Ana içeriğe atla

SEASON 01 EPISODE 03 : AVRUPA KOLEJİ

Okul serüvenini yazmak istesem sadece bu uzun makaleler değil koskoca bir bloğa ihtiyacımız olurdu Doruk. Hayatımızın yarısı okul uzun zamandır. Ki sen daha 5 yaşında okul konusundan bıkmış durumdasın. Yenilikçi pedagogların çoğu da buna vurgu yapıyorlar. " Bırakın şu çocuklar çocukluğunu  yaşasın" diyorlar. Ama nasıl bırakalım kardeşim çocukluk bile eski çocukluk değil ki. Bir kere çok hızlısınız, algınız ve hayal gücünüz çok geniş. Dört duvar arasında besleyemeyiz ki duyargalarını. Mecburuz bir nevi okula. Bir sürü uyaran var orada. Ve işi bilen eğitimcilere emanet ediyoruz seni. Ayrıca yaşıtlarınla öğrenebileceklerini sana biz ne kadar verebiliriz. Sadece anne-baba-anneanne üçgeninde gelişimine ne derece yön verebiliriz. Yani akademisyen olup nasihat vermek kolay. Uygulamada dünya değişiyor. Biz de dengeyi kurmaya çalıştık hep. Seni tüm imkanlarla beslemeye çalıştık. Ama çocuk olduğunu da unutmadık. Zaman gösterecek tabi sonuçlarını ama bana mutlu bir çocuk olarak büyüdüğünü bilmekten daha fazla huzur verebilecek bir şey yok dünyada.
Previously on School Series...

Bizim hayatımıza 2 yıl önce giren okullar daha çok gündüz bakım evi tadında, halk arasında kreş diye tabir edilen okullardı. Öyküm ve Dünya Koleji. Zaten akademik anlamda okula karşılık gelen kurumlarda en çok okul öncesi yaş grubunu kayıt alıyorlardı. Bu nedenle 3-4 yaş grubu hep bu kreş ve oyun grubu türevlerine gidiyordu. Biz de lokasyon, tecrübe ve anne-baba içgüdüleri ile seni bu kreşlerden ikisine sırayla yazdırmıştık. Katkıları göz ardı edilemez tabi. Dünya Koleji ile maceramız bittiğinde 52 aylıktın. 

Bir önceki yıl ülkeyi yönetenler canları sıkılmış olacak ki eğitim sistemi ile bir oynayalım dediler. Bu arada tarihe not ileride ya biz bezip bu ülkede yaşamaktan vazgeçeriz ya da şu an ülkeyi yönetenler çekip gider ve tarih boyunca vatan haini olarak anılırlar. Yaklaşık 40 yıllık hayatımda gördüğüm en berbat insanlar yönetiyor ülkeyi. Neyse politikaya bulaşmayayım midem bulanıyor. Bu beyefendiler Eğitim Sistemini oyuncak zannedip kendilerince bir sistem uygulamaya koydular. Efsanenin adı 4+4+4. Bu sisteme göre 60-66 aylık çocuklar okula başlamaya zorunluydu. İlk okul 5 yıldan 4 yıla inecek, ve 5 yaşını doldurmuş her çocuk ailesi onaylamasa bile okula gitmek durumunda kalacaktı. O dönem yaşanan kargaşayı, saçmalıkları anlatmaya kelimelerim yetmez. Gerçi bu geri zekalılar öngöremedikleri yanlışı sonuçları ile birlikte 1 yıl sonra fark edip, oyuncağa benzettikleri eğitim sistemini yine değiştirdiler ve okula başlama yaşını isteğe bağlı hale getirdiler. Ama biz bu ara döneme denk gelmiştik. Bu yüzden ister istemez acaba okula başlatır mıyız diye düşünmeye başladık. Çünkü bir sonraki eğitim dönemi başladığında 55 aylık, ilk okul başladığında ise 67 aylık olacaktın. Yani 5.5 yaşında ilk okula başlaman gerekebilirdi. Hal böyle iken anne-baba bir karar vermeliydi.

Karar vermek zor. Örnekleri değerlendirdik, tavsiyeleri dinledik. Başlarda işin ciddiyetini çok kavrayamamıştım. Ben 6 yaşında doğrudan ilk okul ikinci sınıftan eğitim hayatıma başlamıştım. Ve sorun yaşamamıştım. Hep bu örnekle kendimi rahatlatıyordum. Destekle bu işi halledebiliriz diyordum. Ama unuttuğum, daha doğrusu farkında olmadığımız bir gerçek vardı. Onu da araştırarak, okuyarak, danışarak zamanla öğrendik. Biz hep senin akademik olarak yapabilirliğinden endişe ediyorduk. Ve bu konuda sorun yaşamayız diye düşünüyorduk. Hem sana hem de sana verebileceğimiz desteğe güveniyorduk. Yani bize göre alfabeyi, çarpmayı, toplamayı öğrenebilirdin. Ama mesele o değildi. Akademik yeterlilik dışında, duygusal ve sosyal anlamda da yeterli miydin ? Hala oyun çocuğu muydun yoksa. Bu seviyede bir akademik beslemeyi karşılayacak algı ve sabır düzeyine ve bunları destekleyecek fiziksel yeterliliğe sahip miydin ? Bunu hala bilmiyoruz. Ama okul araştırırken bunların farkında bile değildik. Tek düşündüğümüz ana sınıfından başlayarak okuyacağın yeni bir okul, ama okul gibi bir okul bulmaktı. Bu nedenle asıl konuyu kaçırıp 2013 yılının başında okul arayışına başladık. 

Okul seçmek her zaman söylediğim gibi hayatta verilebilecek en zor kararlardan biri. Bir kere seçimin sonuçlarını senden daha çok seçiminde söz hakkı olmayan oğlun yaşayacak. O yüzden daha da stresli oluyor insan. Annele her akşam yemeğimizin, her boş zaman sohbetimizin ana konusu okul olmuştu artık. Arkadaş ziyaretlerimizde, özellikle çocuklu ailerle başka konu konuşmuyorduk. Google hep okul yorumları arıyor, anne-çocuk forumları tek tek karıştırılıyordu. İşin ciddiyetine zamanla daha çok hakim oluyor insan. Baktık bu iş manavdan elma seçmenin çok ötesinde annenle oturup kritelerimiz nelerdir diye kafa yormaya karar verdik. Devlet okulu alternatifini değerlendirdik önce. Hatta gidip Çekmeköy'de açılan en yenilerinden bir tanesini ziyaret ettim. Okul fiziksel olarak yeni ama kapı duvar bir beton yığınıydı. Hiç bir sıcaklığı yoktu. Kış günü tepeleme dolu belediye otobüsünde nasıl bir hava olursa binada da öyle bir hava vardı. Çocukların rahatça oynayacakları bir alan dahi yoktu. Güvenlik zaafları vardı. Hijyen konusuna hiç girmiyorum. Hadi bunları geçtim. Bir kere sosyo-kültürel açıdan oturduğumuz bölgede uçurumlar vardı. Kılı kırk yarıp tüm yaşam kurgusu üzerine kafa yormaya çalıştığımız oğlumuzun yan sırasında oturacak çocukları ve ailelerini okul çıkışında görme şansım oldu. Tamam yorumlarımın ilkel faşist takıntıları olan seçkinci birinin ağzından çıkmış gibi göründüğünün farkındayım ama gerçekler böyle. Bir süre sonra sınıf arkadaşın sana öğretmen olacak. Onlardan bir çok şey öğreneceksin. Bu okulun veli profili beni bu konuda rahatlatmadı açıkçası. Bir diğer sorunda devlet okullarındaki sınıf mevcudu. Her sınıfta 35-45 arasında öğrenci var. Bu kalabalıkta nasıl öğrenme olur bilmiyorum. Bir de öğretmenler konusu var. Bütün milli eğitimi muhafazakar tipler doldurdu. Muhafazakarlara lafım yok kendi benliklerini ve yaşamlarını istedikleri kadar muhafaza etsinler ama benim oğlumu bir muhafazakar yetiştirsin istemedim. İyi devlet okulları, iyi öğretmenler yok muydu. Tabi ki vardı. Ama semt olarak daha uzak yerlerde. Okul için oraya taşınmak gerekiyordu. Ayrıca o okullarda da okula maddi yardımda bulunman gerekiyordu. En önemli kusur ise Devlet Okulları, branşlaşma, sosyal imkanlar, haftalık yabancı dil ders saatleri açısından çok yetersizdi. Eğer bir devlet okuluna gönderseydik seni bu eksikliklerin her birini sana ek takviyeler ile sunmak zorunda kalacaktık. Bu hem maddi anlamda bir külfet hem de senin sana ait zamanından çalmak demekti. Bu vesileler ile devlet okulu arayışımız bitti.

Tamam ilk karar verildi. Seni özel bir okula göndereceğiz. O neresi. Nasıl seçeceğiz. O zamanda karşımıza araştırma sonuçları-veli referansları-fiziksel yapılar-fiyat aralığı-evimize uzaklık-nasıl bir çocuk yetiştirmeyi istiyoruz gibi konu başlıkları çıktı.

Daha önce dediğim gibi eğitim sistemi gibi bir kavram yok Türkiye'de. Öğretim vardır en fazla. O da hangi kalitede sunuluyor görüyoruz. Mesela iskandinav ülkelerinde çocuklar 7nci sınıfa kadar sınava tabi olmuyor. Merak ederek severek öğreniyorlar. Biz de ezbere dayalı safi akademik başarıyı daha doğrusu üniversite sınavını hedefleyen saçma sapan bir eğitim var. Hayatımın en lüzumsuz dönemi askerlikti. Ömrümden gereksiz yere çalınan 16 aydır askerlik benim için. Türkiye'de doğru yönetilmeyen eğitim sistemi de çocukların hayatından çalıyor. Çok daha iyi yönetilebilirdi. 

Bu konuda özel okullarda iki farklı anlayış vardı. Bir grup okul çocuğun çocuk olarak yaşaması gereken zamanı, akademik başarıyı hedeflemeyen tüm kazanımlarını göz ardı ederek birer yarış atı yetiştirir gibi sınavlara çocuk hazırlıyorlardı. Ki bu okullar zamanında SBS diye adlandırılan sınavdan da iyi dereceler alıyorlardı. Diğer grup ise nispeten bu işi dengede yapmaya çalışıp öğrencilerini sosyal anlamda da dolu ve yeterli olmaları için onlara zaman ve alan sağlayan okullardı. Bu okulların SBS'de göz alıcı ve sansasyonel başarıları yoktu. Ama mutlu çocuklar yetiştirebildiklerini iddia ediyorlardı. Biz tabi ki ikinci grubu seçtik. Dakika başı oyuncak ettikleri eğitim sisteminin bir sınavına hazırlanacaksın diye tüm hayatının ıska geçmesini istemiyorduk. Ayrıca her yerde akademik başarının biraz aileye biraz çocuğun kalıtımsal mirasına biraz da ilgi alakaya bağlı olduğunu okuyorduk. Temel felsefemiz "Mutlu çocuk öğrenir"di. Bu noktadan yola çıkarak evimize yakın ve bir o kadar popüler olan Bilfen, Modafen gibi dershane zihniyetli okulları bir çırpıda eledik. Zaten biz elemesek onlar bizi elerdi. Zira senelik ücretleri 30-35.000.-TL aralığındaydı. 

Madem fiyat konusu açıldı oradan devam edeyim. Tamam sosyal anlamda doyuma ulaşan, kendine zaman ayırabilen, yapabilirliği yüksek ve mutlu bir oğlumuz olsun, yanında da akademik başarı gelirse ne ala mualla diyorduk. Ama bu işin bir de parasal boyutu vardı. Annenle ikimiz eve giren 10 liranın 12 lirasını harcamaya meyilli insanlar olduğumuzdan cepte üç kuruş birikim yoktu. Senin geleceğinin güvencesi için aldığımız evin de taksitleri de devam ediyordu. İş durumları desen evlere şenlik. O ara her akşamım bu hafta işten çıkarılırım diye düşünerek geçiyordu sen düşün yani. Neyse bu şartlar altında bile seni özel okula göndermek mümkündü. 30-35 bin lira da verebilirdik taksitle. Ama süreklilik arz eden bir konu şu okul işi. Bu sene Paris'te yaşayayım seneye gobi çölünde olmaz. Seni gönderdiğimiz okulda sana belli bir standart sunacaktık ve elverdiğince bunun sürekliliğini sağlayabileceğimiz seviyede bir okul olması gerekiyordu. Okul fiyatları hazırlık sınıfında 9-10bin liralardan başlayıp okuluna göre 30-35bin liralara kadar çıkıyordu. Ha sorsan arada ne fark var da bu kadar fark var diye. Bilmiyorum. :)

Çevremizdeki okulları gezip bilgi alıyorduk. Bu ara türeyip duran cemaat okullarından da uzak durmaya çalışıyorduk. Atatürkçü düşünceyi benimsemiş bir okulda eğitim al istiyorduk. Cemaat nedir diye sorma aç google'dan bak. Her şeyi devletten bekleme. Hatta Doğa Koleji diye bir okul var. Hamburgerci gibi senede 20 şube açıyor. Az daha oraya yazdıracaktık seni. Allah akıl fikir verdi son anda. Her zaman diyorum ya, sana da küpe olsun aslan parçam. Çok oku, çok araştır. Her şeyi bizzat tecrübe etmeye gerek yok hayatta. Ders alınacak o kadar çok tecrübe var ki hepsi bir tık uzağında. Bol bol oku.

Çevremizde çok alternatif kalmıyordu. Ayrıca servis ücreti vermek ve seni her sabah yollarda sefil etmemek için eve yakın okullara baktık hep. Bazen annen sabah 6:30 gibi işe gitmek için servis beklerken, okula gitmek üzere servise binen çocuklar görüyormuş. Ufacık çocuklara yapılacak en büyük kalleşlik mis gibi sabah uykusunu bölmektir oğlum. Bu konuda sendikalaşırsanız tam desteğimi veririm. Sabahları ben seni işe gitmeden okula bırakacaktım. Akşamda benim kaçıp seni alamadığım zamanlarda anneannen gelip seni alacaktı. Ana plan buydu. Bu sayede sen de hem ekonomik, hem Atatürkçü, hem yakın, hem fiziksel imkanları sosyal olanakları bol, hem eğitimci kadrosu kaliteli olan, hem de seni mutlu edecek bir okulda okuyacaktın. Ara bul işte. İki üç alternatife kalmıştık aslında sonunda. Biri hakkında hiçbir kötü yoruma rastlamadığım, biraz klasik disiplini benimseyen, akademik başarı oranı ve dil eğitimi konusunda iddialı olduğu kadar sosyal anlamda da doyurucu olmayı hedeflemiş bir okuldu. Eyüboğlu Koleji geçmişi olan bir kurumdu aynı zamanda. Annenin müdürü çocuklarından birini oraya gönderiyor ve memnundu. Ama okul hem uzak hem pahalı kaldı bizim kriterlerimize göre. İstemeyerek eledim onu. Diğeri ise Serkan'ın oğlu Erim'in ve benim müdürümün oğlu Emre'nin okuduğu, 50 yıllık çok köklü bir eğitim kurumu olan Sezin Kolejiydi. Orası da çok tatmin etmişti bizi. Hem çok yakın, hem çok iyi referansları olan hem de her anlamda dengeli bir eğitim sunan bir okuldu. Ama ekonomik açıdan sürdürülemezlik riski taşıdığından elemek zorunda kaldık. Okulun iki senelik maliyeti ek masraflarla birlikte 60bin lirayı geçecekti. Ayrıca ilk öğretim 4ncü sınıfa kadar asıl önemli konunun öğretmen seçimi olduğu, ilk yıllarda müfredatın çok yoğun olmadığı konusunda bilgiler alıyorduk sürekli. Dedik ki ocağımız sönmesin şimdi. Daha uygun bir çözüm bulalım. Ve oğlumuza daha faydalı olacağını düşünürsek ikinci dört yılda gerekirse şu an gönderemediğimiz bu fiyat aralığındaki okullardan birine transfer olalım. İyi mi dedik bilmiyorum hala yaşıyoruz.  Aslında zorlasak kendimizi seni Eyüboğlu ve Sezin Kolejine de gönderebilirdik. Ama sorun sadece para ve sunulan şartların sürekliliği değildi. Annenle o dönemler sıkça tekrarladığımız bir koşulumuz vardı. " Oğlumuzu sömestre tatilinde öğrencilerini kayak yapmaya İsviçre Alplerine götüren bir okul yerine Uludağ'a götüren bir okul seçmeliyiz" diyorduk. Çünkü okul fiyatları arttıkça veli profili de benzer şekilde değişiyordu. Devlet okulunu seçmeme sebebimizi yukarıda anlatmıştım. Benzer sebeplerle de bu tür yüksek gelir profilli okullardan uzak durmaya çalıştık. Bizim aile profilimiz belli. Çalışan ve aylık geliri belli olan bir ailenin biricik oğlusun sen. Benim maddi konularla ilgili zerre kompleksim yok. Dünya malıyla da çok ilgim yok. Ama çocuklar çok acımasız. Sabahları okula yarım milyarlık arabasıyla babasının şoförüyle gelen, markalı ve pahalı olmayan hiç bir şey giymeyen, kendine özel havuzu olan villada yaşayan, ve dünyanın tüm nimetlerine hiç zorlanmadan çok küçük yaşta sahip olmuş küçük insanların senin hassas bünyene zarar vermesini de istemiyordum. Biraz da bu yüzden seni velileri bizim gibi çalışan anne babalardan oluşan bizim sosyo-ekonomik seviyemize uygun bir yere yazdırmak istedim. 

    Geriye başka seçenek kalmamıştı babacım. Bütün işaretler bu okulu gösteriyor diye en harika seçimi mi yapmış olduk bilmiyorum. Ama yeni okulun Avrupa Koleji oldu.


Avrupa Koleji evimize araba ile 5 dakika mesafedeydi. Yukarıda harita resminde mavi çizgilerle çevrelenen alan kampüs alanı. Çavuşbaşı yolu üzerinde. Burayı ilk yapıldığında görmüştüm. Avrupa yakasında eski bir okulken buraya yeni şube açmışlardı. İş yerinden Can ve İlker'in çocukları buraya gidiyordu ve memnunlardı. Ayrıca Ersan amcanın kızı Derin'de bu okulda okuyordu ve belirgin bir şikayetleri yoktu. Okulu gidip bir de kendi gözlerimizle inceleyelim dedik doğal olarak. Seni de okul gezilerimizin hepsine götürüyorduk o ara. En azından fiziksel ortama olan tepkini görelim diye. Buraya aslında ilk defa geçen yıl bakmıştım. Kreş de vardı okulda. Dünya Anaokuluna yazdırmadan önce burası olur mu demiştik. Ama kreşin bulunduğu bölüm sonradan uydurulmuş gibi havasız ve kuytu bir yerdeydi. Fiziksel olanakları da kreş için yetersizdi. Kreş var mı ? Var demek için yapılmış gibiydi. Bu nedenle Avrupa koleji yerine seni Dünya Anaokuluna yazdırmıştık. Ama hazırlık sınıfı için ayrı bir binaları vardı. Bana binayı gezdirdiler. İlk okul ve lise bölümü farklı binalarda. Fiziksel olarak güzel bir okul. Yeşil alanı da var, spor alanları da. Sınıfların tasarımı çok hoşuma gitmişti mesela, ilk okula geçiş stresini azaltmak için ilk 2 sınıfta sınıf düzeni modüler mobilyalarla oluşturulmuş, sıcak bir atmosferi vardı. Sen de sınıfa girdiğinde ayakkabılarını çıkarıp içeride epey bir oyalanmıştın. Sevdin mi burayı dediğimde güzel demiştin. Ayrıca orası Derin ablan gibi büyük çocukların okuduğu bir okuldu ve senin için bir basamak daha büyümek demekti. Bu yüzden de yeni okul konusunda çok çekimser olmadığın her halinden belliydi. 
İlk okul binasının bir katında müzik, matematik, resim, seramik, bilgisayar, ve spor gibi branşlar için özel derslikler vardı. Alt katta büyük bir yemekhane, konferans salonu ve spor salonu vardı. Diğer ana binada derslikler ve müdüriyet bulunuyordu. Üst bina ile alt bina arasında da açık bir spor sahası, kapalı spor sahası ve kantin vardı. Diğer her okulda olduğu gibi burayı da ballandıra ballandıra anlatan okul görevlilerini de unutmayalım tabi. Ama artık onların anlattıklarından ziyade kendi değerlendirmelerime ve içgüdülerime öncelik vermeyi öğrenmiştim. Bu okulda beni çeken bir diğer konu ise PYP ve çoklu zeka programını uyguluyor olmalarıydı. Müfredatı işleyiş şekilleri deneyseldi. Dünya Anaokulunda olduğu gibi öğrenmeyi öğreten, merak duygusunu tetikleyerek eğitim veren bir okuldu. Dünya Anaokulundan sonra da benzer bir işleyişi benimseyen okula gitmen daha iyi olur diye düşünmüştüm. Uygulamada ne kadar başarılılar bilemiyorum tabi. Sertifika almak işi kolay. 

Ana okulu binasının hemen arkasında bir çocuk parkı vardı. Okulun girişinde Bremen mızıkacılarından emekli olmuş eşekle hemen yanında bahçe derslerinde çocukların ektiği salatalık, maydanoz ve biber saksıları vardı. Büyük bir girişi vardı okulun. Kapısında her daim güvenlik var doğal olarak. Seni seramik kursundan aldığımda izin kağıdım yoksa dışarı çıkamıyoruz. Bu tür şeyler güven veriyor tabi. Ama sabah giriş çıkış eziyet. Bir anda yüzlerce araç öğrenci bırakmak için okula giriş yapınca trafik kitleniyor. Aşağıda bugün çektiğim bir kaç resim var. Akşam seni okuldan ben aldım. Bana küçük bir okul gezisi yaptırdın. Bir de okuldaki kara tahtaya bir şeyler çiziktirme fantezini hazır kimse yokken aradan çıkardık.












Neyse dur okula kayıt sürecini anlatıyordum. Ben okulu fiziksel olarak beğendim. Bu arada fiyat konusunu araştırıyoruz, orada çocuğu okuyan arkadaşlardan sürekli fikir alıyoruz, forumlarda okulu araştırıyoruz v.s. Ben bir ara işi abartıp öğretmen kadrosunu isim isim internetten araştırıyor sana hangi öğretmenin daha uygun olabileceğine karar vermeye çalışıyordum. Amacım  o yılı anne olan bir öğretmen ile geçirmendi. Senin yaşında bir çocuğu, annelik duygusunu tatmış bir öğretmenin yetiştirmesi daha doğru geliyordu. Ama sonradan öğrendik ki öğretmen seçme şansımız yokmuş. Onlar yaş, cinsiyet ve gelişim seviyelerine göre sınıflara kendileri dağıtıyormuş öğrencileri. Sınıflar da maksimum 24 kişi olabiliyormuş. Şu an senin sınıfında 17 kişi var. 

Zaman geçtikçe bizim de Avrupa Kolejine kanımız ısınmaya başladı. O zaman ki Okul müdür yardımcısı Ebru Hn. çok sıcak ve ilgili davrandı. Yaklaşımları rahatlattı bizi. Bizim arkadaşlarda bu arada kayıt yenilemeye çalışıyorlar. Sürekli birbirimizden fiyat tüyoları alıyoruz. En sonunda annenin iş yerinden bir arkadaşının kardeşi Avrupa Koleji'nin muhasebe müdürü çıktı. Hem onun yardımı hem de İlker ile bizim okulla yaptığımız çingene pazarlığımız neticesinde bizi üzmeyecek bir fiyatta anlaşınca senin de Avrupa Koleji hatıraların başlamış oldu.

O öğleden sonra okula kayıt işini tamamlar tamamlamaz nasıl bir huzur çöktü içime tarif edemem. Doğru olduğunu düşündüğümüz şeye karar verdik. Doğru mu yanlış mı oldu bu karar bilmiyordum. Bunu zaman gösterecekti. Ama artık bir karar vermiştik. Bütün o beyin eriten stres bitmişti. Artık okul başlayana kadar başka bir şey düşünmek yoktu. Önümüzde koca bir yaz tatili vardı ve tadını çıkarmalıydık. Her yıl mümkün olduğunca tatil yapmaya çalışıyoruz. En az iki kez 1'er haftalık deniz tatilleri yapıyoruz her yaz. Ayrıca bayram seyranda da anneni kandırabilirsem gidiyoruz bir yerlere. Asıl tatilleri ucuza geldiği için erken rezervasyonla yapıyoruz. Her yıl Aralık ayında 2 tatil satın alıp tatile gidene kadar taksit taksit ödemiş oluyoruz. Ama bu yıl planlamada hata yapmıştık. Acemiliğimize gelmişti bir de bu yılki tatil planlaması. Eylül ayında yaptığımız son tatilden hemen önce okullar açıldı. Erken rezervasyonda bu seneki okul durumunu öngörememiş ve okul başladıktan sonra bir haftalığına tatile gitmiştik. 

Okullar açıldığında önce bir tanışma günü organize ettiler. Oyun parkının oraya dizmişler çocuk sandalyelerini. Hep birlikte gittik. Sırayla okul hakkında bilgilendirme yapıldı ve her öğrencinin sınıfı ile öğretmeninin kim olduğu söylendi. Senin sınıfın Gökkuşağı sınıfı, öğretmenin ise Arzu Hanımdı.

Okul tam manada tatil dönüşü başlayacaktı. Tatilden dönünce bir hafta gittin okula. Ama sonra yine hastalandın ve antibiyotik tedavisi nedeniyle okula bir hafta ara verdin. Yeni bir ortama yeni arkadaşlara adapte olman gereken bir döneme, tatil ve hastalık nedeni ile ara vermek zorunda kalman uyum sürecine zarar verebilir diye canım sıkılmıştı ancak çok sorun yaşamadın. İki hafta daha okula gitmiştin ki Rehber öğretmenin Bahar Hanım ve Sınıf öğretmenin Arzu hanım minik bir toplantı için beni davet ettiler. İlk izlenimler genel düşünceler konuşulacaktı. 

Öğretmenin disiplinli bir yaklaşım sergiliyor. Bu yeni ortamın kurallarına uyma ve yeni arkadaşlarınla ilişkilerindeki uyumda küçük sorunlar olduğunu ama zamanla alışacağını söylediler. Hareketli ve girişken bir çocuk olduğunu, iletişimde sorun yaşamadığını, diyaloğa geçmede ve kendini ifade etmede yeterli olduğunu söylemişlerdi. Bununla birlikte küçük motor becerileri dedikleri el becerilerinde sınıfındaki arkadaşlarına göre daha az gelişmiş olduğunu bu konuda sana destek olmamız gerektiğini önerdiler. Biz de o tarihten sonra bu konuda destekledik seni. Oyun hamurları, kesme biçme, kalem tutma, playcorn ile eşyalar yapma, tebeşir ve boya kalemleri ile resim yapma, lego yapma v.s. aklımıza gelen her yolla küçük motor becerilerini geliştirmeye çalıştık. Bir ay önce de okulda kış branş dersleri başladı. Yine küçük motor becerilerine yönelik olan Seramik kursuna yazdırdık seni. Çok seveceğini biliyordum. Beni şaşırtmadın. Keyif alarak ve severek gidiyorsun kursa. Gerçi ben seramik sehpasında oturup seramik kilini çevirerek vazo saksı falan yapacaksın diye hayal ediyordum ama şimdilik yaptığınız tek şey play-dooh oyun hamuru yerine seramik çamuru ile figürler yapıp boyamaktan ibaret. Ama sen mutlusun biz mutluyuz. Sıkılana kadar da göndereceğiz seni kursa sanırım. 



Okul şimdilik Anaokulu kıvamında gidiyor. Yüzme derslerinizi kış gerekçesi ile iptal ettiler. Zaten küvetten hallice bir havuzları var. Oraya gitmesen de olur. Seni ayrıca bir yüzme kursuna yazdıralım dedik ama orta kulak iltihabının nüksetmesi ve kışın hasta olma riskini almak istemedik. Ayrıca yazın havuzdan çıkmıyorsun zaten. Şimdilik haftada bir gün seramik kursun var. Futbola yatkınsın. Topa düzgün ve sert vurabiliyorsun. Bu hevesini doyuralım dedik. Galatasaray futbol okulu açılmıştı Çekmeköy'de. Siteden büyük Toprak gidiyordu oraya. Sen de ister misin dedim. I-ıh dedin :) Derin ablan evimize çok yakında açılan karate kursuna gidiyordu oraya götürelim seni dedim. Hatta gidip bir dersi de birlikte izledik. Her fırsatta benimle güreşen, bana Çinceler nasıl dövüşüyor göstereyim mi baba diyen oğlum oraya da gitmek istemedi. Anlaşılan sen her aktiviteyi belli sınır ve kurallar olmadan dilediğin gibi, dilediğin zamanda yapmayı tercih ediyorsun. Geçen sene sitenin spor salonunda çocuklar için açılan Jimnastik kursuna gitmiştin 2 ay. Bu sene Yiğitalp ve Toprak da gitmeyince göndermeyelim dedik. Çete dağılmış çünkü.

Rehber öğretmenin ve Arzu Öğretmeninle yaptığımız toplantıda ben de seninle ilgili düşüncelerimi öğretmeninle paylaştım. Baba gözüyle nasıl bir çocuk olduğunu evde nasıl bir yaşantın olduğunu anlattım. Senin hakkında göremedikleri konularda fikir sahibi olmalarını sağlamaya çalıştım. Sana kazandırmak istediğimiz ama şu ana kadar başarılı olamadığımız bir kaç özellik vardı. Bu konularda öğretmeninden destek istedim. Mesela kişisel hijyen konusunda tam bir felaketsin :) Bu konuda farklı bir yaklaşım belki etkili olabilirdi. Ayrıca o dönem şaka ile yalan kavramlarını çok karıştırıyordun. Bu ayrımı doğru bir dille sana öğretebilmemiz için yardım istedim. Yenilgiye tahammülsüzlük gibi hala devam eden bir sorunumuz var. Bu konuda düşüncelerimi anlattım öğretmenlerine. Daha yeni bir öğrencileri olmana rağmen öğretmenlerin seni anlamış, rutin dışına çıkan sana özel ifadelerle seni bana anlatabilmişlerdi. Mutlu oldum. Arzu öğretmeninden çok memnunuz. Bu günlerde bir küçük toplantı daha ayarlamamız lazım. Seni sabahları bıraktığımda acil konuları ayak üstü konuşuyoruz öğretmeninle ama etraflıca görüşmeyeli 2 ay kadar oldu. Ayrıca son görüşmemizde en önemli konu başlığı senin gelecek yıl ilkokula hazır olup olmayacağındı. Bu konuda çok endişeliyiz. Öğretmenlerin ve çevremizdekiler süreci yıl sonuna kadar izleyip yıl sonunda karar vermemizi öneriyorlar. Okulda sene sonuna doğru okula hazırlık ve olgunluk testleri yapılıyormuş. Seviyene göre okul bize seneye ilkokula başlasın yada başlamasın diyecekmiş. Ben öğretmenlerine bunun sağlıklı bir cevabını alabilmenin her şeyden önemli olduğunu söyledim. Ayrıca sadece okulun vereceği bilgilerle de yetinmemeye karar verdik. Annenle seni bağımsız bir pedagog'a götürerek yıl boyu gelişimini izletmek ve ondan da konu ile ilgili destek almaya karar verdik. Yarın 9'da ikinci randevumuza gideceğiz. Ayrıca bize ebeveynlik yaparken yol göstermesini de umuyoruz. 

Okulla ilgili ilk etapta anlatacaklarım bunlar babacım. Avrupa Koleji ile ilgili daha bir sürü şey yazıp paylaşacağım seninle. Hepsini tek bir yazıya sığdırmaya çalışmayayım.Akşam ayarlayabilirsem seni ben alayım. Son günlerde okula geldiğimizde arabadan inme konusunda çok oyalanıyordun. Bugün de feci trafik vardı bahçede. Park edecek yer bulamayınca bir arabanın arkasına bıraktım arabayı. Bir an önce seni yemekhaneye bırakıp diğer arabanın sürücüsünü çok bekletmeden okuldan çıkmaktı niyetim. Ama sen arabadan inme konusunda yine oyalanınca sana bu şekilde davranmaya devam edersen bir daha okula seni ben getirmeyeceğim dedin. Gözlerin doldu. Yüzün düştü. İçim kıyıldı orada. Çok üzüldüm. İşe gelene kadar içim içimi yedi. Gerekirse dışarı park et gerekirse 10 dakika geç git ama niye böyle bir şey diyorsun dedim kendi kendime. Mutsuz ayrıldık. Özür dilerim babacım. Öyle demek istememiştim. Aramızı düzeltiriz akşam söz. Seni çok seviyorum.


Yazıyı bitirmem iki gün sürdü babacım. Bu arada güncelden birkaç not düşeyim. Öncelikle akşam barıştık. Gerçi sen konuyu hatırlamıyordun ama ben özetleyip seni kırıdğım için özür diledim. Barışma hediyesi olarak yeni merakın tebeşir için sana ikeadan kara tahta aldık. Ve ilk kez bu akşam adını yardım almadan yazdın. Bu da tarihe not düşülsün :)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Elmyra Duff

Uzun zamandır bir köpeğimiz olsun istiyorum ben. Her fırsatta söylerim annene. Annen köpeklerden çekinir. Köpeklerden hoşlanmaz diyemem sadece uzaktan sevmeyi tercih eder. Yanlarına sokulmaz, hatta bir köpek ona doğru yaklaşırsa genelde kaçacak delik arar. Bu yüzden köpek besleme sevdası bahçeli bir evimiz olana kadar rafa kaldırılmıştı. Ortaköy'de oturduğumuz zamanlarda kendimize ait bir kedimiz olmuştu. Mısırdı adı. Ona bakıp büyütmek bile ciddi sorumluluk istiyordu.Sonra anneannene devrettik o sorumluluğu. Kendimize zor bakıyorduk o zamanlar. :) Hayvan sevgisinin çocuk gelişiminde çok önemli bir rolü olduğu, evde evcil bir hayvan ile birlikte büyümenin çok olumlu katkıları oluğunu duyuyoruz, okuyoruz. Ama hali hazırda apartman dairesinde yaşarken, hakkını vererek evcil bir hayvanı sahiplenmeye hazır olmadığımızı ben de kabul ediyorum artık. Bahçeli bir eve geçersek ilerde ilk işim bir köpek almak olacak ama. Çünkü sen de benim gibi bayılıyorsun köpeklere. Şimdiye kadar tatsız b...

İlk Karşılaşma

B u notları tutmak için geç kalmışım belli ki. Hamileliğin öncesi ve sonrasıyla 15 aylık bir zamanı, birkaç nota sığdırmak tahmin ettiğimden de zor oluyor. İlk aklıma geldiğinde bu işe başlasaydım daha iyi olurdu belki. En azından bir yerlere not almalıymışım. Doğuma kadar birbirimizle, doğum sonrası Doruk'la o kadar meşguldük ki bir günlük tutmaya ya da herhangi bir hobiye ayıracak zaman ne yazık ki hiç olmadı. Son yazıda kaldığım yer hamileliğin sekizinci ayıydı. Evde hazırlıklar tamamlanmış, sona yaklaşan hamileliğin hediyesini beklemeye başlamıştık. Zaman azaldıkça heyecanımız da artıyordu. Son trimester de rutin kontrollerin aralığı 15 güne inmişti. Bizim de doğumu yapacağımız hastaneye karar verme zamanımız gelmişti. Aslında iki alternatifimiz vardı. Ya John Hopkins ya da Tekirdağ Devlet Hastanesi. Çok alakasız göründüğünü biliyorum. İlk tercihimiz Suzan'ın laperoskopi ameliyatını yaptırdığımız modern bir hastane olan John Hopkins'ti. Ancak Doğum Tekirdağ Devlet Hast...

Iyiligi Kalbınden Tasan Kuzu

Yepyeni bir yılın günlerini birlikte tüketmeye başladık bile oğlum. Çok şükür. Özellikle bu yılbaşı eğlenceli ve huzurlu geçti. Bir yılbaşı gecesine yakışır biçimde kar yağdı. Ben zaten yarım gün için işe gitmeyi manasız bulanlardanım. Kar da gitmeme izin vermeyince Perşembe'den Pazara 4 günlük bir yeni yıl tatilimiz oldu.  Yılın son günü neredeyse tüm gün dışarıda karla oynadık. En sevdiğin şeylerden biri. Evde "Bu sene mutlaka gideriz" diye her zaman tam takım kayak kıyafetleri bulunduruyoruz :) Kar topu oynamaya çıkarken kayak kıyafetlerimizi giydik. Üşüme ıslanma riskini azalttık böylece. Bütün çocuklar bahçedeydi. Kimi kartopu oynuyor, kimi kardan adam yapıyordu. Biz ve bir kaç kişilik proje ekibi ise iglo yapmaya karar verdik. Kamyonunun kasasında kiremit haline getirdiğimiz karlar ile igloyu inşa etmeye çalıştık. Ama tahmin ettiğimizden daha zor ve uzun sürecek bir uğraşmış. Sen minecraft evi yapıyoruz diye kendini ve diğer çocukları motive etmeye çalışs...