Yakışıklım benim. Bir Messi kolay yetişmiyor demiştim önceki yazılarımdan birinde. Gerçekten de öyleymiş. O yüzden biz de Messi yetiştirmekten vaz geçtik. Şimdiki mottomuz "Bir Kobe Bryant kolay yetişmiyor" Şaka yapıyorum. Seni bir şeye yetiştirmeye çalışmıyorum. Havalar soğudu diye futbolu bıraktık.
Çok çok hareketli bir çocuksun babacım. Halk arasında eli dursa ayağı durmuyor haylazın denilen çocuklardan. Kinestetik diyorlar senin gibi çocuklara. Çok da enerji dolusun. Basketbol koçun Atalay "Bu çocuğu neyle besliyorsunuz?" diyor. :)
Ara ara seni futbol okuluna götürüyorduk. Bu yıl okullar açılınca tekrar başladık futbola. Ama yazın futbol dışında bir başka sporla ilgilenir misin diye seni yoklamaya başlamıştım. Basketbola ilgin olduğunu zaten biliyordum. Çünkü evimizde sen 3 yaşına bastığından beri bir basket potası var. Ev içi aktivitelerimizden biri koridor futbolu, diğeri de yumuşak toplarla basketbol olmuştu her zaman. Basketbol için de bir kurs araştırayım dedim. Bir yandan da tenis ve okçuluk için araştırma yapıyordum. Bir de eskrim. Bunların videolarını izletip, tv de gördüğümüzde fark etmeni sağlayıp senin tepkilerini almaya çalıştım.
En sonunda sürdürülebilir ve zamanlama açısından uygun olduğunu düşündüğüm basketbola karar verdim. Birincisi basketbol takım oyunu. Daha eğlenceli olabilirdi. Paylaşma ve paslaşma önemli :) İkincisi salon evimize çok yakın :) Kapalı ve sıcak bir ortamdaydı. Son olarak saatleri futbol okulumuzla uyuşuyordu. 2'de başlayıp 3'te biten futbol okulundan çıkıp 3:15'te başlayan basketbol kursuna yetişebiliyorduk. Diğer kursların gün ve zamanları bu programa uymuyordu.
Bizim eve yakın özel bir okul var. Önceki yazılarda bahsetmiştim. Sezin Okulu. Bu okula gönderebilmeyi çok istemiştim seni. Ancak bütçemizi çok aştığından istek olarak kalmıştı. İşte bu okulun içinde bizim üniversite yıllarımızın efsane basketçilerinden İbrahim Kutluay'ın açtığı MVP basketbol okulu vardı. Yazın da bakmıştım buraya ama o zaman kapalıydı. Gerçi açık olsa da sen köprücük kemiğini kırdığın için gidemezdin zaten. Burası oldukça profesyonel geldi. Ortam güzeldi. Kurs okulla beraber açılıp okulla birlikte kapanıyordu. Yıllık kayıt daha ucuz olmasına rağmen senin iki ay sonra artık gelmek istemiyorum deme ihtimalin olduğunu bildiğimden aylık üyelik yaptırdım. 3 aydır gidiyoruz. Şimdilik çok mutlusun.
Gördüğün gibi hafta sonlarımız çok dolu. Uykuya hasret ev ahalisi mümkün olduğunca geç kalkıyoruz. Seni hariç tutmam lazım. Hafta içi uyanmak için törenler düzenlediğimiz sen, hafta sonu horozlarla birlikte uyanıyorsun. Küçük tacizler ve ziyaretlerin ardından biz de uyanmak zorunda kalıyoruz. Baba ipadle oynayabilir miyim? Baba uyanacak mısın ? Anne karnım ağırıyo. Anne bak omlet yaptım :) Evet geçen hafta sonu kalkıp mutfakta omlet yapmışsın. Çok ürkütüyorsun bazen beni. Seni yalnız bırakmaya korkuyorum :)
Bu sabah rutini genellikle birlikte hazırlanan bir kahvaltı ile devam ediyor. Yumurtaları kırıp, tuzlamak ve karıştırmak senin işin. Kahvaltının ardından seninle ödevlerin başına oturuyoruz. Bu konu ayrı bir yazı konusu, unutmazsam bir ara ödev işini yazarım. Ödevlerin ardından hava güzelse bir yarım saatliğine dışarıda yada evde oynayıp ardından futbol kursu için evden çıkıyoruz. Futbol kursunda öğrenci sayısı çok arttı. Ayrıca izlediğim antrenmanlarda bizim sitedeki futbol maçlarımızdan daha fazla bir şey öğrendiğini düşünmüyordum. Havalar soğumaya başlamıştı. Hasta olma riskini almayı hiç istemiyordum. Ayrıca Saat 3'te biten futboldan çıkıp 3:15' te başlayan basketbola yetişmek çok zordu. Elbiselerini değiştirmen gerekiyor. Bunu futbol sahasının soyunma odasında yapsak baskete geç kalıyoruz. Giderken yolda arabada giyinelim dedik. Bu seferde sen cinnet geçiriyorsun arabada :) Terden üzerine yapışan kıyafetler çıkmıyor. Kolların, bacakların, ağzın, yüzün her yerin simsiyah :) Hem koştur koştur telaşla gidiyoruz hem de basketbola gecikiyorduk. En sonunda o an geldi. Doruk birini bırakmalıyız babacım. Hangisine devam etmek istersin diye sordum. Başta gelgitler yaşasan da sonunda basketbolu seçtin. Biz de bu ay sonunda futbolu bıraktık. Annen de, ben de memnunum bu durumdan koçların da. Artık antrenmanlara geç kalmıyoruz.
Köprücük kemiğinin kırıldığı geçen yaz oldukça hareketsiz kaldın. Daha doğrusu hareketsizliğe mecbur kaldın. Bu yüzden yarım dünya gibi olmuştun. Yanaklar tombiş, bilekler boğum boğum. Bak bu aşağıdaki resim yaz başından. Dombili Doruk. Spor yapmaya başladıktan sonra yavaş yavaş daha fit oluyorsun. Basketbol boyunu da uzatacak :)
MVP'ye en küçük guruptan başladın. Burada basket atmaktan çok daha fazlasını öğreniyorsun. Takımın bir parçası olmayı, saygıyı, yardımlaşmayı, disiplini, fedakarlığı. Sana gerçekten faydası olduğunu düşünüyorum. Sen sevdiğin sürece göndereceğim.
Kaybetmeye olan tahammülsüzlüğün devam ediyor. Bunu artık yavaş yavaş yenmeye başlıyor olmamız gerekiyordu. Ama bu konuda en ufak bir iyileşme yok diyebilirim. Her hangi bir rekabette ve oyunda ya sen kazanmalısın ya da sen. Kaybetmenin çeşitli gerekçeleri olabilir tabi. Ya karşındaki hile yapmıştır. Ya sen yanlışlıkla öyle yapmışsındır ve yeniden deneme hakkı verilmelidir. Oyunun kurallarını istediğin gibi değiştirmene izin vermemişlerdir. Ya da oyun kötüdür, bozuktur vs. :)
Bunlara aslında kendin de inanmadığın için o hırsla uzaklaşır hırsını bir şeylerden çıkarmaya çalışırsın. Genelde yastıklar oluyor bu zavallılar. Basketbol en çok da bu konuda iyi gelsin istiyorum sana. Kaybetmeye tahammülün yok. Çok üzüyorsun kendini. Seni öyle görmek de bizi. Bir oyunda seni yenmeye korkuyoruz. Geçen akşam dart oynuyorduk mesela. Normalde bir oyun oynayıp kapatacaktık. İlk oyunu ben kazandım. Gerçekten küçük sayılara ve dışarı atmaya çalıştım ama olmadı ben kazandım :) Sen tabi carladın hemen. Bir daha oynayacağız diye. Neyse hadi oynayalım ama bu son dedim ve bu kez yenilmeyi başardım. Oh dedim kendi kendime. Berabere bitti. Herkes mutlu. Yooooo. Öyle değilmiş. Mutlaka sen kazanacaksın. Neyse 3-2 sen kazandın da uyuyabildik.
Eskiden annen sana bilerek yenilir ama ben acımaz yenerdim seni. Alış bu durumun olağanlığına diye. Oyundan keyif al isterdim sonuçtan değil. Genellikle de kavga ederdik. Böyle öğretemeyeceğimi kabullendim artık. Çok üzülüyorsun ben de kıyamıyorum seni yenmeye. Ayrıca kendine özgü bir kazandım tribin var. İzlemeye doyamıyorum. "Yaptım. Ben yaptım. Hey! durun ve beni izleyin." der gibisin. Bak bu basket yarışmasında basket attıktan sonraki yürüyüş anını yakalamışım. Triplere baaaaak :))
Cumartesi günleri antrenman, pazar günleri maç. Tek kötü tarafı ne zaman hafta sonu bir yere kaçmaya çalışsak bizi bağlayan kursun var. Dedenlere gitmemiz lazım artık. Uzun zaman oldu. Bu aralar bir hafta sonu dersi ekmemiz gerekecek yavru kuş. Tenis için de bir yer buldum. Hoca raket al evde çalışsın dedi. Sana raket ve alıştırma topları da aldım. Bir ara heveslendin oynuyordun ama şimdi yüzüne bakmıyorsun. Havalar ısınınca belki ona da bir bakarız. Bir de piyano hevesin var. Nereden çıktı hiç bir fikrim yok ama piyano dersi almak istediğini söyleyip duruyorsun. Sitedeki küçük Toprak yine bizim sitede bir abladan piyano dersi alıyormuş. Belki biz de gideriz. Dur ona da bakalım bu hafta.
Yorumlar