Bugünlerde bu saat ve zaman kavramı işine kafa yoruyoruz babacım. Geçen yıl okulda saat konusunu işlediğiniz. Evde de bol bol tekrar ettik. Saati okumayı öğrendin sayılır. Sayılır diyorum çünkü akrep ve yelkovanın konumuna göre bazen karıştırıyorsun saati. Biz kullanmaya alış diye son iki yıldır farklı zamanlarda farklı modellerde saatler alıyoruz sana. İlk önce lego parçalarından oluşan rengarenk bir saat aldım sana. İlgini çeker severek kullanırsın belki diye. İlk denememiz başarısız oldu. Saati takmadığın gibi sürekli kordonu oluşturan lego parçalarını söküp takıyordun. Zaten işlevi ile alakan yoktu ama aksesuar olarak bile koluna takamadık o saati. Rahatsız ediyor gerekçesi ile hep çıkardın. Neyse dedik, konuyu biraz soğuttuk. Saat de öyle olmazsa olmaz bir şey değildi şimdilik. Zaten 7x24 birlikteydik. Senin saatin biz olalım zamanı gelince tekrar deneriz dedik. Sana da hak veriyorum zaten. Saat kullanmayı ben de beceremiyordum.
İlkokula başladığında bu kez annen saat alalım dedi. Ben kullanmıyor güzelim acele etme dedim ama annen bu kez sana çok inanmıştı. Onun düşüncesine göre lego saat ağır ve sertti. Sen rahatsız olduğun için kullanmamıştın. Aslında şöyle yumuşak kordonlu akrep yelkovanı okunaklı hafif bir saat alırsak sorun olmayacağını söyledi. Bir iki itirazdan sonra çok uzatmamaya karar verdim. Swatch çocuk kolleksiyonundan kendi beğendiğin, aynen annenin anlattığı özelliklere uygun bir saat aldık. Batman figürlü, hafif ve yumuşak. Onu da kullanmadın tabi :) Gerekçe aynı. Rahatsız ediyor. Biz saati koluna taktıkça sen çıkarıyordun. Ben umudumu kesmiştim bu işten. Bu çocuk saat kullanamayacak.
Annen de kabullenir gibi olmuştu durumu. Taa ki geçen aya kadar.
Son zamanlarda akşamları hava erken kararmıyor. Sen de okuldan geldiğinde eve bile çıkmadan çantanı bırakıp sitenin bahçesinde oyun oynamaya çıkıyorsun. Defalarca konuştuk seninle bu konuyu. Oğlum eve gel bir önce. Eşyalarını bırak. Okul kıyafetlerini değiştir. Yemeğini ye öyle çık oynamaya. Ama dinleyen kim. Servisten iner inmez bakıcın evdeyse evin kapısına bakıcın aşağıda karşılamaya geldiyse onun kucağına atıp çantayı oyun oynamaya gidiyorsun. Akşam olup da birimiz gidip seni eve getirmezsek de gelmiyorsun. Nerede olduğun da belli değil. Bazen top sahasında, bazen kafede, bazen oyun parkında, bazense hiç bir yerde bulamıyorum. Bisiklete binip sitenin içinde seni arıyorum. Eğer bulamazsam arkadaşlarından birinin evine gitmiş genellikle kendini davet ettirmiş oluyorsun. En büyük sorun da bu. Yüz kere bize bakıcına sormadan izin almadan başkasının evine gitmek yok dedim. Dinleyen kim. En sonunda bu konuyla ilgili büyük bir kavga ettik. Artık izin almadan gitmiyorsun. Serviste Ömer diye bir çocuk var. Ipad'ine yapışık yaşıyan. En çok onun evine gitmek için yalvarıyorsun. Ne yalan söyleyeyim hiç hoşlanmıyorum o çocuktan. Garip tavırları var. Sen de ipad peşinde onun evine gitmek istiyorsun. Bunu kesinlikle yasakladık mesela. Hep bir gerkçen var. Hava çok güzel oğlum ne işin var Ömer'lerin evinde ? Dışarıda top oynayın bisiklete binin diyorum. Gerekçen şu; "Baba Ömerle serviste çok önemli bir konuyu tartışıyorduk. Yarım kaldı. Gitmem lazım." Canımın içi yarın serviste devam edersiniz konuşmaya. " Olmaz baba çok öneli konuşmamız lazım. Hep aynı terane :)
Ben mümkün olduğunca sana zaman ayırmaya çalışıyorum. Hoşuma gidiyor seninle takılmak. Ama iyi bir şey yapmadığımı anlamaya başladım son zamanlarda. Biz baba oğuldan iki kankaya evrilmişiz sanırım. Bazen yorgun oluyorum. Sen gidip arkadaşlarınla oyna babacım diyorum. ama yoook. İlla ben de gelicem. Top mu oynayacaksın. Ben de aynı takımda olacağım, ya da kaleci olmam lazım, en kötü kale direği. Ama mutlaka o ortamda olmamı istiyorsun. Diğer çocuklarla oynarken beni de o ortamda istiyorsun. Bazen oyuna kaptırıp beni unuttuğunu fark ediyor ve kafeye gidip biraz oturayım diyorum. Ardından 10 dakika geçmeden neredesin diye beni çağırmaya geliyorsun. Sosyalleşmek, diğer çocuklarla ilişkini yönetmek, bir grubun parçası olabilmek gibi kazanımlarının önünde yapışık ikiz gibi bir babanın durduğunu fark edince mesafeyi arttırmaya karar verdim. Ama bu seferde sürekli aklım sende kalıyor. Ne zaman seni yalnız bıraksam ağlayarak gelip birilerini şikayet ediyorsun. Büyük çocuklarla takılmayı seviyorsun. Eren, Tuğra, Emir, Uzay, Enes, Efe. Bak bunların hepsi 10 yaşından büyük çocuklar. Sen 7. Ama diplerinden ayrılmıyorsun. Onlarla anlaşman, aynı frekansta buluşman zor. Onlar seni zorladıkça sen bana şikayete geliyorsun.
Neyse bu aralar bu eşiği aşmaya çalışıyoruz. Seni oyun oynarken daha çok yalnız bırakmaya başladım sitede. Şimdi başka sorunlar başladı. Saat kullanmadığın, zaman kavramından bi haber olduğun için eve gelmek bilmiyorsun. E yemek yemedin, ödev var, geç oldu. Nasıl olacak hepsi birden ? Biz çocukken en çok işleyen kural ezan okunduğu zaman evde ol kuralıydı. Onu deneyelim dedik. Sen dua okununca eve gelirim diyorsun. Ama gelmiyorsun babacım.
Neyse annen bunu çözmemiz lazım demiş olacak ki bir akşam eve çocukluğumuzdan aşina olduğumuz Casio marka dijital saatle geldi. Benim ilk reaksiyonum "kullanmaz yavru almasaydın keşke" oldu, ama annenin gerekçeleri mantıklıydı. Saatin alarmı var. Alarmını kurarız, çalınca eve gelir dedi. Hem dijital bu saat bakınca kaç olduğu hemen anlaşılıyor. Düğmeler falan var üzerinde severek kullanır dedi. Peki canım dedim. Minik bir törenle saati koluna takıp kullanmayı öğrettik. Ve saat kolundan çıkmayacak tamam mı yakışıklı dedik. Her şey çözülmüş gibiydi ilk gün. Vay dedim adamım saat kullanmaya başlayacak sonunda. Bir gün sürdü heyecanımız :)
Ertesi gün okulda saati çıkarmış bir yerlerde bırakmışsın. Akşam biz sorana kadar da kolunda saat olmadığından haberin yoktu. Ertesi gün okulu arayıp bulamadın saati. Bir saat maceramız daha yine hüsranla sona erdi. Ben de annene artık bu konuyu tamamen kapatalım dedim. Sen üzgündün saati kaybettiğin için. Sana yenisini almayacağımızı eşyalarına sahip çıkmamanın bizi üzdüğünü söyledik. Konu 1 haftalığına da olsa yine rafa kalkmıştı. Ama saat konusuna annen kafayı taktığı için 1 hafta sonra tekrar aile meclisinde gündeme geldi. Seninle bak bu sefer kaybetmeyeceksin tamam mı pazarlıkları başladığına göre annen yeni bir saat alacak sana diye düşündüm.
Sorum basitti. Babacım saati neden kolundan çıkarıyorsun ? Senin cevabında "her zaman ki gibi rahatsız ediyordu baba" oldu. Ben de olaya bir el atayım bu iş çözülmeden bize huzur yok dedim :) O gece internette bakınırken senin kullanmaktan sıkılmayacağını düşündüğüm bir saat buldum. Aslında hem saat hem de istediğimiz bir çok şeyi içinde barındıran bir teknoloji ürünüydü. Tamam budur dedim.
Sana en sevdiğim mavi renkte bir akıllı saat aldım. Hem hafif, yumuşak kordonlu ve dijital (annen mutlu), Hem havalı, en sevdiğin renk ve telefon özelliği var (sen mutlu), hem de konum bilgisi alabildiğim, sana istediğim zaman ulaşabildiğim güvenlik özellikleri ver (ben mutlu)
O kadar berbat bir Dünya'da yaşıyoruz ki babacım. Korkularla yaşamaya alıştık. En çok da sevdiklerimize bir şey olmasından. O yüzden seni izleyebildiğim, yanında olmadığımda bile iyi ve güvende olduğunu bilmeme yardım edecek bir saat olduğu için bir dakika bile düşünmedim alırken. Saatin benim için en önemli özelliği sürekli GPS yardımıyla bulunduğun konumu görebiliyorum. Güvenli olarak belirlediğim alan dışına çıktığında bana uyarı veriyor. Saati kolundan çıkardığında uyarı veriyor. Ani düşmelerde de uyarı veriyor. Sen göz bebeğimsin benim. Her zaman el üstünde olacaksın. Bu saat de biraz daha içimi rahatlatıyor.
Senin için çok eğlenceli bir deneyim oldu. Çünkü üzerinde 3 adet düğme var. 1'e basarsan beni, 2'ye basarsan anneni, 3'e basarsan anneanneni arayabiliyorsun. Yalın'ın telefonu olduğunu biliyorsun. Sen de bana 11 yaşımda alacaksınız değil mi diye pazarlıklara başlamıştın. Sana telefon almayacaktık tabiki. Hem seni oyun, video, internet gibi kontrolsüz içeriklerle 24 saat baş başa bırakamayacağımız için hem de yüksek fiyatlı teknolojik bir cihazı sana verip seni hedef haline getiremeyeceğimiz için. Ama dilediğim zaman seninle konuşabilmenin bir yolu olsa keşke demiyor da değildim. Bu ikimize de ilaç gibi geldi. Şimdi Ajan ZacPower gibi telefonlu saatin var. Çok havalısın dostum. :)
En çok telefon özelliğini seviyorsun tabi. İlk gün anneanneni aradın sabahın köründe. Sohbetlerinin bir konusu yok genelde. Aramak için arıyorsun. Naber ? Ben şunu yapıyorum? Neyse işim var kapatmam lazım ? Genel konsept bu. Bazen telefonu kapattığını bile fark etmiyorum. İşin bittiyse görüşürüz de bari.
Neyse telefonlu saat iyi güzelde, okulda başımız belaya girmesin müdürle ? Girerdi tabi. Çünkü okulda telefon yasak. O yüzden seninle okula saatle gitmeden önce bir önleyici tedbir konuşması yaptım. Bak babacım bu oyuncak değil. Acil ve sadece acil durumlarda kullanılacak. Öğretmeninden izin almadan kullanmak yok. Ayrıca ayarlardan ders saatlerinde sessiz olmasını da sağladım. Her konuda anlaştık. Seni okula bırakıp işe doğru yol koyuldum. 5 dakika geçmemişti.
Hooop. Telefon. "Dorukum" arıyor. Efendim babacım ? Arkada gürültülü çocuk sesleri. Tuğba öğretmeninden gelen " aaa gerçekten arıyormuş" yorumu. Selamlar Tuğba hanım. Selamlar Cem bey. Hadi kapat Dorukcum.
Ama oğlum ne konuştuk biz ya. Akşam öğrendim ki benden sonra anneni, anneanneni mütemadiyen aramışsın. Sadece beni o gün 9 kere aradın. Annene ispanyolca kitabım nerede diye sormuşsun. Beni arayıp mesaj bırakmışsın. Arada arayıp az önce beni aradınız mı? Duymamış olabilirim diye kontrol etmek için aradım diyordun. Allah'tan öncesinde konuştuk seninle. Konuşmasak ne yapardın düşünemiyorum.
Tabi olay oldu bu konu. Öğretmenin bana çok kızdı. Bir kere izin almamıştık. Diğer çocuklar bizde alacağız demişler. Sen son olarak derste beni arayınca ipler koptu. Elif Hanım bu böyle olmayacak Cem Bey diyerek beni aradı. Ben de özür diledim. Seninle tekrar konuşacağımı ve telefonu okul saatlerinde kullanmayacağına dair senden söz alacağımı ve bu kurala uymadığın taktirde saati geri vereceğimi söyledim. Sen hem beni hem de öğretmenini şaşırtarak ikinci gün hiç kullanmadın telefonu. Hatta okuldan sonra serviste beni aramak için bile öğretmeninden izin istemişsin. Öğretmenin de bu olgun tavrın nedeniyle yasağını kaldırdı. Artık saatini kullanabiliyorsun.
Henüz çok yeni bu durum tabi. Daha bir hafta bile olmadı. Bakalım bu heves ve isteğin ne kadar sürecek. Umarım keyifle kullanmaya devam edersin. Bu yazıyı yazarken sesini duymak için seni aradım ama açmadın. Evde çizgi film izliyormuşsun. 5 dakika önce annenle konuşmuşsun ondan öğrendim. Ama annenin telefonlarını açıp benimkileri açmamanı da yazdım bir kenara küçük adam :) Neyse yazıyı bitireyim. Akşam dondurma ısmarlayacakmışım size. Bugün spor iptal. Birazdan işten çıkıp eve geleceğim. Yazarken özledim seni. Muck.
Tam yazıyı yayınlarken sen aradın şimdi. Baba ödevimi bitirdim dedin önce. Aferim oğlum ben de birazdan çıkıyorum. Sana dondurma ısmarlayacağım dedim. Ama sadece İspanyolca ödevimi yaptım diğerlerini yarın yapıcam dedin sonra. Oğlum zaten İspanyolca ödevi bir sayfa üç satır. Sen giderken biz geliyorduk :) Bir dakika boyunca, ödev çok, hepsi yetişmez, yarın yapsam ne olur ağlamalarıyla telefonu bitirdik. O ödevler biteceeeek uleen.
Yorumlar