmişiz ki resepsiyondan, müşteri ilişkilerine, belboydan garsonlara kadar herkes bizi, biz de herkesi hatırladık. Tanıdık bir mahalleye gelmişiz gibi oldu.
Özdere bizim favori mekanımız. Em kötü 2 yılda bir uğruyoruz. Otele aşına olduğumuzdan bir gecelik bu konaklamada oteli gezme araştırma derdimiz olmadı. Hava kararmadan denizin tadını çıkarabilmek için hemen odamıza yerleşip mayolarımızı giydik ve kumsala attık kendimizi. Golf arabasıyla odamıza doğru giderken senle biz en arkaya oturduk. Yanaklarımdan tutup sana bakmamı sağladın. Ardından da "baba seni çok seviyorum" dedin. Böyle anlarda ayaklarım yerden kesiliyor. İçim karıncalanıyor. Çok söylemezsin bunu çünkü. Ben sana seni çok seviyorum oğlum dediğimde aldığım cevap genellikle tamam ya da derin bir sessizlik olur. Burada olmaktan çok mutlu olmuştun sanırım.
Saat 5 olmak üzereydi. Hava kapamadan en fazla bir saat zamanımız vardı. Eski koyun orada küçük denemelerle, suya alışa alışa denize girme girişimimiz işe yaramayınca önce ben attım kendimi sulara. Hemen arkamdan sen de geldin. Su beklediğim kadar soğuk değildi. Antalya denizi kadar serindi. Bir süre sonra alıştık, dipten kum çıkardık, suda top oynadık. Bizden 10 dakika sonra Toprak'lar da geldi kumsala. Yüzdük plaj futbolu oynadık. En son plaj futbolunda yendik yenildik kavgası çıkınca yeter bu akşamlık dedik. Toprakla aranızda bir rekabet olmadığında sorun yok ama genellikle sidik yarıştırdığınız için tatil boyunca didiştiniz. Özellikle sen sürekli çocuğa ne yapıp ne yapmaması gerektiğini söyledin. Arkadaşı değil de ebeveyni gibi davranıyorsun. Karışma oğlum sen Toprak'a annesi babası yorum yapar sen kendi işine baksana dedik ama nafile. Toprak onu yapıyor Toprak bunu yapıyor. Toprak'ın derdi bizi gerdi :) Yine de arkadaşınla birlikte tatil yapmaktan mutluydun. Senin genel tavrın bu, hem ağlarım hem giderim :)
Biz denize çok keyif aldık. Özdere'yi de özlemişiz. Ben yine kurtlanıp nabız yoklamaya başladım. Acaba Foça'yı iptal edip burada bir iki gün daha kalıp tatili burada mı bitirsek diye. Senin itirazın yok zaten. Kaydıraklı havuz yeterli motivasyonu sağlıyordu senin için. Annen de nasıl isterseniz dedi. Sonra Osman amcanlarla yemekte konuşuruz dedik.
Akşam yemeğinden o gece Özdere'e kalıp ertesi gün Foça'ya geçmeye karar verdik. Otel tam açılmadığı için hizmetlerde aksamalar vardı. Yiyecek içecek kalitesi de epey düşmüştü. Zorlamaya gerek yok dedik. Yemekten sonra lobby barda karaoke partisi vardı. Toprak Cem Karaca'dan Ceviz Ağacı'nı söyledi. Biz de seninle bir şarkı söyleyelim mi dedim. Aslında söylemek istediğin her halinden belli ama ilk kez seni o kadar utangaç gördüm. Ben de çok üstelemedim. Kötü söylersem beni yuhalarlar dedin. Kalbim çok hızlı çarpıyor korkuyorum dedin :) Kıyamam ben sana. Biz sabahları okula giderken arabada bağır çağır birlikte şarkı söylüyoruz zaten. Aramızda kalsın benim sesimde kötü :)
O gece yol yorgunu olmanın da etkisi ile çok gecikmeden uyuduk. Ertesi gün otelden ayrılacaktık. Ama henüz kaydıraklı havuzları deneyemediğin için otelden ayrılmamız söz konusu değildi tabi. Sabah kahvaltıdan sonra önce denize girdik. Bu kez ikinci koyda takıldık. Kaydıraklı havuzlar 2 de açılacakmış. O saate kadar kumsalda oyalandık. Otelin kaydıraklı havuzlarını yenilemişler. Büyütmüşler. Çok da güzel olmuş. Beraber önce çocuklar için olan minik kaydıraklarda takıldık. Sonra büyüklere geçtik. Toprak çok üşüdüğü ve büyük kaydıraklarda kayamadığı için sana ben arkadaşlık ettim. Hep söylerim sen kinetik zekası yapabilirliği üst düzeyde bir çocuksun. Her zaman seni yeni şeyler denemen için cesaretlendirmeye çalışıyorum. Korkunu yendiğinde ve denediğinde yapamadığın bir şey olmadı şimdiye kadar. Seninle her zaman gurur duydum. Kocaman küçük adamım benim.
Kaydıraklar iki saatliğine açık kaldı. Hepsini denedik. Bir süre sonra ortama iyice alışınca beni beklemeden kaymaya başladın. Arada parkurda yakalıyordum seni :) Odayı boşaltma zamanı gelmişti. Gidip eşyalarımızı hazırladık. Odayı boşalttık ama akşam 8e kadar oteli terk etmedik. Sen bol bol çiçek kopardın taş topladın yine.
Akşam olduğunda tatilimizin son durağı olan Foça'ya doğru yola çıktık. iki saatlik bir yolumuz vardı. Arabaya biner binmez ilk işin baba iPad demek oluyor. Biraz dinlen diye izin vermedim bu kez. 5 dakika geçmeden arka koltukta mışıl mışıl uyuyordun. Ama benzinlikte durunca tekrar uyandın. Bir tuvalet molası verdik ve sonra baba iPad diye kaldığın yerden devam edince itiraz etmedim. Oteli yoldayken ayarladık. Vardığımızda saat 11'e geliyordu. Sen de Toprak'da uyuyordunuz. Kucakladığım gibi seni odamıza çıktık. Bize kocaman iki odalı bir oda verdiler. Hemen yatağa attık seni. Sabaha kadar mışıl mışıl uyudun.
Foça hiç merak edip gitmeyi planladığımız bir yer değildi. Özüm ablan programa dahil etmişti. Ama görünce ben de sevdim. Şirin bir kıyı köyüymüş. İki küçük koyu ve limana yakın bir sürü taş ev ve dar sokaklardan oluşan biraz Alaçatı'yı anımsatan bir yerdi. Sinan dayının askerlik yaptığı yermiş burası. Kaldığımız otelin deniz kıyısındaki kafesinde sabah kahvaltımızı yaptık. Biz tadını çıkara çıkara kahvaltımızı yaparken sen ve Toprak hızlıca kahvaltınızı bitirip kumsala taş toplamaya denize taş fırlatmaya gittiniz. Ara sıra gelip kumsalda bulduğunuz çer çöpü getiriyordunuz. Kullanılmış zımpara, hayvan kemiği, deniz kabuğu, şekilli taşlar :) Kahvaltıdan sonra merkeze inip gezmeye başladık. Gezerken boş bir midye tezgahı gördün. Midye dolmaya bayılıyorsun. Çekmeköy'de her zaman gittiğimiz bir balık restoranı var. Bir yıl kadar önce sana midye dolma denettirmiştik. Çok sevdiğin için ne zaman onu çağrıştıracak bir yere gitsek hemen midye dolma istersin. Buradaki tezgah boştu. Belli ki günün erken saati olduğundan adam henüz tezgahı açmamıştı. Sende en nadir bulunan özelliklerden birisi sabır babacım. Dakika başı ne zaman midye yiyeceğiz diye sorup durdun :)
Geziye scooter'ini da getirmiştik. Böyle bol gezmeli seyahatlerde can simidi kendisi. Yoksa baba yoruldum kucak dersen yandım. 32 kilo oldun. Taşıyamıyorum valla seni artık. Bir de bu günlerde çok kilolu olmayı marifet sanıyorsun. Dün akşam uzun zamandır istediğin Nerf tabancanı almak için seni bizim eve yakın bir alışveriş merkezine götüreceğime söz vermiştim. Akşam sekiz gibi geldiğimde yemek yemiş olduğunuzu öğrendim. Eve girmedim direk oyuncakçıya gidip işimizi hallettik. Ardından ben bir şeyler atıştırmak istedim. Bir saat önce yemek yiyen sen iki yetişkini doyuracak menüyü tek başına yedin. Biraz karnın ağırdı ama sonra :) Bu sabah tartıldığımızda terazide 30.2 kg görünce ilk tepkin "nasıl ya. Dün o kadar yemek yedim. Niye zayıfladım ki" oldu.
Neyse Foça'ya döneyim. Foça'da çok enteresan bir şey yoktu. Rumelili bir amcadan aldığımız dondurmalarımızı yerken taş evlerle dolu küçük sokakları gezdik. İlk kez denediğin sakızlı dondurmayı çok sevdin. Kıyı boyunca gezdik. Balık haline girdik. Balıkçıların yakaladığı yavru bir köpek balığını sevdin. Tadını beğendiğin kalamarın nasıl bir deniz canlısı olduğunu gördün. Ahtapot gördün yakından. Sonra denizin dibinde minik Patrick'ler gördük. Kıyıya çıkıp dalgaların üzerinde resim çekildik. Denizleri kirleten kötü insanlardan bahsettik. Küçük bir kedi bulup sevdik. Sakin bir kıyı köyünde yapılacak şeyleri yaptık. İlk başladığımız yere döndüğümüzde midyeci nihayet tezgahı açmıştı. Biz de yorgunluğu atmak için bir yerlere oturmak istiyorduk. Biz bir şeyler içerken sen de bir sürü midye dolma götürdün. Muradına erdin :)
Akşam dönüş için feribota yetişmemiz gerektiğinden saat 4 gibi yola koyulduk. Gece yarısına doğru da eve varmıştık. Doldu dolu güzel bir tatil oldu bence. Ara ara sorduğum için biliyorum, sen de çok eğlendin. İyi ki evde kukumav kuşu gibi oturmamış da atmışız kendimizi yollara babacım. Şimdi 19 Mayıs tatili var önümüzde. O 4 günlük tatili de Kapadokya'ya giderek mi değerlendirsek diyorum. Balona bineriz belki.
Özdere bizim favori mekanımız. Em kötü 2 yılda bir uğruyoruz. Otele aşına olduğumuzdan bir gecelik bu konaklamada oteli gezme araştırma derdimiz olmadı. Hava kararmadan denizin tadını çıkarabilmek için hemen odamıza yerleşip mayolarımızı giydik ve kumsala attık kendimizi. Golf arabasıyla odamıza doğru giderken senle biz en arkaya oturduk. Yanaklarımdan tutup sana bakmamı sağladın. Ardından da "baba seni çok seviyorum" dedin. Böyle anlarda ayaklarım yerden kesiliyor. İçim karıncalanıyor. Çok söylemezsin bunu çünkü. Ben sana seni çok seviyorum oğlum dediğimde aldığım cevap genellikle tamam ya da derin bir sessizlik olur. Burada olmaktan çok mutlu olmuştun sanırım.
Saat 5 olmak üzereydi. Hava kapamadan en fazla bir saat zamanımız vardı. Eski koyun orada küçük denemelerle, suya alışa alışa denize girme girişimimiz işe yaramayınca önce ben attım kendimi sulara. Hemen arkamdan sen de geldin. Su beklediğim kadar soğuk değildi. Antalya denizi kadar serindi. Bir süre sonra alıştık, dipten kum çıkardık, suda top oynadık. Bizden 10 dakika sonra Toprak'lar da geldi kumsala. Yüzdük plaj futbolu oynadık. En son plaj futbolunda yendik yenildik kavgası çıkınca yeter bu akşamlık dedik. Toprakla aranızda bir rekabet olmadığında sorun yok ama genellikle sidik yarıştırdığınız için tatil boyunca didiştiniz. Özellikle sen sürekli çocuğa ne yapıp ne yapmaması gerektiğini söyledin. Arkadaşı değil de ebeveyni gibi davranıyorsun. Karışma oğlum sen Toprak'a annesi babası yorum yapar sen kendi işine baksana dedik ama nafile. Toprak onu yapıyor Toprak bunu yapıyor. Toprak'ın derdi bizi gerdi :) Yine de arkadaşınla birlikte tatil yapmaktan mutluydun. Senin genel tavrın bu, hem ağlarım hem giderim :)
Biz denize çok keyif aldık. Özdere'yi de özlemişiz. Ben yine kurtlanıp nabız yoklamaya başladım. Acaba Foça'yı iptal edip burada bir iki gün daha kalıp tatili burada mı bitirsek diye. Senin itirazın yok zaten. Kaydıraklı havuz yeterli motivasyonu sağlıyordu senin için. Annen de nasıl isterseniz dedi. Sonra Osman amcanlarla yemekte konuşuruz dedik.
Akşam yemeğinden o gece Özdere'e kalıp ertesi gün Foça'ya geçmeye karar verdik. Otel tam açılmadığı için hizmetlerde aksamalar vardı. Yiyecek içecek kalitesi de epey düşmüştü. Zorlamaya gerek yok dedik. Yemekten sonra lobby barda karaoke partisi vardı. Toprak Cem Karaca'dan Ceviz Ağacı'nı söyledi. Biz de seninle bir şarkı söyleyelim mi dedim. Aslında söylemek istediğin her halinden belli ama ilk kez seni o kadar utangaç gördüm. Ben de çok üstelemedim. Kötü söylersem beni yuhalarlar dedin. Kalbim çok hızlı çarpıyor korkuyorum dedin :) Kıyamam ben sana. Biz sabahları okula giderken arabada bağır çağır birlikte şarkı söylüyoruz zaten. Aramızda kalsın benim sesimde kötü :)
O gece yol yorgunu olmanın da etkisi ile çok gecikmeden uyuduk. Ertesi gün otelden ayrılacaktık. Ama henüz kaydıraklı havuzları deneyemediğin için otelden ayrılmamız söz konusu değildi tabi. Sabah kahvaltıdan sonra önce denize girdik. Bu kez ikinci koyda takıldık. Kaydıraklı havuzlar 2 de açılacakmış. O saate kadar kumsalda oyalandık. Otelin kaydıraklı havuzlarını yenilemişler. Büyütmüşler. Çok da güzel olmuş. Beraber önce çocuklar için olan minik kaydıraklarda takıldık. Sonra büyüklere geçtik. Toprak çok üşüdüğü ve büyük kaydıraklarda kayamadığı için sana ben arkadaşlık ettim. Hep söylerim sen kinetik zekası yapabilirliği üst düzeyde bir çocuksun. Her zaman seni yeni şeyler denemen için cesaretlendirmeye çalışıyorum. Korkunu yendiğinde ve denediğinde yapamadığın bir şey olmadı şimdiye kadar. Seninle her zaman gurur duydum. Kocaman küçük adamım benim.
Kaydıraklar iki saatliğine açık kaldı. Hepsini denedik. Bir süre sonra ortama iyice alışınca beni beklemeden kaymaya başladın. Arada parkurda yakalıyordum seni :) Odayı boşaltma zamanı gelmişti. Gidip eşyalarımızı hazırladık. Odayı boşalttık ama akşam 8e kadar oteli terk etmedik. Sen bol bol çiçek kopardın taş topladın yine.
Akşam olduğunda tatilimizin son durağı olan Foça'ya doğru yola çıktık. iki saatlik bir yolumuz vardı. Arabaya biner binmez ilk işin baba iPad demek oluyor. Biraz dinlen diye izin vermedim bu kez. 5 dakika geçmeden arka koltukta mışıl mışıl uyuyordun. Ama benzinlikte durunca tekrar uyandın. Bir tuvalet molası verdik ve sonra baba iPad diye kaldığın yerden devam edince itiraz etmedim. Oteli yoldayken ayarladık. Vardığımızda saat 11'e geliyordu. Sen de Toprak'da uyuyordunuz. Kucakladığım gibi seni odamıza çıktık. Bize kocaman iki odalı bir oda verdiler. Hemen yatağa attık seni. Sabaha kadar mışıl mışıl uyudun.
Foça hiç merak edip gitmeyi planladığımız bir yer değildi. Özüm ablan programa dahil etmişti. Ama görünce ben de sevdim. Şirin bir kıyı köyüymüş. İki küçük koyu ve limana yakın bir sürü taş ev ve dar sokaklardan oluşan biraz Alaçatı'yı anımsatan bir yerdi. Sinan dayının askerlik yaptığı yermiş burası. Kaldığımız otelin deniz kıyısındaki kafesinde sabah kahvaltımızı yaptık. Biz tadını çıkara çıkara kahvaltımızı yaparken sen ve Toprak hızlıca kahvaltınızı bitirip kumsala taş toplamaya denize taş fırlatmaya gittiniz. Ara sıra gelip kumsalda bulduğunuz çer çöpü getiriyordunuz. Kullanılmış zımpara, hayvan kemiği, deniz kabuğu, şekilli taşlar :) Kahvaltıdan sonra merkeze inip gezmeye başladık. Gezerken boş bir midye tezgahı gördün. Midye dolmaya bayılıyorsun. Çekmeköy'de her zaman gittiğimiz bir balık restoranı var. Bir yıl kadar önce sana midye dolma denettirmiştik. Çok sevdiğin için ne zaman onu çağrıştıracak bir yere gitsek hemen midye dolma istersin. Buradaki tezgah boştu. Belli ki günün erken saati olduğundan adam henüz tezgahı açmamıştı. Sende en nadir bulunan özelliklerden birisi sabır babacım. Dakika başı ne zaman midye yiyeceğiz diye sorup durdun :)
Geziye scooter'ini da getirmiştik. Böyle bol gezmeli seyahatlerde can simidi kendisi. Yoksa baba yoruldum kucak dersen yandım. 32 kilo oldun. Taşıyamıyorum valla seni artık. Bir de bu günlerde çok kilolu olmayı marifet sanıyorsun. Dün akşam uzun zamandır istediğin Nerf tabancanı almak için seni bizim eve yakın bir alışveriş merkezine götüreceğime söz vermiştim. Akşam sekiz gibi geldiğimde yemek yemiş olduğunuzu öğrendim. Eve girmedim direk oyuncakçıya gidip işimizi hallettik. Ardından ben bir şeyler atıştırmak istedim. Bir saat önce yemek yiyen sen iki yetişkini doyuracak menüyü tek başına yedin. Biraz karnın ağırdı ama sonra :) Bu sabah tartıldığımızda terazide 30.2 kg görünce ilk tepkin "nasıl ya. Dün o kadar yemek yedim. Niye zayıfladım ki" oldu.
Neyse Foça'ya döneyim. Foça'da çok enteresan bir şey yoktu. Rumelili bir amcadan aldığımız dondurmalarımızı yerken taş evlerle dolu küçük sokakları gezdik. İlk kez denediğin sakızlı dondurmayı çok sevdin. Kıyı boyunca gezdik. Balık haline girdik. Balıkçıların yakaladığı yavru bir köpek balığını sevdin. Tadını beğendiğin kalamarın nasıl bir deniz canlısı olduğunu gördün. Ahtapot gördün yakından. Sonra denizin dibinde minik Patrick'ler gördük. Kıyıya çıkıp dalgaların üzerinde resim çekildik. Denizleri kirleten kötü insanlardan bahsettik. Küçük bir kedi bulup sevdik. Sakin bir kıyı köyünde yapılacak şeyleri yaptık. İlk başladığımız yere döndüğümüzde midyeci nihayet tezgahı açmıştı. Biz de yorgunluğu atmak için bir yerlere oturmak istiyorduk. Biz bir şeyler içerken sen de bir sürü midye dolma götürdün. Muradına erdin :)
Akşam dönüş için feribota yetişmemiz gerektiğinden saat 4 gibi yola koyulduk. Gece yarısına doğru da eve varmıştık. Doldu dolu güzel bir tatil oldu bence. Ara ara sorduğum için biliyorum, sen de çok eğlendin. İyi ki evde kukumav kuşu gibi oturmamış da atmışız kendimizi yollara babacım. Şimdi 19 Mayıs tatili var önümüzde. O 4 günlük tatili de Kapadokya'ya giderek mi değerlendirsek diyorum. Balona bineriz belki.
Yorumlar