Günaydın bir tanem. Serin bir yaz günü bugün. Haftanın tam ortasındayız. Sabah alarmın sesi de giyinirken çıkardığım gürültüler de uyanmana neden olmadı. Öpüp seni çıktım evden. Bugün Emeti ablanlasın yine. İstanbul'a döndüğünden beri seninle bizim odada uyuyoruz. Annen de senin yatağında uyuyor. Bir nevi hasret gideriyoruz seninle. Annen de anlayış gösteriyor. Bir de o daha erken kalktığı için daha erken uyumak zorunda. Biz seninle biraz geç saatlere kadar kalabiliyoruz.. İstanbul'dan bir ay kadar uzak kaldığın bu dönemden sonra henüz kendi yatağında yatmaya başlamadın. Önceleri tek başına uyumak istemezdin. Sen uyuyana kadar annen ya da ben seninle yatağa kıvrılır sen uyuduktan sonra minik ve sessiz adımlarla sıvışırdık. Zaten sen de istemezdin bizi yatakta. Deli yattığın için o ufak yatak ikimize dar gelirdi. Hem gece kalkıp yanımıza gelme alışkanlığında olmadı hiç. Ama iki gece önce bizim yatakta sana sarılıp uyuduğum halde korktuğunu ve uyuyamadığını söyledin. Yanında olduğum ve sana sarıldığım halde korkmanı engelleyecek bir şey yapamadım. Seni neyin korkuttuğunu da bana anlatmadın. Işıkları açtık. Bazen beni uyku tutmadığında dinlediğim müzikleri açtım telefonda. Kulaklığın biri sende biri bende sarılarak uyuduk sonra. Hangimiz önce daldık uykuya bilmiyorum ama :) Dün gece aklın başka şeylerle meşgul olmasın diye sana kitap okumayı tercih ettim. Güneşi bile tamir eden adamın hikayesini dinlerken ufak ufak kaymaya başladı gözlerin.
Sabah işe gelirken çok güzel bir şarkı duydum. Öyle böyle değil. Hem böyle dokunsalar ağlayacak kıvama getirdi ruhumu hem de sabahları düşük olan enerjimi doldurdu. Annene de gönderdim o da dinlesin diye :) Hazır enerjim yüksekken ertelediğim şu tatil anılarımızla ilgili aklıma gelenleri hemen dökeyim sayfalara istedim. Yazarken de arkada o şarkı çalışıyor. Lp-Lost on you ismi şarkının. Sen de bu sayfaları okurken açıp dinlersin. Hala konuya giremedim gerçi ama dur başlıyorum :))
Sen henüz küçük olduğun için tatil planlarını annenle birlikte yapıyoruz. Aslında itiraf etmem gerekirse ben daha baskın bir rol oynuyorum bu planlama aşamasında. Ama karar aşamasında tabi ki senin rahat edebileceğin, eğlenebileceğin yerleri seçmeye öncelik veriyoruz. Son bir iki tatilde sen de fikir beyan ediyorsun tatil konusunda. Mesela kaydırakları olması şart senin için. Dondurma lazım. Bir de çikolatalı milkshake. Neyse ki karşılanamayacak şeyler değil.
Basket kampının bittiği tarihten anneannen ile Bulgaristan'a gideceğin tarihe kadar 10 gün kadar bir zamanımız vardı ailece tatil yapabilmek için. Bunun 5 gününü Bodrum'da tam da senin beklentilerine uygun bir tatil köyünde, diğer beş günü ise benim aşık olduğum Selimiye-Bozburun tarafında geçirmeye karar verdik. Değişik bir tatil başlangıcı oldu bu kez. Hepimiz tatil yapacağımız yere ayrı ayrı gittik. Sen basket kampı için otobüsle, ben seni kamptan almak için tanımadığım iki otostopçu genç ile birlikte arabayla, annen ise işleri yoğun olduğu için iki gün sonra uçakla.
Kamptan seni aldığımda tenin her yaz olduğu gibi bronzlaşmaktan gevrek simit kıvamına gelmişti. Bu sana babandan miras. Ben de senin gibi kararırım her yaz. Kirden renk değiştirmiş bir tişört vardı üzerinde. Sıcaktan ve tuzdan yıpranmıştı saçların. Boynunda da gururla taşıdığın madalyan :) Kalacağımız otel çok uzak değildi. Turgutreis'ten Torba'ya yarım saat kadar sürdü yolculuğumuz. Bayramla tatili birleştiren tatilciler yüzünden kalabalıklaşmıştı Bodrum. Pek konuşmadık yolda. Sen Ipad olunca diğer her şeye olan ilgini kaybediyorsun. Özlemişsindir diye müdehale etmedim ben de.
Otelde seni en sevdiğin şey karşıladı. ClubCar. Yani şu akülü golf arabaları. Bayılıyorsun onlara binmeye. Gittiğimiz çoğu otelde bu araçlar sadece otele girerken ve çıkarken valiz taşıma amacıyla kullandığımız ayrıcalıklar olduğundan hiç doyamamıştın ClubCar'a. Bu otel eğimli bir Torba koyu üzerinde kurulu olduğu için bu araçları taksi gibi kullanıyorlarmış. Tatil boyunca dilediğin kadar kullanabilecektin. Emin ol kullandın da. Daha ilk adımda güzel haberle başladı tatil :)
Bizi çok bekletmediler oda için. Bir de ricamızı kırmayıp bizi bahçedeki aile suitlerine aldılar. İki yatak odalı kocaman bir oda verdiler. Ben resepsiyonda işlemleri tamamlarken sen de çoktan bara gidip ikinci çikolatalı milkshake'ini yudumlamaya başlamıştın. Güzel başlayan her şey güzel bitse keşke değil mi ? Tatilimiz güzel başlamıştı. Ben oda anahtarlarını alıp seni bıraktığım masaya döndüğümde eşyalar orada ama sen yoktun. Otel'de bizimle ilgilenen çocuğa seni görüp görmediğini sordum. Aaa evet oğlunuz tuvalette bekliyor sizi dedi. ??? Ben tuvaleti geleneksel amaçlarla kullanmaya gittiğini ve seni merak etmemem için abiye bilgi verdiğini düşündüm doğal olarak. Ama tuvalete girdiğimde durum beklediğimden farklıydı. Tuvalette lavobaların olduğu yerde lobi gibi bir bekleme alanı yapmışlar. Sen de orada oturup iPad ile oynuyordun :) Orası daha serin ve güzel kokuyormuş.
Yol yorgunu değildik ikimizde. O yüzden bir an önce odaya yerleşip kendimizi oteli keşfetmek için dışarı atmaya karar verdik. Sen hazırlanırken valizleri boşaltıp dolaplara yerleştirdim. Bu işi sağ olsun hep annen yapardı. Normalde biz mayolarımızı giyip çoktan atmıştık dışarı kendimizi. İş başa düşünce kendimiz hallettik ve ilk iş tabi ki kaydıraklı havuzlara gittik. Gördüğümüz en iyi aquapark olduğunu söyleyemem ama seni eğlendirmeye yetecek çeşitlilikte kaydıraklar vardı. Botlulardan, çiftli ve tekli kayılanlardan kaydık sırayla. Hepsini denedikten sonra dalgalı bir su kanalına takılıp kaldın. Orada çok eğlendin. İlk akşamı orada bitirdik. Akşamın kalanında oteli keşif gezileri yaptık. Kumsala indik, mini Club'a gittik. Bu mini Club işine hiç ısınmadın. Küçükken bile orada vakit geçirmek istemezdin. Adında mini geçiyor diye olabilir mi acaba? Burası biraz farklıydı. İçerisi Kidzaina gibiydi. Küçük çocuklar için bir şehir gibi tasarlamışlar. Ayrıca bu şehri boydan boya kat eden bir otobanları trafik ışıkları vardı. Bu yolda hem akülü arabalarla hem de scooter ile hız denemeleri yaptın. Orta alandaki pinpon masasında vakit harcadık biraz da. Hola hooplar bulduk onlarla oynadık bir süre. Sonra sinemaya gittik. Kaptan Amerika vardı. Filmin yarısında oturup aksiyonun bol olduğu bir 10 dakikasını izleyip kalktık. Henüz alt yazıları hızlıca okuyacak kadar iyi okuma yazma bilmiyorsun. Aksiyonun azaldığı sahnelerde bir süre sonra da sıkılıyorsun doğal olarak. Bowling ise başka bir saplantımız. Her akşam bowling oynamak istiyorsun ama gittiğimiz çoğu otelde topun yanlara düşmesini engelleyen kapaklar kaldırılamıyor. Attığın topların büyük bir kısmı yandaki kanala düşüp hiç labut düşüremeden ortadan kaybolduğunda eğlenmek için gittiğimiz bowling salonundaki o 15 dakikalık zaman dilimi kabusa dönüyordu. Sinirinden bowling toplarını tekmeler, kendi kendine söylenir, hırslanır en sonunda da bu sinire bünye mi dayanır diyip ağlardın. Bunu bile bile de her seferinde gidelim derdin. O gün bowling salonuna giderken dua ediyordum "inşallah kapakları kaldırılabilen tiptedir" diye. Neyseki yollardan biri öyleymiş. Orada oynayanların oyunu bitirmesini bekledik yarım saat. Sonrasında hedefi 12 den vurdu diyemeyeceğim ama sinirimizden de kendimizi yiyip bitirmediğimiz keyifli bir yarım saat geçirip çıktık salondan.
Akşam yemeğinden sonra lobide oturup içeceklerimizi yudumlarken Clash Royale oynadık. Ardından lunaparka gittik. Kaydırakları havuzların hemen altındaydı. Çarpışan otolar, dönme dolap ve bir sürü lunapark oyuncağı işte. Favorin her zaman çarpışan otolardı. Ortalık henüz çok kalabalık olmadığı için sıkılana kadar çarpışan otolara bindik. Bir ara mini club'te akülü araba turuna katıldın. Gün batımında dönme dolaba binip yukarıdan Torba Koyu'nu ve manzarayı izledik. Baba oğul başımızı derde sokmadan ilk günü dingin ve sakin ama yeterince eğlenerek noktaladık. Güzeldi her şey :)
Bu tatil köylerinde her gün bir birine benzer bir rutini yaşıyorsun aslında. Bu yüzden aynı yerde 5-6 günden fazla kalınca sıkıcı olabiliyor. Dolu dolu 5 gün çok ideal. İkinci gün kendimizi şımarttık. Erken kalkmak için bir sebebimiz yoktu ne de olsa. Uyandığımızda saat 11'e geliyordu. Kahvaltıyı kaçırmamak için hızlıca hazırlanıp çıktık odadan. Bugün annen geliyordu. Gece gidip onu hava alanından alacaktık. Ailece tatilimiz yarın başlayacaktı aslında. Ama annen gelene kadar baş başa geçireceğimiz dolu dolu bir günümüz daha vardı.
Ben Bodrum'un denizini çok sevdiğim için denizde takılalım istiyordum. Kahvaltıdan sonra seni denize gitmek için taciz etmeye başladım. Ama sen hiç oralı değildin. Zaten oldum olası denizden önce havuz gelir senin için. Bu kez havuza gitmek istemenin başka bir sebebi daha varmış ama. Deniz canını acıtıyormuş. Sonra öğrendim ki deniz şortun sürtünmeden dolayı baldırlarını tahriş etmiş. Denize girince doğal olarak tuzlu su o kızarık bölgeleri sızlatıyor. Suçun denizde değil de şortta olduğuna seni ikna etmem biraz zaman aldı. Çok da üstelememeye karar verdim. Havuzda takılmaya devam ettik. Çocuklar için yavaşça derinleşen, altı beyaz kumlarla kaplı çok güzel bir havuz yapmışlar. Deniz imitasyonu gibi. Kum var, sıcak, derin değil, su gözleri yakmıyor. Havuza bakışını gördüğümde, tatilin geri kalanını bu havuzda geçireceğimizi de anladım.
Tatil öncesi oyuncak envanterimize katılan suda zıplayan top ve su geçirmez amerikan futbolu topu ile oynadık bol bol. Kum çıkardık havuzun dibinden. Şelalede yüzdük. Ama sen dur durak bilmediğin için bir süre sonra benim pilim bitti. Bir parça uzanıp gölgede dinlenmek istedim ama kime anlatıyorum. Baba, baba, baba, baba... Gölgede oturduğum dakikaları sayıyordun. "Hadi 5 dakika oldu. Söz vermiştin, gelsene hadi" :) Arkadaşlarla tatile gitmeyi bu yüzden seviyorum işte. Onların çocukları ile oynadığın zamanlar bize de dinlenmek için zaman kalabiliyor. Yoksa sana ayak uydurabilmek mümkün değil. Tatilden sonra 2 günlük "oğlumla tatil yaptım dinlenmem lazım" tatili gerekiyor. Acıkmadığın ve tuvaletin gelmediği sürece sabah 9 akşam 6 devlet memuru mesaisini takip eder gibi bütün gün havuzda oynayabilme kabiliyetin var. Adamım ben 40 yaşına geldim biraz insaf :) Zaten akşama doğru iyice pestilim çıkınca bir an önce gelsin Suzan demeye başladım :)) O olduğu zaman iş bölümü yapabiliyoruz en azından. Aslında gittiğimiz yerlerde yaşına uygun arkadaşlar varsa onlarla tanışıp arkadaş olmak konusunda hiç sıkıntı çekmiyorsun. Sıcak kanlı girişken ve sosyal bir çocuksun. Ama havuz ve çevresinde o gün sana uygun yaşta çocuk yoktu pek. O çocuk ben oldum mecburen..
Tatilde yemek konusunda hiç sıkmıyorum seni. Ne istersen yiyorsun. Çocuklar özellikle anne babalarının yemelerini istemediği şeyleri mi sever, yoksa anne babalar çocukların sevmedikleri şeyleri yemelerini ister ? gibi bir soru gelir aklıma her tatilde. Sabah kahvaltıları pancake ve çikolata, öğle yemekleri sosisli sandviç, akşam yemekleri makarna. Yemek konusunda seni daraltıp hem kendime hem sana tatili zehir edecek değilim. Zaten evde sosisli sandviç ve çikolatalı pancake yeme ihtimalin düşük diye rahat bıraktım seni. Somon yediğin bir iki akşam yemeği istisnasını saymazsak tam çer çöp yiyicisisin babacım. Üstüne gün içerisinde içtiğin 4-5 bardak çikolatalı milkshake ve dondurmaları sayarsam çocuk yetiştirme ehliyeti yok diye beni senden uzaklaştırabilirler. Ama her şeyi doğru yapmak zorunda değiliz değil mi ? Bazen dağılmaya ve saçmalamaya her insanın hakkı olmalı. Hızlı geçelim bu konuyu :)
O gün bataryamın göstergesi kırmızıyı göstermeye başlamıştı ki akşam oldu. Annenle de haberleştik uçağı biraz rötar yapmış olsa da her şey yolunda gidiyordu. Bir kaç gün önce hava alanında bir patlama olmuştu. O yüzden biraz da gergindim. Neyse ki annenin uçağı İstanbul'dan içinde annen de varken sorunsuz bir şekilde havalandı. Biz de yavaş yavaş hava alanına doğru yola koyulduk. Günün bütün yorgunluğu yol boyunca arabanın motor sesiyle birleşince tahmin ettiğim gibi rüya görmeye başlamıştın bile. Mesafeleri iyi hesaplayamadığım için erken vardık hava alanına, bir saat kadar yol kenarında park edip arabada bekledik. Annen de seni çok özlemiştir keşke uyanık olsan geldiğinde diye düşündüm ama kıyamadım uyandırmaya. Gece yarısını biraz geçmişti annen geldiğinde. Otele dönene kadar da farkında olmadan uyudun. Arabayı otoparka park edip odamıza doğru giderken uyandırdık seni yürümen için. Gözlerin yarı açık yürümeye başladın bizimle. Farkında mıydın olan bitenin yoksa bilinç dışı uyanıklık halinde miydin emin değilim. Odaya varır varmaz da yatağa kıvrılıp uyudun zaten :)
Annenin de gelmesi ile kalan günleri tatil rutinlerimizi yerine getirerek geçirmeye devam ettik. Annen tam bir denizci. O bile seni denize gitmeye hemen ikna edemedi. Önce yine kum havuzu ve kaydıraklı havuz görevleri tamamlandı. Yeni getirdiğimiz şort ile bir sorun yaşamayacağına dair sana güvence verince denize gitmeye ikna oldun. İskeleden atlamayı da seviyorsun, saatlerce kumsalda kum ve taşlarla oynamayı da. Aslında sen denizi seviyorsun. Sadece gözünü çok yakan tuzlu Akdeniz suyu hoşuna gitmiyor pek. Ama Ege denizi ile bir sorunun yok. İskeleden önce tek başına ardından ailece, bombalama, çivileme, balıklama dahil tüm varyasyonlarda atladıktan sonra bir tatil ritüeli daha tamamlanmış oldu :)
Bizim en çok vakit geçirdiğimiz havuzun kenarlarında son zamanlarda sıkça görmeye başladığımız Pavillion dedikleri küçük tahta kulübelerden vardı. İçinde uzaktan baktığında bile rahat olduğu belli olan iki büyük yatak, yumuşak yastıklar ve hepsinden önemlisi bol bol gölge vardı. Diğer otellerde de görürdüm ama pahalı olduğunu bildiğimden kiralama gibi bir girişimim olmamıştı. Kavurucu sıcağın altında havuzda seninle voleybol oynarken Pavillion'a gözüm daldığında, içerisindeki yatakta, rüzgardan savrulan tüllerin ardında bir elimde kitabım, diğerinde mojitom uzandığımı hayal ederken bulunca tamam bir günlüğüne kiralayalım şunu dedim. Zaten %50 indirim yapmışlar otel dolu değil diye. Pavillion'da geçirdiğimiz o gün anladım ki hayalini kurduğumdan daha güzelmiş :) Kahvaltı ile başlayan servis akşam yemeğine kadar sürdü. Denize gitmek için bir süre terk etmek dışında hiç oradan ayrılmadık. Önündeki havuzu kullandık. Arada yatıp ipadle oynuyor sonra havuza giriyorduk. Annen seninle oynarken ben dinleniyor, ben oynarken annen keyfine bakıyordu. Gözümüzün önünde olduğun için kendi kendine de takılsan sorun olmuyordu. Süperdi işte. Ertesi gün de tutalım dedik ama doluymuş hepsi :) Onu da denemiş olduk.
Bodrum diğer tatil yerlerine benzemiyor. Burada bir tatil köyüne girip oradan hiç çıkmadan tatili bitirip İstanbul'a dönmek Bodrum'a saygısızlık olurdu. Bu yüzden bir akşam Bodrum merkeze inip sokaklarında gezmek, limana yakın bir yerlerde kahve içmek, etrafta turlamak iyi gelir diye düşündüm. Annen de benim gibi düşünüyormuş. Hemen hazırlanıp Bodrum merkeze doğru çıktık. Ama bayram başladığı için merkez çok kalabalıktı. Trafikte dur kalk yapmaktansa aracı merkeze uzak bir yere park edip yürümeye karar verdik. Ama seni hesaba katmamıştık. Scooter'ini yanımıza almış olmamıza rağmen o kadar huysuzlandın o kadar şikayet ettin ki bir ara yeter ya dönelim otele dedim. Annen buraya kadar gelmişken sahile inip bir kahve içelim dedi. Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışarak yürüdük ara sokaklarda. Sonunda yolların kumsalla birleştiği yerde bir kafede boş masa bulup oturduk. Sen sanki günlerdir bu anı bekliyormuşsun gibi annenin dizleri üzerine kıvrılıp bir kaç dakika sonra uyumaya başladın. Hem yorgundun hem de sana çok eğlenceli gelmeyen bir şeye zorlanmanın verdiği huzursuzluğu bize de yansıtmıştın bütün gün. Sana çok kızmış olsam da annesinin dizleri üzerinde uyuyan masum meleğe baktıkça içimin buzları eridi hemen. Uyumadan önce sipariş ettiğin dondurmalı waffle'ı yemek annene düştü. Benim hiç bir şey yiyecek halim yoktu. Bir kahve içip dinlendikten sonra otele dönmeye karar verdik. O kadar yolu yürümeyeceğinden emin olduğum kadar, artık 33 kilo olan oğlumu arabaya kadar kucakta taşıyamayacağımdan da emindim. Bir süre buna direnç gösterip kucağımda taşımayı denesem de bir süre sonra sırtım sinyal verince indirdim yere seni. Annene dayanarak zombi gibi yürümeye başladın. Yolu yarıladığımızda tekrar kucağıma aldım. Arabaya kadar gidebildik. Bir daha akşam gezmesi mi ? Şimdilik kalsın.
Geçen yaz seninle JetSki'ye binmiştik. Korku-heyecan karışımı adrenalin yüklü dakikalar hoşuna gitmişti hatırladığım kadarıyla. Ben de seviyorum tabi JetSki'ye binmeyi. Annenle de sen yokken daha bir kez parasailing denemiştik. Çok keyifli anılarım yoktu onunla ilgili. Biraz yükseklik korkum olduğundan olabilir. Son gün hem onu hem de JetSki'yi denemek isteyip istemediğini sordum. JetSki'ye dünden razıydın. Parasailing'e de annenle binersin diye düşündük. Denemeni istediğim için seni biraz teşvik ettiğimi de kabul ediyorum. Son günümüzün öğleden sonrası da bu aktivitelerle geçti. Mavi renkli yakışıklı bir JetSki buldun kendine. Sarı yeleğinle hemen üstüne çıkıp hazırlık yaptın. 20 dakikalık süremizin 10 dakikasını birlikte kullanır son 10 dakikası için sahile gelip annenle yer değiştiririz diye düşünmüştüm. Biz çıktık ilk önce. Aynı ATV'ye binerken olduğu gibi hep sen kullanmak istedin. İlk başlarda seni cesaretlendirmek, işin sınırlarını gösterebilmek için kumandaya ben geçtim. Ardından cesaretini toplamanın ve hızlanınca bir şey olmadığını görmenin verdiği güven ile gazı köklemeye başladın. Çok eğlendik. Dümdüz bir çizgide dalgaların üzerinde seke zıplaya ilerledik. Arada sudan o kadar yükseliyorduk ki ikimizin poposu da yerden kesiliyordu. Ama gözü kara bir çocuksun. Benim bile gerildiğim anlar oldu sen sürerken. Sonra sahilde bekleyen anneni almak için kıyıya yanaştık. Ama annenin benzer bir sürüş deneyiminden çok hoşlanmayacağını bildiğim için "sakın korkutma anneni" diye uyardım seni. Annenin indikten sonra anlattığına göre sakin kullanırken bile heyecanlanmış. Sen de şikayet edip söyleniyordun geldiğinizde. Hızlanmama izin vermedi diye :)
Sonra kumsalda oyalanıp parasailing için bineceğimiz tekneyi bekledik. Tekne paraşütü açacağı yere hızla giderken dalgalar üzerinde zıplayışlarımız seni en az JetSki kadar eğlendirdi. Parasailing daha durağan bir aktivite ama yükseklik nedeni ile beni JetSki'den daha fazla geriyor. O yüzden ben pas dedim ve teknede kaldım. Annenle ikiniz bindiniz. Bol bol resminizi çektim. Aşağıda yanımda getirdiğim biramı yudumlarken yerden o kadar da yukarıda olmamanın keyfini çıkardım :)) Zaten 10 dakika kadar sürüyor tamamen yükselip geri dönmeniz. Bir de normalden fazla rüzgar olduğundan çok açmadı ipi. Döndüğünde alelade bir tecrübe yaşamış gibi bir yüz ifadesi vardı yüzünde. Zaten sonrasında yaptığın "JetSki daha güzel" yorumunla da durumu açıkladın. Denemiş oldun işte.
Salı günü akşama kadar otelin tadını çıkardık. Tatilin bir sonraki bölümünde Aquaparksız bir yere gideceğimiz için tüm öğleden sonrayı aquparklarda geçirdik. Ayrılmadan hamamda keyif yapmayı ihmal etmedik. Artık hava kararmaya yakındı. Bir sonraki durağımız Selimiye'ye doğru yola çıktık. Bir Bodrum tatili de böyle geçti işte oğluşum. Parmaklarım yoruldu. Bir iki resim ekler Selimiye tatilini de başka zaman yazarım artık.
Yorumlar