Herşey bugünden çok önce, 1996'da İstanbul'da başlamıştı aslında. Ben Türkiye'yi karış karış gezsem dahi bulamayacağım değerli hazinemle Avcılar'da Devlet Dairesini andıran bir fakülte binasının kat koridorlarında karşılaşmıştım. Buna karşılaşma demekte doğru sayılmaz, onu duymuştum. Cıvıltılı ve mutlu sesi koridoru inletiyordu. Benimle konuşmuyor olsa da sesi mutlu etmişti beni.
Her şey, hayatımın geri kalan günleri ve anlamı o gün şekillenmiş meğer. Ben bunu bilmeden ona sokulup, "Derste yanına oturabilir miyim?" demiştim. Şimdi anlıyorum o sandalyenin benim olması gerektiğini.
Çok istesemde bu blogun konusu "O" değil. Onun ve Tanrı'nın bana verdiği en güzel hediye. Küçük aslan parçam Doruk. 18.02.2009 bize ve Dünya'ya merhaba dediği tarih. Blogumuzun isim babası, doğduğu tarih olsun istedim.
Doruğu beklediğimiz günlerde takip ettiğim bazı bloglar oldu. Genellikle bu süreci çevrelerindeki insanlarla paylaşmak, yaşadıklarını, tecrübelerini aktarmak amacıyla üretilen sorumluluğu ağır görevlerdi çoğu. Bu blogun ise tek bir amacı var.
Hatırlamak.
Geçmişte yaşadığım bir çok güzel şeyi, neredeyse hayatımın tamamını unutmak üzereyim. 32 yılı geride bırakmak üzereyken sanki 5 yıldır buralardaymış gibi beynim ve hatıralarım. Belki de en mutlu olduğum bu günleri zamanın eskitmesine izin vermemek için giriştim bu işe. Umarım devamını getirebilirim.
Hayatımdaki her güzel şeyin kaynağı biricik sevgilime ve hayatımdaki en özel şeye;
Doruğuma.....
Yorumlar