Ana içeriğe atla

Kış oslun. Yaz olsun. Ama hemen olsun.

Merhaba fındık kurdum. Kış iyiden iyiye kendini göstermeye başladı. Hava buz gibi şu an. Sen mevsimlerle ilgili gelgitler yaşıyorsun. Zaman zaman yaz tatili, deniz kum aklına geldiğinde, en sevdiğin mevsim yaz oluyor. Kışı hiç sevmez oluyorsun. Sonra başka bir an kardan adam yapıp kartopu oynadığın resimlerini görünce keşke çok kış olsa kar yağsa diyorsun. Çok anlık değişiyor isteklerin. Yaz tatiline, deniz ve kuma daha en az 5-6 ay var dediğimde hazırda bekleyen gözyaşların iki yanağından süzülmeye başlarken, " Ama baba yaaa, 5 ay çok uzun. Ben hemen gitmek istiyorum." diyorsun. 

Bu aralar yine erken rezervasyon dönemi. Sana nereye gitmek istersin yazın dedim. Korsan gemili kaydırakları olan yere dedin. Güral Tekirovayı istiyorsun ama babacım çok pahalı orası. Çok tatil yapmak için seneye daha makul bir yer bulmamız lazım. Oraya gidersek tatil bütçemizin tamamı biter. Bir iki yer beğendik annenle. Bu hafta yaz için planımızı da yaparız. 

Artık sitede ikinci arabaları içeriye park ettirmiyorlar. Park problemimiz var çünkü. Bu yüzden ben arabayı siteye paralel bir sokağa park ediyorum. Sabahları uyandığımızda sen aheste aheste giyinip hazırlanmaya devam ederken ben daha erken çıkıp arabayı blok önüne getiriyorum. Sonra sen iniyorsun aşağı. Bunu yapmazsak buz gibi sabah ayazında hasta olma ihtimalin artacak. Ayrıca arabaya gidiş süremiz yarım saati bulacak. Çünkü sabah sabah her işi o kadar oyalana oyalana ağır çekimde yapıyorsun ki sabır benim göbek adım diyen adamı çatlatırsın. Harcadığın zamanı okula gitmediğin zamana eklediğini düşündüğünden sanırım, her işi ağırdan alma konusunda özel çaba gösteriyorsun. Kaldırımda seksek oynamalar. Ağır ağır yürümeler. Bıraktığın yerde yere oturmalar. Anlatmakla bitmez. 

Dün sabah yine arabayı almak için dışarı çıktığımda hava buz gibiydi. İlk kez arabanın camlarının buz tuttuğunu gördüm. Kazıyıcı ile camları kazıyıp topladığım buzlardan sana yılın ilk kar topunu yaptım. Sabah çok mutlu oldun onu görünce. Hemen arabanın camına fırlatıp parçalanışını izledin. Ama ardından yine hüzünlendin. Hadi baba yaa kış gelsin. :) Mevsimleri benim kontrol ettiğimi düşünüyorsun galiba. 

Bu sene o kadar çok kar kış muhabbeti yaptık ki ikimizde kar yağmasını ve seninle kar topu oynayıp kardan adam tekmelemeyi dört gözle bekliyorduk. Ama kader dedikleri şey devreye girdi yine. Ben bir iş toplantısı için Ankara'ya gitmek zorunda kaldım. Aynı gün İstanbul'a lapa lapa kar yağdı. O gün geç saatlerde döndüm İstanbul'a. İlk karda kartopu atamadık birbirimize. Aşağıdaki resmi annen gönderdi ben Ankara'da iken. O akşam hemen çıkıp atmışsın kendini karlara. Olsun yine yağar bu aralar. Ayrıca bir gün önce kar yağışı yüzünden Galatasaray-Juventus maçı 30ncu dakikada ertelenmişti. O maçı da ben Ankara'da iken saat 3 te oynatmışlar ve haberim olmadığı için tarihi maçı izleyemedim. Bizimkiler Sneijder'in 85'te attığı golle Juventusu eleyip Şampiyonlar Liginde ilk 16'ya kalmış. Onu da müşteride açık TV'den öğrendim. Ankaraya gitmek için berbat bir gündü yani. Bu arada Chealse çıktı kurada. Seni küçükken Galatasaray'a kazandırdığım için ilerde bana çok dua edeceksin bak :) Ertesi gün akşam eve döndükten sonra seninle dışarı çıkıp kartopu oynadık. Kar kesildiği için çimlerde kalan az bir şey buz kıvamına dönmüş karla ne kadar oynanabilirse artık. Bir yandanda kardan adam yaptık. Senin ciguli şapkan, atkın, havuç ve zeytin taneleriyle süslediğimiz sanat eserimizi tekmelerle ve sarı kamyonetinle parçaladıktan sonra zırıldadın. Kırmasaydık diye. E kırmasaydın tabi. ben sana demiştim.  

Aslında kış mevsimini ben hiç sevmiyorum Doruk. Hava buz gibi. Erkenden akşam oluyor. Dışarıda bir sürü alternatif varken eve kapanmak da hiç hoşuma gitmiyor. Ama yılda bir kez kış oluyor babacım. Yapacak bir şey yok. Bizde seninle evde vakit geçirecek alternatifler üretiyoruz. Zaten ev dışında bir alternatif üretebilsek bile seni şu günlerde evden çıkarmak mümkün değil. Tam ev kuşu oldun. Dışarı çıkmak için çok cazip tekliflerle gelmemiz lazım sana. Hemen mızmızlanıyorsun dışarı çıkma lafını duyduğunda. 

Hafta içi annenle benim fizyolojik ve psikolojik durumumuz elverdiği ölçüde sen ne istersen onu yapıyoruz. Ama annenle farklı yetkinliklerimiz olduğundan bazı oyunları o bazılarını ben üstleniyorum.

Mesela senin "arabacılık" dediğin beni benden alan, ömrümü tüketen bir oyun var. Ne oynayalım babacım dediğimde sen arabacılık dediğinde koşarak uzaklaşıyorum. Çünkü sana ayak uyduramıyorum, oyunun mantığını anlamıyorum. Sen arabaları belirlediğin kurallara göre yarıştırıyor çarpıştırıyor, park ediyorsun. Hiç bana göre değil. Senin hayal dünyanı geliştiriyor biliyorum ama azıcık diğer oynayana da keyif versin oyun dediğin değil mi ya. Annen daha sakin ve izleyici bir role bürünebiliyor oyunda. O seviyor mu bu arabacılık oyununu bilmem ama genelde bu görevi ona devrediyoruz. Aşağıda araba kolleksiyonunun bir kısmını görebilirsin. Favorilerin sürekli değişiyor. Bu resimde sen araba galerisi sahibi ben müşteriyim. Sonra rolleri değişiyoruz. Bir tane kumbaran var. Daha doğrusu minik bir bankamatik. Ceplerimizde kalan bozuklukları orada biriktiriyorsun. Oradaki paralarla ticaret yapıyoruz işte. 


Oyun hamurların var. Zıplayanı da çıkmış. Seramik hocan Banu hanımdan öğrendik onu da. Rengarenk oyun hamurları küçük motor becerilerine de iyi geliyor dedikleri için her fırsatta sana seçenek olarak sunuyoruz. Sen de hamurla oynamayı çok seviyorsun. Dün yeni zıplayan hamurlarınla tekerleği icat ettik. Sonra annenin yaptığı labutları yamru yumru tekerlerle devirmeye çalıştın. Senin yaş grubun resimde çiziktirmekten tasvir etme evresine beş yaşında geçiyormuş. O yüzden yaptığın resimlerde genellikle tepkimiz "aaa çok güzel Doruk. Bu ne ?" şeklinde olsa da oyun hamuru ile yaptığın figürler daha tahmin edilebilir şu sıralar. :) Ayrıca bir sürü kalıp var zaten onları kullanıp şekiller yapıyorsun. Pizza yapmayı seviyorsun. Araba yatağı yaptın mesela. :) Bu hamur işi tüm ailenin keyifle yaptığı kış etkinliklerinden. Bir de Moon Sand var. Onunla oynarken bir kısmı oyun zaiyatı olup gidiyor. Çok pasaklısın ve dağınıksın be oğlum söyleyeyim de içimde kalmasın :)
Yazıya 5 gün sonra gelen güncelleme... Ben bazen bir konuyu hevesle yazmaya başlıyorum. Anlatacak çok şey olunca yazı da haliyle uzun oluyor ve bir çırpıda tek oturuşta bitiremiyorum yazıyı. Ayrıca bazen bazı görselleri kullanmak gerekiyor yazıyla ilgili. Bunları toparlamam zaman alıyor. Bazen bir resim yazıya ilham veriyor bazen de bir yazının dolgu malzemesi oluyor o resimler. Bu yazıya geçen hafta başlamıştım. İş koşuşturmacasından bitiremedim. Akşam yazarım, hafta sonu yazarım derken 4-5 gün geçti. Bir paragraf da olsa biraz ilerleyelim bari.

Bu kış oyunlarımız ve evde vakit geçirmelerimiz hakkındaki yazı tam da zamanında yazılmış. Bu hafta annenin her yıl olduğu gibi şirketle yurt dışı gezisi vardı. Her yılın sonunda 3-4 günlüğüne şirket onları bir yerlere götürüyor. Gezme tozma motivasyon amaçlı. Geçen yıllarda Prag, Barcelona vardı. Bu yıl Viyana'ya gittiler. Bu seyahat Cuma sabahı başlayıp Pazar gece bitecekti. Anneannen de hafta sonu Tekirdağ'a gitmeye karar verdi. Bizi baba-oğul hafta sonu bekliyordu yani. Hava soğuk olduğundan ve seni evden çıkarmak bugünlerde mümkün olmadığından bütün cumartesi-pazar evde takıldık. 

Cumartesi günü veli toplantımız vardı. Onu anlatayım sana. Öğretmenin Arzu hanım ve İngilizce öğretmenin Jennifer Teacher ile 10 dakikayı bulmayan bir toplantı yaptık. Genellikle yüzeysel bilgiler verdiler. Aklımda kalan ingilizce derslerinde kelime hafızan ve öğrenme yeteneğin iyi olmasına rağmen komutları anlamada yetersizmişsin. Öğretmenin "open your book" dediğinde fotosentez yapan ayçiçeği gibi bakıyormuşsun :) Evde pratik yapsak mı bilemedim. Benim Birmingham aksanlı ingilizcem seni bozar diye korkuyorum. :) Diğer derslerde ise duygusal ve sosyal anlamda bir takım eksiklikler yaşıyormuşsun. Detay vermedi öğretmenin ama anladığım kadarıyla sıranı bekleyebilmek, başkalarının alanına saygı duymak, kaybetmeyi de kabullenebilmek gibi zaman geçtikçe kazanacağın bir takım davranışlarda eksiklik var. Hiç dert değil dedim. Zaten daha 5 yaşında bile değilsin. O kadar da yüklenmeyelim sana. Şu yaşında bile bu kadar işle baş ettiğin için kocaman bir teşekkürü hak ediyorsun yavru kuşum.  

Hafta sonu ödevler veriyor öğretmenlerin. Okulda öğrendiklerini pekiştirecek şeyler. Bunları yapmak konusunda o kadar isteksizsin ki anlatamam. Bütün gün dinamo gibi, içine nükleer santral kaçmış bedenin ödev yaparken bir anda bitkin düşüyor. Yoruluyorsun. Kolların ağırıyor. Gözlerin yoruluyor. uykun geliyor. İçimiz parçalanıyor bu şartlar altında ödev yaptığın için :) Zaten ödev yapmaktan ziyade yazdıklarını bu olmadı diye silgi ile silmek en büyük eğlencen. Doğru yaptıklarını bile bu olmadı diye siliyorsun. Görende mükemmeliyet takıntın var sanacak. Derdin silgi ile :) Yeni tanıştığın şeylere bazen saplantı derecesinde takılıyorsun. Pedagog'da gördüğün delgeç ve zımba, öğretmeninde gördüğün tebeşir ve kaşe gibi. Hepsini alıyoruz çok şükür. Ev tebeşir tozu doldu. Bütün peçetelere Ömer Doruk Canpolat Avrupa Koleji kaşeleri basıp duruyorsun. İş ödeve gelince vay başıma gelenler :) Ama bu iş senin sorumluluğun. İki kere oyun saati cezası alırsan öğretmeninden aklın başına gelir :) Şimdilik karışmıyoruz. Zaten okulda bir sürü şey yapıyorsunuz. Bir de evde hadi o etkinlik hadi bu etkinlik diye iki küsür saatimizi harcamak yerine canın ne isterse onu oynuyoruz biz de.
En çok Play Station oynamak hoşuna gidiyor. Bir dönem Lego Batman oyununa sarmıştın. Ben de içinde puzzle'lar bulmacalar olduğu için ve faydalı olduğunu düşündüğümden  Lego oyunlarını seviyorum. Sen, ben ve annen birlikte oynuyoruz. Oyunlarla arası hiç iyi olmayan annen bile kendini kaptırıyor Lego oyunlarına. Batman ve Batman2 Legolara hatim indirdik bir yılda. Hatta bir iki kere oyunu sıfırladın ve bir daha oynadık. Sonunda kabak tadı verince ben de Lego'nun Indiana Jones serisini aldım. Onun daha birincisini oynadık. İkincisinin jelatinini açmak nasip olmadı çünkü sen ipad'den de aşina olduğun NFS: Most Wanted adında bir yarış oyununa taktın kafayı. Polislerle kovalamaca, hız limitlerini aşma ve senin deyiminle 1,2,3 yarışları olan son dönemin en iyi yarış oyunlarından biri. Aslında çok daha iyi bir yarış oyunu olan Gran Turismo var evde ama onda vurdu kırdı, uçarak parçalanan arabalar ve polis kovalamacası olmadığı için pek yüzüne bakmıyorsun. Bir de ilginçtir direksiyonla oynamak yerine Dual Shock ile oynamak sana daha kolay geliyor. Herşeyi ne kadar çabuk öğrendiğini gördükçe hayran oluyorum sana. Neyse işte uzun ve ısrarlı taleplerin sonunda bu oyunu aldık ve oynamaya başladık ama son bir yıldır başlayan beklenmedik korkuların bu oyun içinde hortladı. Kovalamacalardan mı polislerden mi korkuyorsun bilmiyorum ama oyunu her oynamak istediğinde bana açtırıp sen yarış ben izlemeyi seviyorum diyorsun. Polislerin olmadığı bir iki yarış var. Orada deniyorsun kendini. Bir de senin haberin yok Lego'nun yeni oyunu çıktı. Onu bir de Need For Speed Rivals oyununu aldım sana. Kendime de aldım tabi :) Uygun bir zamanda sırayla takdim ederiz efendim. Ama önce şu Indiana Jones'ları bitirmemiz lazım. Bu akşam da geleneksel fitforspit seansımızı yapıp az önce yatırdık seni. Şimdi dur durak biliyorsun da ileride bu Play Station işini abartmazsın umarım. 
 Normalde hafta içi kendi yatağında uyuyorsun ama anneciğini özlemişsindir diye bu akşamlık kuralı bozduk. Yatağa gireli 10 dakika oldu hala içeriden bağırışmaların geliyor. Yemek yerken çok yorgun ve bitkin olduğundan şikayet ediyordun oysa :) 
Play Station dışında çok severek oynadığın "Bil Bakalım Kim" var. Okuldan verdikleri Mind Lab oyunu var. Bir de dayının aldığı manyetik geometrik şekillerden araba yaptığımız bir oyun var. Bunları oynamaktan şikayet ettiğine tanık olmadım şimdiye kadar. Sadece yenilince şikayet ediyorsun. Henüz kaybetmenin de işin bir parçası olduğunu öğretemedik sana. Arada biraz yenip,  finalde yine sana kaybetmek evin huzuru açısından en önemli kurallardan biri. Gördüğüm en çamur adamsın oyun konusunda. "Ama hiç adil değil". "Hile yaptın". "Haksızlık" gibi feryatlarla zaten adamı yendiğine pişman ediyorsun :) Neyse ki bu zamanda normalmiş bunlar. Seneye takım halinde oynanan bir spora yazdıracağım seni. Bu özelliğini geliştirmeye çok faydalı oluyormuş. 

 Bu oturup efendi efendi oynanan oyunlar seni mutlu ettiği kadar bizi de mutlu ediyor. Çünkü efendim bu oyunların alternatifleri için amatör sporcu olmak lazım. Karete, kovalamaca, kılıççılık, koridor futbolu, koridor basketbolu, koridor bowlingi derken onuncu dakikada bizim dalaklar şişiyor. İşte aşçı tabağı gibi biraz ondan biraz bundan serpiştiriyoruz ortaya. Sen kendi başına oyun oynayan bir çocuk değilsin babacım. Hiç de olmadın. O yüzden pek kendimize ait bir zamanımız olmuyor seninle. Ya annene ya bana salça oluyorsun. Hakkın bu tabi. O yüzden kendimize ayırmak istediğimiz ara zamanları annenle dönüşümlü olarak görev dağılımı yapıp sana hissettirmeden çözüyoruz. Bakma böyle yazdığıma şikayetçi de değiliz. Benim hayatımın anlamı sensin zaten. Ama tuvalette rahat ver:) Baba...baba...baba...baba...babababaababa :))

Neyse sonuçta kış da hayatın bir gerçeği babacım. Yaz gelecek eninde sonunda. Marifet kışın tadını çıkarmak. Bir ay sonra Uludağ'a kayak yapmaya gideceğiz hep birlikte. Benim 100 kiloluk halimle snowboard yapma hayalim yok ama sen öğren istiyorum. Seversen her fırsatta götürürüm seni Kartepeye. Buradan 2 saat uzakta. Ayrıca bir de Abanta gidelim kış bitmeden. Orada simitler üstünde tepeden kaymıştın geçen sene. Çok eğlenmiştik. Evet evet çok bastırmadan kar bir gitmek lazım Abant'a. Gadir amcanlarla gidelim. O sucuk da yapar bize mangalda.   

Bugüne not : Bugün ülke yine karıştı. Baştaki AKP hükümetinde bir sürü bakanın oğlu yolsuzluktan gözaltına alındı. Zaten hükümetle ilgili bir sürü şey yazılıp çiziliyordu ama kendileri çalıp kendileri oynadığından ses çıkaran yoktu. Dinsizin hakkından imansız geliyor neticede. Sizin geleceğinizin hırsızları bunlar işte babacım. İlerde bu ülke neden bu kadar boktan bir yer diye kendi kendine sorarsan bu tarihlere bak arşivden.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elmyra Duff

Uzun zamandır bir köpeğimiz olsun istiyorum ben. Her fırsatta söylerim annene. Annen köpeklerden çekinir. Köpeklerden hoşlanmaz diyemem sadece uzaktan sevmeyi tercih eder. Yanlarına sokulmaz, hatta bir köpek ona doğru yaklaşırsa genelde kaçacak delik arar. Bu yüzden köpek besleme sevdası bahçeli bir evimiz olana kadar rafa kaldırılmıştı. Ortaköy'de oturduğumuz zamanlarda kendimize ait bir kedimiz olmuştu. Mısırdı adı. Ona bakıp büyütmek bile ciddi sorumluluk istiyordu.Sonra anneannene devrettik o sorumluluğu. Kendimize zor bakıyorduk o zamanlar. :) Hayvan sevgisinin çocuk gelişiminde çok önemli bir rolü olduğu, evde evcil bir hayvan ile birlikte büyümenin çok olumlu katkıları oluğunu duyuyoruz, okuyoruz. Ama hali hazırda apartman dairesinde yaşarken, hakkını vererek evcil bir hayvanı sahiplenmeye hazır olmadığımızı ben de kabul ediyorum artık. Bahçeli bir eve geçersek ilerde ilk işim bir köpek almak olacak ama. Çünkü sen de benim gibi bayılıyorsun köpeklere. Şimdiye kadar tatsız b...

İlk Karşılaşma

B u notları tutmak için geç kalmışım belli ki. Hamileliğin öncesi ve sonrasıyla 15 aylık bir zamanı, birkaç nota sığdırmak tahmin ettiğimden de zor oluyor. İlk aklıma geldiğinde bu işe başlasaydım daha iyi olurdu belki. En azından bir yerlere not almalıymışım. Doğuma kadar birbirimizle, doğum sonrası Doruk'la o kadar meşguldük ki bir günlük tutmaya ya da herhangi bir hobiye ayıracak zaman ne yazık ki hiç olmadı. Son yazıda kaldığım yer hamileliğin sekizinci ayıydı. Evde hazırlıklar tamamlanmış, sona yaklaşan hamileliğin hediyesini beklemeye başlamıştık. Zaman azaldıkça heyecanımız da artıyordu. Son trimester de rutin kontrollerin aralığı 15 güne inmişti. Bizim de doğumu yapacağımız hastaneye karar verme zamanımız gelmişti. Aslında iki alternatifimiz vardı. Ya John Hopkins ya da Tekirdağ Devlet Hastanesi. Çok alakasız göründüğünü biliyorum. İlk tercihimiz Suzan'ın laperoskopi ameliyatını yaptırdığımız modern bir hastane olan John Hopkins'ti. Ancak Doğum Tekirdağ Devlet Hast...

Iyiligi Kalbınden Tasan Kuzu

Yepyeni bir yılın günlerini birlikte tüketmeye başladık bile oğlum. Çok şükür. Özellikle bu yılbaşı eğlenceli ve huzurlu geçti. Bir yılbaşı gecesine yakışır biçimde kar yağdı. Ben zaten yarım gün için işe gitmeyi manasız bulanlardanım. Kar da gitmeme izin vermeyince Perşembe'den Pazara 4 günlük bir yeni yıl tatilimiz oldu.  Yılın son günü neredeyse tüm gün dışarıda karla oynadık. En sevdiğin şeylerden biri. Evde "Bu sene mutlaka gideriz" diye her zaman tam takım kayak kıyafetleri bulunduruyoruz :) Kar topu oynamaya çıkarken kayak kıyafetlerimizi giydik. Üşüme ıslanma riskini azalttık böylece. Bütün çocuklar bahçedeydi. Kimi kartopu oynuyor, kimi kardan adam yapıyordu. Biz ve bir kaç kişilik proje ekibi ise iglo yapmaya karar verdik. Kamyonunun kasasında kiremit haline getirdiğimiz karlar ile igloyu inşa etmeye çalıştık. Ama tahmin ettiğimizden daha zor ve uzun sürecek bir uğraşmış. Sen minecraft evi yapıyoruz diye kendini ve diğer çocukları motive etmeye çalışs...