Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Uykucu Şirin

Dünyada en tatlı zaman harcama yöntemi uyku kurabiyem. Büyüdüğünde babanı daha iyi anlayacaksın. Şimdi bolca vaktin oluyor uyumak için. İleride eğer bana benzerse huyun suyun, bu kadar bol uyuduğun günleri özleyeceğinden emin ol. Sabah işe gitmek için böldüğüm uyku en kıymetlisi. Senden önce hafta sonları geç kalkma lüksümüz vardı. Artık uyumaktan sıkılınca kalkardık yataktan. Suzan hamile iken, arkadaşlara "bebeksiz hayatta en çok neyi özlüyorsunuz" dediğimizde anlaşmış gibi hepsi "uyku" diyordu. Şimdi bana sorsalar ben de uyku derim :) Şikayet etmiyorum daha çok durum tasviri diyelim buna biz. Yenidoğan bir bebek günün ortalama 16 saatini uykuda geçiriyormuş. Hastanede hemşireler seni ilk kucağımıza verdiği andan itibaren uyku düzeninle ilgili hiç sorun yaşamadık. Elimizden geldiğince uykun için bir düzen oluşturmaya çalıştık. En önemlisi bebeğe gece-gündüz kavramını aktarabilmekmiş. Biz de bunu yapmaya çalıştık. Eğer gece ve gündüz olgusu yerleşmezse gece nöbetçi...

Minik Gezgin

Bebekliğin pek durağan geçmiyor. Eve kapanan bir bebek değilsin. Bugün küçük ailemizin 221. günü. Geride kalan dönemde ufak ayrılıklarımız dışında hep birlikteydik. Bir kere Tekirdağ'a gittin annenle uzak kaldık, bir kez de ben işim nedeni ile Adana'ya gittim. Bunlar kısa süreli ayrılıklardı. Bir iki gün sürmüştü. İlginç olan sürekli seninle birlikteyken, bazen kafa dinlemek için yalnız kalmak istiyorum. Ama sen yokken; olsa da yanımda uykusuz kalsam, yorulsam diyorum. Bebek büyütmek keyifli olduğu kadar yorucu bir sorumluluk. Tembel bir baban olduğuna dair küçük ipuçlarını da verdim sana. Anneannen bizim yükümüzün büyük kısmını üstlendiği halde bu kadar mızmızlanıyorsam birbaşımıza seni büyütmek zorunda kalsaydık ne olurdu sen düşün. Hayat seninle birlikte beni de değiştiriyor. Sorumluluklarımdan kaçmıyorum eskisi gibi. Nasıl bir adamın ellerine emanetim diye endişelenmene gerek yok şimdilik :) Konu yine dağıldı.  Birlikte geçirdiğimiz ilk tatilimizin ardından annen ve nanni i...

Deniz, güneş ve kum

Blogdaki yazılar çoğu zaman hayatının önemli olaylarını kayda alacak... Zaman zaman sıradan şeylerde yazarım belki ama ilklerini özetlemeye çalışacağım genellikle... İlk diş, ilk ateş, ilk kelime vs... İlk tatilde bunlardan biri. Tatil dediğinde insan deniz, kum ve güneş istiyor. Biz son bir kaç yılımızda tatillerimizi onlarsız yapmıştık. Annen, bebeksiz özgür hayatta (burada kastedilen hareket kabiliyeti, yalnış anlama) fırsat bulabildiği kadar yurdışına çıkmak istediği için tatillerimiz sırtımızda çanta, elimizde fotoğraf makinası, müze-kilise gezerek geçti. (Sıradan bir katolikten daha fazla kilise görmüşümdür muhtemelen). Küçük bir bebekle çıkılabilecek türden tatiller olmadığını şimdi daha iyi anlıyor ve annene hak veriyorum. İyi ki onu dinlemişim. Belki biraz büyüdüğünde anne ve babanla yeni yerler görmeye gidersin sen de. En azından hatırlayabilecek bir yaşa gelmen lazım ama hepsini yazamam :)  Neyse konumuza dönelim. Senli hayatımızın bir öncesindeki yaz annen hamile olduğu içi...

Doktorunu ararken.

Yeni bebek sahibi olan çiftlerin en büyük sorunlarından biri de çocuk doktoru seçimi. Aslında doğum doktoru seçiminden bile önemli. Daha da önemlisi ise süreklilik. Doğumundan sonra uzun bir süre düzenli kontrollere gideceğin, gelişimini takip edecek ve aşinalığı tıbbi kararlarını etkileyecek yegane insan olacaktı doktorun. Bu nedenle çocuk doktorunu seçmek önemli bir karardı bizim için. Bir çok kriter vardı dikkate alınması gereken. Eve yakın olsun, cep telefonun diğer ucunda her an cevap verebilecek kadar ilgili olsun, mümkünse iyi bir hastanede görevli olsun, iyi referansları olsun, zaten panik olan anneni daha beter krize sokmamak için rahatlatıcı bir yaklaşımı olsun vs... Bu kadar çok olsun bir arada olsun diyince denklemi bir süre çözemedik.  Kısa süreli bir paniğin ardından birçok arkadaşamızın tavsiye ettiği Handan Saraç Üçsel'e gitmeye karar verdik. Bütün referansları çok olumluydu. Kontrolü eline alan, kendinden emin, ikna edici, bilgili, iyi dialog kurabilen hoş bir hanı...

Ucundan Accık

Ülkemizde sünnet bir erkek çocuğunun erkekliğe ilk adımı  olarak görülüyor. Askerliğe kadar verilecek ilk ataerkil sınav bu. Nedir kaynağı diye araştırınca kafan iyice bulanıyor. Dinen müslümanların kitaptan kaynaklanan bir zorunluluğu yok. İnanışa göre peygamberin sünnetli doğduğu kabul ediliyor. Ne zamandır uygulandığı da belli değil. Bazılarına göre Yahudilikten İslama geçen arap topluluklarının kazandırdığı bir gelenek.  Bu kanıksanmış gelenek artık sorgulanmadan uygulanan bir şartlı reflekse dönüşmüş durumda. Belli bir yaşa gelince tüm erkek çocuklarını çükünün ucu kesiliyor. Bunu tartışmak ve sorgulamak çok yorucu olacağı için senin adına 2 gram etinin kavgasını yapmak istesem de yapamadım miniğim. Aslında doğrusu-yalnışı konusunda emin olamadığım için sorumluluk almadım demek daha doğru olurdu. Tıbben bir çok faydasının olduğu da söyleniyor. En önemlisi sünnete toplumun bakışı alternatif bir düşünceye yer vermeyecek derecede katı.  Elimden bu konuda fazlaca birşey gelmediği için...

İlk Ateş

"Korku :  Bilinçli olarak tanınan veya endişe ile tasarlanan, dış tehlike kaynak­larına karşı gösterilen duygusal tepki. Günlük hayatımızda huzursuzluk ve ürkme halinden dehşet duygusuna kadar sübjektif olarak değişen korku dereceleri yaşarız." Böyle tanımlıyor kaynaklar korkuyu. Kan basınıcımızı arttırmak, tüylerimizi dikleştirmek, titreme veya terlemeye neden olmak, nabzımızı hızlandırmak gibi fiziksel belirtileri olan bu duyguyu  sen de ilk doğduğun anda hissetmeye başladın. Dışarısı aydınlık ve çok soğuktu. Gürültüler farklıydı. Küçük ve yersiz korkular olmasını dilesek de, ömrünün her anında, kaçınılmaz olarak farklı şeylerden kaynaklanan korkular yaşayacaksın. Belki bisikletini balkondan biri almıştır diye, belki en favori arkadaşının başka bir yere taşınabilir diye, belki annen kardeşini senden çok seviyor diye, belki kreşte kimseyi tanımadığın halde bütün günü orada geçirmek zorunda kalacaksın diye... Bir sürü örnek daha verebilirim. Ben de bir çok şey için korktum ge...

İlk Diş

Biraz kalıtımsal olduğu söyleniyor bu diş konusunun. Anne-baba bebekken erken diş çıkarmışsa, bebekleri de kuvvetle muhtemel erken diş çıkarıyormuş. Genel kabule göre ise, bebeklerin yaklaşık 7 aylıkken diş çıkarmaları bekleniyormuş. Tümden gelirsek annen ya da ben dişimizi erken çıkarmış olmalıyız. Çünkü daha 5 ayını doldurmadan alttan alttan minik bir diş patlayıverdi. Sinyallerini çok önceden vermeye başlamıştı zaten. 3ncü ayın dolmadan ağızından salyalar eksik olmuyordu. Eline geçirdiğin herşeyi ağzına sokup kendi kendine dişlerini kaşıyordun. Bebeklerin dünyayı ilk tanıma yönteminin tatmak olduğunu okumuştum. İlk alğı bu yolla yapılıyormuş. Sana göre dünyada herşey yenilebilirdi. Kendi aralarında tadı güzel ve tadı kötü diye ayrılıyorlardı sadece. Diş çıkarmanın verdiği kaşınma isteği ile herşeyi ağzına götürme güdün tavan yapmıştı. Buna annenin çenesi de dahil :) Bazen salyaların yüzünden sırılsıklam olan elbiselerini değiştirdiğimiz oluyordu.  Fonkiyonel bir diş kaşıyıcı bulmak ...

Badire

Badire : "Birden bire ortaya çıkan tehlikeli durum" Her acemi anne-baba gibi bizimde ilk aylarda bazı badireler atlattığımızı itiraf etmemiz gerek. Ne kadar dikkat etsek, gözümüz gibi sakınsak da istemeden seni birkaç sınavdan geçirdik. Hepsi de anne ve babanla yalnızken başına geldi. Hatta seninle başbaşa kaldığımız ilk hafta sonu oldu biri. Cılız yeni anne-baba özgüvenimizi yerlere sermişti. O yüzden en çok bizden koruman lazım kendini :) Hevesle banyoya girmiş, iki sakar bir telaş banyo hazırlıkları yapıyorduk. Genellikle birimiz elbiselerini çıkarırken diğerimiz suyunu hazırlar. O gün suyu hazırlama işi annenindi. Önce küvetini bir miktar sıcak su ile doldurup ardından azar azar soğuk su ilave edip banyo ısısına ulaştırıyorduk. Ben de elbiselerini çıkarıp artık seni banyoya hazır hale getirmiştim. Nasıl oldu, ne düşünüyordum hala bilmiyorum. Soğuk su eklemediğimiz küvete kollarımın arasında ayak parmakların girer girmez bastın çığlığı. O anda sudan çekip aldım seni. Çay d...

Banyo Keyfi

Göbek bağın düştükten sonra artık adam akıllı bir banyo yapmanın zamanı gelmişti. Enfeksiyon riski ile kısmi temizliklerle geçmişti ilk 10 günün.  Uzak kaldığın suya hasretini bitirmek için hazırlıklar tamamlandı. Gözlerimizde yeterli cesareti göremeyen anneanne ilk demoyu yaptı. Bizde ameliyat hemşireleri gibi yanında talimatlarını bekledik. İlk banyonu, nasıl yapılır inceliklerini beynimize kazıyarak sorunsuz bir şekilde tamamladık. Kendimize güven geldi bir iki denemeden sonra banyo işini kolayca halleder olmuştuk.  O günden sonra her gece yatmadan önce banyo yaptın. Uyumana yardımcı olduğu için yatmadan önceki saatleri seçmiştik. Sen de zamanla bu matabolizmik saate ayak uydurmuş olacaksın ki saati gelince banyo istediğini mızmızlıklarınla belli ediyordun. Küvete kakanı yaptığın gün dışında güzel kokulu anılar bıraktık geride. :) Suyla bütün bebeklerin arası iyidir muhtemelen ama sen suda kendinden geçiyorsun :) Minik kol ve bacak kıvrımların, ıslak yüzün ve şaşkın bakışlarınla her...

Göbek Bağı

Doruk, sen büyüdüğünde bile müridleri olan bir gelenek olarak hayatta kalabilir mi bilmiyorum ama 2009'da, hala düşen göbek bağlarıni, bebeğin geleceğiyle ilgili temennileri temsil eden bir yerlere gömmek moda. Altını değiştirirken fark ettim göbek bağının düştüğünü. 7-8 günlüktün daha. Çürümüş anten kablosu gibi bir şeydi. Sargı bezlerinin içine saklandı. 9 Eylül'de Olgun amcan Amerika'ya gitmeden önce şu göbek bağı konusunu çözelim dedi annen. Ya Orange County California ya da Boğaziçi Üniversitesi Kampüsünün bahçesi olacaktı gömü alanı.  Annen  göbek bağının Amerika'ya gömülmesini istemedi. Büyüyünce uzaklara gidersin, seni özler diye. :) Okusun, büyük adam olsun diye Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne gömmüş amcan. Süper bir haberim var sana. Kız yurdunun karşısına gömmüş. :)))    

Kucak

"Aman sakın çocuğu kucağa alıştırmayın. Kucakta uyutmayın. Şimdi küçük, büyüyünce zor olur."  Genellikle verilen nasihat bu yöndeydi. Birçok web kaynağında da aynı paralelde yazılar okuyordum. Doruk gelene kadar bende böyle düşünmeye başlamıştım. Sonra durum değişti. Ne kadar doğru yaptım bilmiyorum. Her fırsatta kucağıma aldım. Her fırsatta sarılarak uyuttum. O inanılmaz güzel kokan minik bir melek gibiydi. Kollarımda kafasını arkaya atarak, omuzumda yana yatırarak uyuduğu zaman içim eriyordu. Bir daha süt bebeği olmayacak ki hem. Bu hali, ilerde istesemde geri gelmeyecek ki. Neden kaçırayım? Neden ağlatayım? Neden kendimi tutayım? Tutmadım neticede :) Kucak bebeği bizimki.  Önceleri sevdiğim şarkıları söylüyordum kucakta gezerken. Onun da sevdiğini varsayarak :) Sonra verdiği tepkilerle küçük bir playlistimiz oldu. Kucağımda hafif huysuz olduğu bir gün TV'deki bir reklam şarkısı ile kendinden geçti. Neden bilmem bayılmıştı şarkıya. O günlerde izleyenlerin nefret ettiği ...

Evine Hoşgeldin Kuzum

Suzan'nın ağrıları azalmış, Doruk dünyaya alışmış, ben de evimi özlemiştim. Hafta başı işe dönmem gerekiyordu. Hazırlanıp Istanbul'a yola çıktık. İlk şehirler arası seyehati Tekirdağ İstanbul yolculuğu oldu diyebiliriz. Yol boyunca sakindi Doruk. Otomobil gürültüsünün tüm bebekleri sakinleştirdiğini biliyordum. Deneme şansımız oldu. Güzel bir yolculuğun ardından evimize vardık. Doğum öncesi uzun uzun araştırıp aldığımız arabasının portbebesinde uyuyordu.  Hem yatak hem seyehat aracı olduğundan Doruk kucağımızda olmadığı tüm zamanları portbebede geçirdi diyebiliriz. O günlerde farkında olmasak da hayatımız tamamen değişmeye başlıyordu. Hamilelik sürecinde bol bol okuduk. Kendimizi mümkün olduğunca hazırlamaya çalıştık. Ancak öğrenmenin sonu yok. Uygulamalı testlerimiz oldu anneanne ile. Alt değiştirme, gaz çıkarma, banyo, yatağa bırakıp-alma, uyutma, yorulmayacak şekilde kucakta taşıma.. v.s. Çoğu testten tam puan aldığımızı düşünüyorum :) Evdeki ilk haftamız sakindi. Bezini de...

Bugün Hayatımın İlk Günü

Dokuz aylık çaresiz bekleyişimizin meyvesi artık kollarımızın arasındaydı. Aslında 3 yıldan fazla süredir bekliyorduk. Yaşamın verebileceği en büyük hediye bebekler. Hiç birşeyi yerine koyamıyorsunuz. Huzurlu bir yaşam diliyoruz ona her baktığımızda. Şaşkınlığımı üzerimden atmam saatlerimi aldı. Annemiz, Doruk'tan 45 dakika sonra geldi odasına. Ameliyatın etkisi ile hırpalanmış ve bitkin görünüyordu. Daha öncede bir kaç operasyon geçirmişti ama bu kez diğerlerinden farklıydı.  Gözleri bile gülümsüyordu. İlk kez bebeğini aldı kucağına. Normal doğum yapamadığına o zaman üzüldüm. O anı yaşamasını isterdim. Eminim her anne ister ancak ne yazik ki şartlar sezeryanı gerektirmişti. Narkozun devam eden etkisi ile herşey biraz flu olsa gerek. Bir süre sonra o da bendeki şaşkınlığa ortak olmuştu.  Odamız aile üyeleri, hemşireler, tebrik etmeye gelenler, kontrol için gelenlerle dolup taşıyordu. Önce, kurabiyeyi emme refleksini geliştirmesi için annemizin kucağına yerleştirdi hemşire. Suzan...

İlk Karşılaşma

B u notları tutmak için geç kalmışım belli ki. Hamileliğin öncesi ve sonrasıyla 15 aylık bir zamanı, birkaç nota sığdırmak tahmin ettiğimden de zor oluyor. İlk aklıma geldiğinde bu işe başlasaydım daha iyi olurdu belki. En azından bir yerlere not almalıymışım. Doğuma kadar birbirimizle, doğum sonrası Doruk'la o kadar meşguldük ki bir günlük tutmaya ya da herhangi bir hobiye ayıracak zaman ne yazık ki hiç olmadı. Son yazıda kaldığım yer hamileliğin sekizinci ayıydı. Evde hazırlıklar tamamlanmış, sona yaklaşan hamileliğin hediyesini beklemeye başlamıştık. Zaman azaldıkça heyecanımız da artıyordu. Son trimester de rutin kontrollerin aralığı 15 güne inmişti. Bizim de doğumu yapacağımız hastaneye karar verme zamanımız gelmişti. Aslında iki alternatifimiz vardı. Ya John Hopkins ya da Tekirdağ Devlet Hastanesi. Çok alakasız göründüğünü biliyorum. İlk tercihimiz Suzan'ın laperoskopi ameliyatını yaptırdığımız modern bir hastane olan John Hopkins'ti. Ancak Doğum Tekirdağ Devlet Hast...