Bana hüznün resmini çizebilir misin Doruk'cuğum. Ben çektim. Bu üstteki resim bana göre hüznün resmidir. Bakınca üzülüyorum ben. Bu yazın en kayda değer gelişmelerinden birisi minnak köprücük kemiğini kırmandı sanırım. Yılın olayı Top10 hazırlarsaydık ilk üçe girerdi kesin.
Okul kapanalı bir kaç hafta olmuştu. Temmuz ayındaydık. Havalar mis gibi, günler uzun ve keyfimiz de yerindeydi çok şükür. Her yıl olduğu gibi erken rezervasyon yaptırmış ve 4 Temmuz gününde başlayacak olan tatilimizin hayalini kuruyorduk.
Yazın güzel tarafı geç saatlere kadar dışarıda kalabilmek. Ben de işten geldikten sonra seninle takılıyordum. Ya top oynuyoruz ya da diğer çete üyesi arkadaşlarınla sitede bisikletle tur atıyorduk. Ben yanında olup göz kulak olmadığımda sürekli yarış yapıyordunuz. Sitede sürekli turlayan yaşlı çift seni şikayet ediyordu bana. Çok yarışıyorlar diye. Yarışmadığın zamanlarda ise kaldırımlara inip çıkma, elleri bırakıp sürme gibi başı derde sokacak aksiyonlar peşindeydin hep.
O günde kısa bir futbol maçında sonra ahali bisiklete binelim deyince biz de gidip bisikletlerimizi aldık. Senin bisikletin lastiklerinin havası inmişti. Hadi onları şişirelim derken diğer çocuklarda geldi. "Bizim lastikleri de şişir Cem abi" Neyse ben sırayla lastikleri şişirip işi biteni gezmeye gönderiyordum. Sen de orada yanımda bisikletle bir oraya bir buraya turluyordun. Ama tabi yine aksiyon peşindeydin. Daha önce bir çok bisikletten düşmüş olsan da kask takmayı ihmal etmediğin için biraz da olsa gönlüm rahattı. Arabalar korkutuyordu sadece. Yine bisikletle kaldırıma çıkıp, oradan inmeye çalışırken başka bir arkadaşınla çarpışıp düşmüşsün. Ben nasıl düştüğünü görmedim ama tahmin edebiliyordum. Yerde kazazedeler kımıldamadan ağlıyordu :) Çok hızlı gitmiyordun ama düşüş şeklinden canının yandığı belliydi. Düşerken elinle kendini korumak istemişsin. Arkadaşının biskletinin gidonun üzerine düşerken köprücük kemiğin kırılmış.
Tabi bunu ilk başta anlayamadık. Sen canın yandığında bunu yedi düvele duyurmayı seversin. Yine öyle anlardan biri olduğunu düşünerek seni kucağıma alıp kafenin orada sandalyeye oturttum. Bir su içip sakinleştirmekti amacım. Daha önce bir kol çıkığı vakamız olduğu için tecrübeliydim. Ağrıdığını söylediğin omuzunu kontrol ettim. Dokunmamla birlikte çığlığı basınca işin ciddi olduğunu ve acilen hastaneye gitmemiz gerektiğini fark ettim. Neyse ki bu kez vakur davrandın. Kafeden eve kadar yürüyerek omuzunu kımıldatmadan geldik. Anneye tatsız haberi verip hemen kıyafetlerimizi alarak hastanenin yolunu tuttuk. Ben omuzun çıktı sanmıştım. Hastanede çekilen röntgenden sonra anladık ki tosbağamızın köprücük kemiği kırılmış.
Kafamızda bin tane soru işareti. Hemen doktora sorduk ardı ardına. Alçıya mı alınacak? Ne kadar sürer iyileşmesi ? Canı yanar mı ? Tatile gidecektik yarın akşam. Acaba gidebilir miyiz ? Denize girebilir mi ? Yaz okulu vardı, tenis, basketbol, okçuluk. Gidebilecek mi? Neler yapabilir neler yapamaz ?
Doktor da hepsini cevapladı :) Tatili ve yaz okulunu iptal ettik. Denize ve havuza giremeyecekti. Bu kırık, alçıya alınmıyormuş. Kol bandajı takıldı. Bu bandajla sol kol sürekli gövdeye bağlı en az 2-3 hafta geçirecekti. Ardından 8 bandaj denen bir bandajla da 2-3 hafta daha. Tamamen iyileşmesi ise 6 ayı bulacak dedi doktor. Derdimiz bu olsun, Allah beterinden korusun diye şükrederken, bir yandan da yazın bu olur mu yaa diye sitem etmeden duramıyorduk. Hadi biz neyse, kapitalizmin kıskacında tüm gün çalışıp yaz-kış ayrımına varamayan yetişkinleri geçtim. Bütün okul boyunca sınırsız güneş, bisiklet, havuz ve top özlemi ile tutuşan bir çocuğa " Bir tanem 1-2 ay bisiklet, havuz ve top yasak" demek çok üzücü. Senden çok biz üzüldük bu duruma.
Senin için olayın çook farklı bir boyutu vardı. Havasını atacağın bir durum ortaya çıktı. Bandajı taktıklarında mutlu oldun bile sayılır. Havalı bir şey gibi geldi sanırım. Bir de sitede arkadaşların seni sordu dedim. Seni merak etmeleri ve ilk görüştüğünüzde "kırılmış abi yaa" diyebilecek olmanın mutluluğunu gözlerinde gördüm yemin ederim.
Tahmin ettiğim gibi de oldu. Sana birisi aaa geçmiş oldun Doruk. Ne oldu ? diye sorduğu anda heyecanlı heyecanlı başından geçenleri, doktordan duyduklarını anlatıyordun. Ama cool bir biçimde tabi. Vakur, kendinden emin. "Kırılmış abi yaa", "Hiç ağlamadım", "Acımıyor"
Ama her şeyin bir bedeli olduğu gibi bunun da vardı. Yukarıdaki bunun bedelinin resmi. Diğer çocukları bisiklete binerken izlemek :) Dedim ya hüznün resmi. Buna da şükür bir tanem. Allah beterinden korusun.
En tatsız tarafı da yaz sıcağında bandaj takıyor olmaktı sanırım. Sabahtan akşama terden teke gibi kokmaya başlıyordun. Bandajı çıkarıp takmak büyük eziyet çünkü omzun hareket etmek zorunda kalıyordu. Yormadan alınan bir duşun ardından tekrar bandaj takılıyordu. Çok teşekkürler balım benim. Uyumlu, sabırlı ve dayanıklı olduğun için. Bir çocuk için hayatının, hareketlerinin bu denli kısıtlanması çok zor olmalı. Buna rağmen neredeyse hiç şikayet etmedin. Ve sabırla bandajının çıkarılmasını bekledin.
Tabi bu söylediklerim hareketlerinin canını yakabildiği kaynama dönemi için geçerli. 2 haftanın ardından yeni bir film çekildi. Kırık olması gerektiği gibi kaynamaya başlamıştı. Hala dikkatli olmak özellikle kol ve omuzun üstüne düşmemeye özellikle dikkat etmek gerekiyordu. Kolunu gövdene yapıştıran bandaj çıktı, onun yerine sekiz bandaj denen bir bandaj takıldı. Artık kolun serbestçe harekete edebilecekti.
Sen de biz de biraz rahatlayıp gevşedik. Artık scootera binmeye koşturmadan sakince top tepmeye başlamıştın. Ama bisiklet ve yüzme hala yasaktı. Bir kere scootera binerken omuzunun üstüne düştün. Aynı yerden kırıldı diye çok korktuk ama bir şeyin yoktu.
1 hafta geçmeden artık bandajla havuza girmeye başlamıştın. Normal hayatına dönmen 1 ay kadar sürdü. 1 ay sonra artık bisiklete de biniyor, basket bile oynuyordun. Ama sakınarak tabi.
Kazasız belasız büyü canımın içi. Huzur içinde. Sağlıkla..
Yorumlar