Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şarapçı

Sana şarapçı deme sebebim alkol muhteviyatlı içeceklere hasta oluşundan değil. Zaman zaman benim bitirdiğim bira şişelerinin dibinde kalan damlaları içmeye çalışman dışında temas ettiğin tek alkollü şey kolonyalı mendil olmasına rağmen yaptığın bir şey bize şarapçıları çağrıştırıyor. Hala biberon kullanmaya devam ediyoruz. Suyu da, gece yatmadan önceki rutinimiz olan ayranı da biberonla içmeye devam ediyorsun. Bunlar dışında da sürekli doğal meyva suları içirmeye çalışıyoruz sana. Nar suyu, erik suyu, kompostonun suyu fark etmiyor. Meyvelerle pek aran olmasa da meyve sularına bayılıyorsun. Ama her seferinde içeceğini bitirdiğinde biberonunu söylene söylene fırlatıyorsun. Boş şarap şişesini efkar ve sinirle taşa çalan şarapçılara benzetmemiz bundan. Evde büyük koltuğun sol başı şu aralara favori barın. Biberonunu alıp oraya kuruluyorsun hemen. Hele de televizyonda ilginç bir şeyler varsa o biberon bitene kadar kımıldamıyorsun. Bitince de biberonu arkaya doğru fırlatıp daha önce ne yapıy...

Uzay Eriği.... Yersek tabi..

Kitaplarda yazıyor. Bebekler doğru tedbirleri alıp kararlı davranmazsanız ağlamayı isteklerini yaptırmak için araç olarak kullanabilir diyor. Sadece kitaplarda yazsa neyse. Bunu herkes söylüyor zaten. Biz senin ağlama kozunu kullanmaya başladığını fark ettiğimiz halde doğru zamanda doğru müdahaleyi yapamadık. Artık iş işten geçmiş durumda :) Klasik bir tarzın yok. Her istediğin yapılmadığında ağladığını söyleyemem. Eğer çok istediğin bir şey olur da biz yerine getirmezsek zaman ve mekanı umursamadan kendini boylu boyunca zemine bırakıyorsun. Atıyorsun hatta. Bu evdeki halı, alış-veriş merkezinin zemini veya parktaki kum havuzu olmuş çok umursadığını görmedik. Önce yalancı bir ağlama ki yalandan ağladığın her halinden belli. Buna kanacak kadar şapşal olduğumuzu ne düşündürüyor sana ayrıca merak ettim. İlk ağlama patlamasının hemen ardından olaya reaksiyonumuzu incelemek için kısa süreli ağlamaya ara vererek, başını kaldırıyor ve ne yaptığımızı gözlemeye çalışıyorsun. Eğer bu ilk blöf...

Kocaman Küçük Adam

Kocaman oldun gerçektende tosunum. O bebeklere ait ortak yüz hatların, seni sen yapacak yüz hatlarına dönüşüyor. Bebeklikten çocukluğa geçişe başladın ufak ufak. Eski resimlere ve yazılara bakınca daha iyi fark ediyorum ki zaman çok çabuk geçiyor. Senin gibi bir mucizenin gelişimine tanık olmak dışında monoton geçiyor zaman diye düşünüyordum. Ama son bir iki ay çok da monoton geçmedi. Annen geçtiğimiz haftalarda böbrek taşı düşürdü. Tatsız bir tecrübe oldu onun için. Bir gece hastanede kaldık. Aynı hafta ben mide şikayetlerim için endoskopi yaptırdım. Anne-baba dökülüyor yani :) Sonra bayram tatili geldi. 9 gün tembellik yaptık. Ardından 4-5 günlüğüne iş için Çin'e gittim. Sonunda bu hafta işlerimizi rayına sokup rutinimize geri döndük. Sen erkenden annenle içeriye uyumaya gidince, geçen günlere ait kısa bir özet geçeyim dedim. Bugünlerdeki Doruk nasıl. Sıcak sıcak not edeyim istedim. Evet not etmeye de başlamıştım aslında ama bir iki uzun satır yazdıktan sonra fark ettim ki bun...

Baba

Bugün çok özel bir gün. Doğum günü, evlilik yıl dönümü gibi değil. Seninle benim dışımda, dünyanın geri kalanı için sıradan bir gün bugün. Dün gece eve geldiğimde ki biraz gecikmiştim. Sen, annen, anneannen, Sinan dayın ve Ebru ile yemek masasındaydın. Normalde her akşam beni görüp kapıya koşturuyorsun zaten. Bunun beni ne kadar mutlu ettiğini daha önce de yazmıştım. Ama dün gece farklı bir şey daha yaptın. Mama sandalyenden arkaya doğru bakıp beni gördüğünde, inip yanıma gelmek için dört dönerken bir yandan da sürekli baba baba baba baba diye bağırıyordun. Seni fazla bağırtmadan kucağıma aldım. İlk kez bana bilinçli bir şekilde baba dediğin andı. Seninle geçirdiğimiz her an çok özel ama bu bambaşkaydı. Sanki bugüne kadar o an için yaşamış gibiydim. Sonra anneannen gün içerisinde bizim resimlerimizi gösterip baba baba diye söylendiğini ve aslında bunun ilk kez baba dediğin an olmadığını söyledi ama ben yine de bana ilk seslendiğin an olarak kabul etmeye karar verdim :)) Sen dünyamın ...

Serum Fizyolojik

Son zamanlarda her yazımda, kuyruğunu kovalayan köpek yavrusu gibi şikayet edip duruyordum ya babacım. Artık vazgeçtim. Notlarıma "uzun zamandır vakit bulup yazamadım. Şunlar birikti. Zaman tükendi" vızıltılarını dahil etmemeye karar verdim. Hem bu anılarımızı kaydetme işini keyif olarak sürdürebilmek, hem de bin türlü günlük stresin arasına bir de "şunu yazmam lazım", "çok ihmal ettim bloğu" stresini eklememek için bu kısır döngüye bugün bir son veriyorum. Artık aklıma estikçe yazacağım. Kronolojik olması da şart değil yazıların. İçimden geldiği zamanda içimden geldiği gibi yazacağım. Bu aralar bencil güdülerim tavan yapmış durumda zaten. Yakarım Romayı :))) Telefonumdaki resimleri her kurcaladığımda içlerinden biri, üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen hala içimi ekşitiyor. Yazayım dedim bende. Bu resim hevesle gittiğimiz ikinci tatilimizin göbeğinde çekildi. Önce Sarıgerme'ye ardından Beleğe gidip, doya doya eğlenip, biraz bronzlaşıp dönmekti niye...

Apsi Dizi

Apsi dizi bu resimde sol üst köşedeki, pörtlek gözlü, medusa kafalı sevimsiz şeyin adı. Gerçek adı Upsy Daisy. Sen apsidizi yada apsizizi diyorusun. TRT'de her gece 21.35'de çıkan yarım saatlik Gece Bahçesi programının esas kızı kendileri. Esas oğlan da IgglePiggle. Bu parmakları olmayan, yamuk kafalı mavi şey. Arada sarılıp öpüşüyorlar. Bu ikisi ve çetesi her akşam evimize misafir olmaya başladı artık. Ailecek takip ediyoruz kendilerini ve maceralarını. İlk izlediğimiz günü hatırlıyorum. Pür dikkat kesilmiştin tv karşısında. "Neymiş onun adı babacım UpsyDaisy miymiş adı ?" dediğimde. Henüz baba diyemeyen sen upsidizi diye iki kelimeyi sürekli tekrar etmeye başladığında bu programı ilerde çok konuşacağımızı anlamalıydım :=) Akşam rutin bir uyku düzenin var çok şükür. 9 gibi ufak ufak uyku moduna giriş yapıyorsun zaten. Ama bir iki aydır uykun geldiğini hissettiğinde TV kumandasını alıp bana getiriyor ve apsidizi diyorsun. "Aç şunu, izleyip yatıcam uykum geldi...

İlk göz ağrımıza elveda

Senin aramıza katılacağını öğrendiğimizde araba almaya karar vermiştik. Annen araba kullanmayı henüz bilmiyordu. Acil durumlar için hem evin önünde bir araba olsun hem de bahane ile annen araba kullanmayı öğrensin diye 2008 yılında bir heves araba arayışlarına girip annenin en beğendiği model olan Honda Civic'te karar kılmıştık. Çok hayırlı bir araba oldu bize. Annen ve anneannen onda arabayı kullanmayı öğrendi. Şehir trafiğine iki acemi şöför katıldı sayesinde :) Z aman zaman aküsünü bitirip yolda kalsalar da annen de anne annen de çok memnundu ondan. Ben kendimi katmıyorum çünkü genellikle şirketin verdiği aracı kullanıyordum. Ama o memnuniyet ailemizin bagaj hassasiyeti ve arabamızın yakıt konusundaki cömertliği yüzünden kaşıntıya dönüşünce, arabamızla vedalaşıp isteklerimize daha uygun bir modele geçmeye karar verdik. Araba sonuçta altı üstü. Ama bizim kendimize ait ilk arabamızdı. Senin minicikken seyehat ettiğin, direksiyon hocamız, feminen yakışıklımızdı :) Şimdi o gidip yer...

Geçmiş olsun fındığım

Dün; bir tam bir de yarım yılı geride bıraktın babacım. Son haftayı biraz nane molla geçirdin. Öksürüğün ve iştahsızlığını metabolizman kendi kendine yensin diyerek beklediğimiz süre sonunda, iyiye giden bir şeyler göremeyince seni kaptığımız gibi doktoruna gittik. Biz iştahsızlık ve öksürükten şikayet ederken pişik sandığımız ama aslında mantar olduğunu öğrendiğimiz kızarıklıklarına da deva olacak bir takım ilaçlarla ayrıldık doktordan. 3-4 günlük ilaç tedavisi bütün dertlerimizi giderdi. Şimdi iyisin. Eskisi gibi iştahın açıldı. Öksürüğün kesildi. Mantar ve pişik kızarıkları geçti. Seni tekrar homini gırtlak görmek de en çok anneni mutlu etti. Bir önceki kontrole göre 4 cm uzamış ama 600 gr zayıflamışsın. Çok hareketli olmana yormak işime geliyor. Ama son zamanlardaki iştahsızlığının da etkisi var mutlaka. Birde şu sıcaklar ve sivrisinekler canımızdan bezdirdi. Akşam sıcak olduğu için balkonda oturuyoruz. Ya da tüm pencereler açık oluyor. Sinek kovucu kullanmamıza rağmen ikimizi de ...

Hayatım

Hafta sonundan gelen bir keyifsizliğin vardı. Cumartesi ve Pazar günü ateş düşürücü şurup müdahalesi ile kısa sürede kontrol altına aldığımız minik ateş problemlerin olmuştu. Ama önceki ateşlerin gibi seni bitkinleştirmekten ziyade huysuzlaştırdı. Yetişkinler hastayken kaprisli olur. Sendeki durumda buna benzerdi. Hafta sonundan beri yemek konusunda aşırı seçiciydin. İştahın da azaldı. Sık sık istediklerini ağlayarak ifade etmeye başladın. Ne yapsak memnun olmayacakmış gibiydin. Dün akşam eve geldiğimde hafif hırıltılı bir öksürük ve mutsuz bir yüz ifadesiyle karşıladın beni. Öğlen uykunu da pas geçtiğini öğrendim. Uykusuzluk ve kırgınlık daha bir perçinlemiş kaçan tadını. Sen öyle iken bizim de tadımız tuzumuz kaçıyor. İçimizden hiçbir şey gelmiyor. Koltuğa uzanıp aldım seni kucağıma. Beraber o sırada oyun oynayan dayını izliyorken, günün yorgunluğu ile omuzuma doğru düşen başını bir süre sonrada minik horlamanı fark ettim. Derin bir iç çektim. Kokladım seni. Yer çekimsiz kaldım. Ol...

Ege kumsalında bir temmuz hikayesi

Normalde bu tatil hikayesinin, Eylül'ün ilk haftası Belek kumsalında geçmesi gerekiyordu. Kendimizi bildik bileli annenle tatile ya Haziran'da ya da Eylül'de gideriz. Hem sıcaktan kavrulmayız, hem sezon saçmalığı yüzünden fahiş fiyatlar ödemeyiz, hem de okullar tatil olmadığından kalabalık ve curcuna olmazdı. Şimdiye kadar da bu tercihimiz bizi hiç yanıltmadı aslında. Bu yıl içinde geçtiğimiz yıl gibi erken rezervasyon ile Eylül ayına Belek tatilimiz için planlamamızı yapmıştık. Anneannen bu kez gelmemeye karar vermişti. Sen ben annen üçümüz Eylül'de Beleğe gidecektik. Çünkü annenin iş arkadaşı Hatice teyzen minik bir kız bebek dünyaya getirdiğinden izinliydi ve annen Eylül'den önce izne çıkamıyordu. Neyse uzun lafın kısası yaz uzun, sıcak ve bunaltıcı olunca, annen de bir şekilde izin konusunu halledip Cem tatile gidelim deyince Temmuz'un ortasında tatil planlamaya başladık. Ersan ve Ebru ile Kıbrıs'a gitmekti niyetimiz. Sen de kankan Derin ile ...

It's Not Only Rock'n Roll Baby

Bunu da yazmam lazım. İlk rock (daha doğrusu heavy metal) konserine 1,5 yaşını doldurmadan gitmiş oldun. Belki büyüyüp bu tarz müzik dinlemeyi tercih edersen, bu efsane isimlerin konserinde var olduğunu bilmek hoşuna gidebilir. Gerçi çoğu müziği bırakmış olabilirler de. Bunlar ben lisedeyken vardı :) Ben lisedeyken iki arkadaşla birlikte metal grubu kurmak üzere yavan hayeller kurarken dinlemeye başlamıştım. O zamanlar ne kadar gürültülü dinlersen o kadar makbuldü :) Şimdi seçkinci metal sever olduk. Eski solcu yeni liberal gibi oldu :) O hafta sonu, bu müziğin efsane grupları Soniaphere festival kapsamında bir Dünya Türnesinin Türkiye ayağı için ilk kez aynı anda İnönü stadına geldi. Metallica, Manowar, Megadeth, Slayer, Rammstein... . Annen daha önce stat konserine gitmişti. Ben de senin gibi ilk kez stat konserine gittim. Özellikle Metallica çıktığında seyirciler stadın hakkını verdi :) Senle Manowar dinlemeye gittik. Hayko Cepkinin ardından sessiz arada girdik stadyuma. Sanırım ...

10 kata kadar daha enerjik oğlum..

Ya biz, anne baba olmak için geç kalmışız, ya da sende ciddi bir Duracell performansı var babacım. Epeydir bunu söyleyip duruyordum bu akşamki performansından sonra artık yazayım dedim. Dönüp okunası notlardan biri olmayı bu akşam hak etti özellikle . Öğle saatlerine doğru çıktık evden. Bakırköy civarında bir işimiz vardı. Oradan da epeydir biletlerini aldığımız ama bir türlü zaman yaratıp gidemediğimiz Magic Ice sergisine gidecektik. Normalde gün içi iki kez uyuyorsun. Biz evden çıkarken de arabada uyursun diye umuyorduk. Ne arabada, ne gezerken pusetinde, gittiğimiz hiç bir yerde uyumadığın gibi aynı enlem boylamda 30 saniyeden fazla zaman geçirmeye de dayanamıyorsun. Hem uykusuzluktan gelen mızmızlık hem sürekli oraya buraya koşturmanın verdiği yorgunluk sonucu gece mışıl mışıl uyudun ama bugün eve zor attık kendimizi. İki dakika yerinde durmuyorsun. Tamam her bebek hareketlidir. Bebeğin işi de budur zaten. Kabul. Bir "hiperaktif bizim oğlan" klişesi de değil bizimkisi. Bi...

Dijital Doruk

Devir internet ve teknoloji devri oldu ya babacım. İnsanlar internet üzerinden sosyalleşiyor, feysbuk ile pokeliyor, twitterla haber salıyor, 3G kullanarak telefon görüşmelerini görüntülü yapıyor, izlemek,istediği filmi evde değilse bile uzaktan kaydediyor, 3 boyutlu tvlerde Fiona'yı Shrek'e istemeye gidiyor, arabalar gideceğin yeri sana sesli tarif ediyor, kendi kendine park edenler de çıktı bu arada v.s. Bizde bütçemiz ve sosyal statümüz el verdiği ölçüde bu yeni teknolojileri takip ediyoruz. Sen muhtemelen bu yazıyı yıllar sonra okuduğunda gülümseyip "ayy yazıııık" diyeceksin. :)) Ne yapalım artiz, bizim dönemin en ileri teknolojisi bunlar. Neyse sen geri kalma bu işlerden, bir tarafın şişmesin diye seni de dahil ettim bu işlere. Zaten kişisel günlüğünü tutuyorum bu blogda. Gmail mail adresin, kendine ait video ve resim arşivinin olduğu media tankın bile var. Bugün de sana tweet hesabı açtım. İlk tweetini de ben yazdım. Okuma yazma öğrenince tweetlemeye sen devam e...

Yaz gibisi var mı ?

Ben yazcı biri değilim aslında. Ne melankolik bir yapım var ne de hüzne düşkünüm ama yine de sonbaharcı diyebilirim kendime. Ne kazak giyecek kadar serin, ne pişik olacak kadar sıcak olsun isterim hava. Ama seninle birlikte hayatımızda değişen birçok şey gibi favori mevsimimin de değiştiğini fark ettim. Artık ben de yazcıyım. Son bir iki gündür İstanbul'u sel götürdüğünde daha da iyi anladım sıcağın kıymetini. Çünkü sevimli tosbağamız eğer günün tamamını evde geçirmek zorunda kalırsa çok keyifsiz oluyor. Evet senden bahsediyorum. Bana kalsa geçerim TV'nin karşısına akşama kadar patlamış mısır ve film yaparım. Hatta annenle eskiden 13 saat aralıksız dizi izlemişliğimiz de vardır. :)) Artık onlar mazide kaldı zaten. Şimdi evde içine duracell kaçmış 10 kata kadar daha enerjili bir tosbağamız olduğun için, odalar arası sprintler, yastıklarla yapılan grekoromenler, attiler ve tuttiler ile yetinemiyoruz. Rutin bir şekilde anneannen seni sabah kahvaltıdan sonra ve öğle uykundan sonra ...